OVERLAPPİNG STORMS- 27
27: Kendine İnanmak Zordur
"Nasıl yani?... Rüzgar Lanetinin hiçbir çözümü yok mu?" diye sordu Angin kederle.
Yaya'yla birlikte, o küçük ipucunu bulduktan sonra, Anemosis hakkında araştırma yapmaya devam etmiş fakat hiçbir şey bulamamışlardı. Bahsedilen tek kitapta da, Anemosis hakkında daha fazla ayrıntı belirtilmemişti.
"Taufan'ın acısına yıllarca şahit olduktan sonra, bu işin peşini bırakmam mümkün değil." dedi Yaya, kararlılıkla ve kitabı bırakıp, ayağa kalktı. "Databot'a sormalıyız. Muhtemelen ondan cevap almak için uzun süre bekleyeceğiz ama umurumda değil. Eğer bir çözüm bulabileceksek ve bu Taufan'ın eski neşesine kavuşmasını sağlayacaksa... Bir asır bile bekleyebilirim."
"Ben de." dedi Angin ciddiyetle fakat aslında kızın söylediğini tam olarak anlamamıştı.
Databot, güç kürelerinin yanında bulunan, oldukça eski bir bilgi güç küresiydi. Eski olduğu için, çok eski ve antik kitaplarda yazmayan veya çözümlenemeyen şeyleri bile bilirdi. Ne var ki veri tabanında çok fazla bilgi bulundurduğu için, sorulan sorulara doğru cevabı vermesi bazen on günü bile bulabilirdi.
Yaya, peşinde Angin ile birlikte güç kürelerinin bulunduğu odaya girdi ve kendi enerji istasyonunda duran güç küresine yaklaştı. "Merhaba Databot."
"Oh. Merhaba. Ya. Ya. Yaya." dedi Databot, her zamanki duraklamalı konuşmasıyla. "Size. Nasıl. Yardımcı. Olabilirim?"
"Anemosis ya da diğer adıyla Rüzgar Laneti nedir?" diye sordu Yaya, bir saniye bile beklemeden. Her ne kadar meraklı bir ifadeyle bakıyor olsa da, Angin onun kahverengi gözlerindeki kaygıyı görebiliyordu.
"Rüzgar Laneti. Windara'lılarda görülen bir. Hastalıktır." dedi Databot, kısa bir duraklamanın ardından. "Etkileri—"
"Etkilerini biliyorum." diye sözünü kesti Yaya, telaşla. "Peki bir çözümü var mı, ya da en azından etkileri en aza indirilebilir mi?"
"Hmm. Anemosis etkileri." diye bir şeyler mırıldandı Databot ve holografik gözleri birer kum saatine dönüşürken, sustu.
"Ah, başlıyor." Yaya hafifçe iç çekti ve Angin'e baktı. "Bugün ondan bir cevap alamayız tatlım. Her gün gelip kontrol etmemiz gerekecek."
Yaklaşık on gün boyunca her gün gidip kontrol ettiler ve neyse ki, on günün sonunda bir cevap aldılar.
"Anemosis'in. Bilinen bir. Çözümü. Yoktur." dedi Databot, on gün boyunca bilgiyi aramamış gibi canlı bir sesle. "Ancak. Eski Rüzgar Taşıyıcıları. Kendilerini. Eğiterek. Etkilerini. Azaltmayı. Başarmışlardır. Bu. Eğitimler. Oldukça. Ağır. Ve. Zorludur. Anemosis'li. Rüzgar Taşıyıcısının. Belirli. Sınırları. Aşması. Gerekir. Bu. Eğitimlerin. Sonucunda. Bazı. Rüzgar Taşıyıcıları. Ölmüştür."
"Ö-ölmüşler mi? Yaya abla?..." Angin en kötü olasılığı istemsizce düşünerek, ürpererek kıza baktı. "A-abang Taufan... O... Öyle olmasın..."
"Hmm... Sınırları aşmak, ha?..." Yaya düşünceli bir şekilde güç kürelerinin odasından çıkarken, kendi kendine mırıldanmaya devam etti.
"Yaya abla... Abang Taufan'ı eğitmeyi düşünmüyorsun değil mi?..." diye sordu Angin biraz korkuyla, odalarına yürüdükleri sırada.
"Elbette bunu düşünüyorum tatlım. Hatta..." Yaya cebinden bir not defteri çıkardı ve hızlıca bir şeyler yazdıktan sonra, kağıdı koparıp Angin'e uzattı. "Taufan'a eğitime yarın başlayacağımızı söyle. Gelmeyi reddederse ona bu kağıdı ver ve ifadesini izle—sakın gülme."
"Peki..." Angin başını salladı ve her ne kadar kağıdın içeriğini çok merak etmesine rağmen, okumadan odaya kadar götürdü.
Ayrıldıkları sırada, Yaya gülümseyerek hafifçe el salladı. "Yarın görüşürüz Angin."
"Yarın görüşürüz..." Angin hafifçe el sallayarak karşılık verdikten sonra, odalarına girdi. "Assalamualaikum..."
Elbette ağabeyi oradaydı ve... Telefonda konuşuyordu, bu yüzden yalnızca başını eğerek, "Waalaikumussalam..." diye fısıldadı ve konuşmaya devam etti.
Angin onun konuşmasına kulak misafiri olmayı hiç mi hiç istemediği için, kıyafetlerini değiştirmek ve uykuya hazırlanmak için banyoya girdi.
"Aah... Çok yorgunum..." Banyodan çıkarken kendi kendine sızlandı fakat başını kaldırdığında ve ağabeyiyle göz göze geldiğinde bunun ona yaşattığı utanç inanılmazdı. "A-eeh... Burada neyi bekliyorsun abang?"
"Seni bekliyorum." dedi Taufan sakince fakat sanki bunu esprili bir şekilde söylemişti. Odalarındaki uzaya bakan kocaman pencerenin önüne geçti ve kollarını kavuşturarak kardeşine baktı.
Angin ağabeyinin bakışları altında çaresizce ter dökerken, oturabileceği aklına geldi ve pencereye en yakın olan yere... Yani ranzanın altındaki kısma oturdu. Taufan'ın yatağına.
Taufan'sa, derin bir iç çekti ve gelip yanına oturdu!
Angin hala kendisine bakan ağabeyine döndü ve başını eğerek ağabeyine baktı. "Abang... Senin sorunun ne? Neden bana dik dik bakıyorsun?"
Taufan bir an ona baktı, sonra önüne baktı ve sonra diğer tarafına bakarak, bakışlarını kaçırmış oldu.
"Kime soruyorum ki zaten?..." Angin yorgun bir iç çekerek, kendini yatağa bıraktı fakat göz ucuyla ağabeyini izlemeyi sürdürüyordu. Yine kederli göründüğünü fark edince, biraz esprili bir şekilde, "Yoksa yine ağabeyimizi mi özledin?..." diye tahminde bulundu.
"Hayır." dedi Taufan hızlıca ve keskince, başını hızla çevirip ona sert bir bakış attı. "Bu konuyu ağzına almamalısın."
"Onu yapma Angin, bunu yapma Angin..." Angin tekrarrr iç çekti ve kalkıp, başını bunu hiç beklemeyen ağabeyinin kucağına koydu. "Uykum vaaarr..."
"Ş-şey, ben... Özür dilerim..." diye özür diledi Taufan tuhaf bir şekilde ve bu Angin'in tüm uykusunun bir anlığına havaya uçmasına neden oldu. "Ne dedin?"
"Ö-özür dilerim işte." dedi Taufan bu sefer daha ciddi bir şekilde fakat sesinde gerçek bir pişmanlık seziliyordu. "Geçtiğimiz gün biraz... Sert çıkıştım. Ben aslında—"
"Tamam abang, eğer istediğin buysa seni affettim, bitti gitti." Angin ellerini silkeleyip hayali bir şeyi kovalar gibi salladı ve hemen ardından, Taufan'ı yatağa devirdi. "İyi gecelerr, tatlı rüyalar..."
"Oi! Lafımı bitirmemiştim!"
"Ah, doğru, ben de bir şey diyecektim." Angin kıkırdadı ve hoşnutsuz bir şekilde homurdanan ağabeyine aldırmadan, "Seninle kavga ettiğimiz günden sonra, Yaya ablayla beraber senin sorunun ne acaba diye düşündük ve araştırma yaptık. Sonra kitaplardan birinde, şey gördük... Neydi adı?... Anemsisis miydi?"
"Anemosis." diye cevapladı Taufan, kayıtsızca fakat çocuğun söylediğini fark edince, gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Ha—bekle, ne?"
"İşte, kitaplardan birinde anemsosis'i -yine yanlış söylemişti- gördük ve senin de o hastalığa sahip olduğunu fark ettik." diye devam etti Angin, ağabeyinin yavaşça doğrulup, avını yemeye hazırlanan bir kaplan gibi kendisine baktığını fark etmeden. "Yaya abla bunun çözümünü aradı ve öğrendiği bilgiler üzerine, yarın senin eğitimine başlayacağını söyledi."
"Tahmin etmiştim." Taufan sinirli bir kahkaha attı fakat hemen ardından bıkkın bir şekilde kendini yatağa bıraktı. Başını çevirdi ve ciddiyetle kardeşine baktı. Mavi gözleri uyarıcı bir şekilde parlıyordu fakat aynı zamanda bir tedirginlik de vardı. "Neden böyle bir şey yaptınız?"
Angin iç çekti ve ağabeyinin keskin bakışlarına aldırmadan, pencereden uzayı seyretmeye ve yıldızları saymaya devam etti.
"Angin. Sana soruyorum." Taufan doğruldu ve kendisini görmezden gelen kardeşine biraz sinirle baktı.
"Bilmiyorum. Ben sadece—" Angin bir an duraksadı, hatırlamaya çalışıyordu. "Ben sadece senin çok, nasıl desem, ruhsuz göründüğünü ve seni normale döndürmek istediğimi söylemiştim. Sonra... Bir bakmışız Windara hakkındaki kitapları araştırmaya başlamışız."
"Ne yaptınız?!" Taufan daha da dehşete düşmüş görünürken, hiçbir şey söyleyemeden ona baktı.
"Anemsosis hakkında yeterli bilgiyi aldıktan sonra, Yaya abla seni eğitmeye karar verdi." diye tekrarladı Angin, yorgun bir şekilde. "Hepsi bu. Yarın eğitime başlıyormuşsun."
"Ah, keşke gelmeyeceğimi söyleseydin." dedi Taufan kinayeyle, sinirlendiğinde ya bağırırdı ya da kinayeli konuşurdu ve şuan, bulunduğu durumdan oldukça hoşnutsuzdu. "Bir eğitimle anemosis'i tamamen geçirebileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz."
"Şey, uuuh... Kabul etmezsen de bu kağıdı vermemi istedi." dedi Angin sessizce ve kağıdı uzattı.
Taufan notu alıp okurken, yüz ifadesi yüz seksen derece değişti. Alnında ve şakaklarında ter damlacıkları oluşurken, gergince gülümsedi (en azından bu bir gülümseme sayılabilirdi). "Eh... Peki... Anladığım kadarıyla..."
Taufan başını kaldırdı ve kaşını kaldırarak kardeşine baktı. "Artık sorunumun ne olduğunu biliyorsun?"
"Evet. Rüzgar Taşıyıcıları hakkında araştırma yaparken tesadüfen öğrendim. Yani en azından ismini." dedi Angin rahatça. "Sanırım Yaya abla senin için çok üzüldü."
"Belli, yoksa neden beni öldürebilecek bir eğitim yapmaya kalkışsın ki?" diye homurdandı Taufan, iyiden iyiye gerilmişti ve bu yüzden daha sinirli, daha kinayeli konuşmaya başlamıştı. "Siz ikinize şimdiden söylüyorum, bu işin peşini bırakın. Bu konuyu yıllar önce kapattım ve bir daha açmak istemiyorum."
"Hah..." Angin yalnızca, tekrar iç çekti ve ışığı kapattıktan sonra, yatağına geçti. "İyi geceler abang..."
"Sana da..."
...
Tüm itirazlarına rağmen, ertesi sabah Taufan eğitim için hazırlandı. Elbette oldukça mutsuz bir ifadeyle.
Uyku sırasında neler yaşadığını kendisi de bilmiyordu ama lacivert saçları inanılmaz karışmıştı. Taramadı ama... en azından düzeltmeye çalıştı diyelim.
Yaya eğitim odasında onları bekliyordu.
Onları görünce, "Günaydın, Taufan, Angin." dedi neşeyle ve küçük çocuğun başını okşadı. Bunun anlamını yalnızca ikisi biliyordu.
"Eğitimin ısınma aşaması..." Yaya eğitim çizelgesini kontrol ettikten sonra, Taufan'a gülümseyerek baktı. "TAPOPS'un tamamını koşarak turlamak."
"Sadece ısınma aşaması mı bu?!" diye bağırdı Taufan şok içerisinde. "Bunu yapabileceğimi düşünmüyorsun değil mi?!"
Yaya bir eğitmen otoritesiyle, onun itirazlarını dinledi fakat tüm kelimeler bir kulağından girip, diğerinden çıkmıştı. "Başla, Taufan." Eliyle kapıyı işaret etti. "Seni izliyor olacağım, bu yüzden yolu kısaltmaya kalkışma."
Taufan gerçekten sinirli göründü fakat eğitmen veya başkan rolündeki Yaya'ya karşı çıkmaya cesaret edebilmiş tek bir insan yoktu. Hele onun sinirli halini bilen Taufan buna asla cesaret edemezdi. Bu yüzden uysalca (ayaklarını sertçe yere vurarak!!), eğitim odasından çıktı.
TAPOPS oldukça geniş bir istasyondu, bu yüzden Taufan'ın geri gelmesi uzun vakit aldı.
"Ba-başardım... Değil mi?..." diye sordu Taufan, nefes nefese bulduğu ilk yere çökerken.
"İnanılmazdın abang! Bu kadar uzun süre koşabilmeni beklemezdim." diyerek onu tebrik etti Angin hayranlıkla fakat Taufan onu duyabilecek durumda değildi. Sadece nefesini toplamaya çalıştı ve kardeşinin uzattığı suyu içti.
"Yoksa uyuyor musun Taufan?"
Taufan yalnızca hayır anlamında başını sallayabildi, eğer yorgun olmasaydı Yaya'ya kinayeli bir cevap verebilirdi fakat şuan konuşabilecek kadar dinlenmemişti.
"Bugün güçlerimle biraz seni sınayacağım." dedi Yaya sakince ve bir tepki beklediğini belli eden bir bakışla, gözleri yarı yarıya kapalı olan Taufan'a baktı.
"Ben ayağa bile kalkamazken... Sen..." diye mırıldandı Taufan bitkince fakat Yaya ondan gelecek itirazların hepsine kulak tıkamıştı. Disiplin kelimesi tam olarak Yaya'yı tarif ediyordu.
Kız ellerini yere bastırdı ve, "Ağır yerçekimi!" diyerek, Taufan'ı yere yapıştıran bir yerçekimi oluşturdu.
"Bu da senin gücün mü Yaya abla?" diye sordu Angin ve o başını sallayınca, merakla sorularını sıraladı. "Peki tam olarak nasıl işliyor? Enerjini tüketiyor mu? Sadece bir alana mı etki edebiliyorsun?"
"Nesneleri veya kişileri kaldırabilir veya yere yapıştırabilirim—Taufan gibi, evet. Enerjim sınırlı ve tükenirse şarj olana kadar gücümü kullanamam. Genellikle belli bir alandaki yerçekimini manipüle ederim ama görebildiğim tüm zemini etkileyebilirim." diye cevapladı Yaya hızlıca.
"Etkileyici..." diye mırıldandı Angin ve ağabeyine baktı.
"Eğer bir kalkarsam..." Deminden beri yerçekimine karşı koymaya çalışan Taufan ikisine de ölümcül bir bakış attı fakat ikili korkmuş gibi görünmüyordu.
O gün böyle geçti; Taufan yerçekiminden kurtulup ayağa kalkmaya çalışırken, Angin kendi kendine alıştırma yaptı. Yaya da ona rehberlik etti. Öğle arası ve maddi-manevi ihtiyaçlar dışında hiçbir şey için mola vermediler—ki epey büyük bir şeydi.
Akşam olduğunda, herkes odasına geri döndü. Taufan mı? Ah, onun çoktan pestili çıkmıştı.
"Abang, uyumaa!"
"Hııh... Ne?" Taufan, kardeşi dirseğiyle onu dürtünce sıçradı ve gözlerini kırpıştırarak ona baktı. "Ne olmuş?"
"Ayakta uyuyorsun." dedi Angin şaşkınlık ve endişeyle.
"Hm, evet... Eğitiminin sıkı olduğu zamanlarda senin yemek bile yiyememene şaşmamalı..." diye mırıldandı Taufan, gözleri yarı yarıya kapalı bir şekilde yürüyerek. Kendisi de, doğru düzgün yemek yiyebilmiş değildi.
"Abaaang, odamızı geçtin!"
Duş alıp yatağına girene kadar, Angin Taufan'ı ayakta tutmaya uğraştı. Yoksa ağabeyi bir yerlerde uyuyakalacaktı. O hemen yatağına girip, hemencecik de uykuya dalarken, Angin onun telefonundan diğerlerini aradı.
"Assalamualaikum! N'aber millet?"
"Waalaikumussalam. Angin! Görüşmeyeli uzun zaman oldu!" Telefonu açan Blaze ve Duri sırıtırken, arkadaki Halilintar, "Gideli yalnızca iki veya üç hafta oldu." diye homurdandı.
"Bu hala çok uzun bir süre." dedi kardeşler gülerek. Halilintar ise, telefonu aldı ve uzaklaştı.
"Seni hala kızdırıyorlar mı Hali?" Angin gülerken, Halilintar öfkeyle bir şeyler homurdandı. Ama cevap vermek yerine, telefonu başkasına verdi (kameranın görüşünden çıkmıştı).
Ekranda Voltra belirince, Angin sevinçten çığlık atmamak için eliyle ağzını kapattı. "Abang Voltra!"
"Sana da merhaba Angin." Voltra hafifçe el sallarken, "Taufan nerede?" diye sordu.
"Göstereyim." Angin çevik bir hareketle yataktan aşağı atladı ve kamerayı derin bir uyku çekmekte olan ağabeyine çevirdi. "Abang Taufan sıkı bir eğitimden sonra güzel bir uykunun tadını çıkarıyor."
"Hah, buna sevindim. Sonunda gerçek bir disipline maruz kalabildi." dedi Voltra gülerek. Angin boş gözlerle baktığını fark edince, boğazını temizledi. "Şey, eskiden sağlık durumu yüzünden kimse onu böyle zorlu eğitimlere tabii tutmazdı ve o her zaman bunu isterdi. Gördüğüm kadarıyla istediğine kavuşmuş."
Angin güldü ve başını salladı. Bu doğruydu.
Bir süre daha konuştuktan sonra, Angin yatması gerektiği için aramayı sonlandırdı. Kısa sürse bile, bir arama daha iyi hissetmesini sağlayabiliyordu.
...
"Demek öğle arasında uyudun?" Yaya kalemini parmağında çevirirken, sorgular biçimde kaşını kaldırdı. "Tamam... Bu görev sana geliyor, Angin. Taufan'ın öğle arasında uyumasına izin vermek yok."
"Hey! İşleri fazla abartıyorsun! Hasta olursam ne—"
"Sorumluluğu üstleniyorum ama öyle bir eğitim yapacaksın ki, hasta olmayacaksın." dedi Yaya, gurur ve memnuniyet dolu bir ifadeyle. Eğitim sırasında bambaşka birine dönüşüyordu. "Burada Onbaşı olmam boşuna değil. Disiplinliyim ve herkes sözlerime kulak verir."
"Evet, tabii..." diye gözlerini devirdi Taufan, bir, belki de iki saatlik koşunun etkisinden kurtulmaya çalışıyordu.
"Bugün içinse, bir spesiyalimiz var." dedi Yaya onun sinirli ifadesini görmezden gelerek. "Rüzgar gücünü bana saldırmak için kullanacaksın."
"Bunu yapamayacağımı biliyorsun." dedi Taufan yavaşça ve Yaya başını salladı. "Evet ama sorun tamamen güçlerinde değil Taufan. Biraz kendine inanmalısın. Bedenini geliştirdiğinde ve kendine inanmaya başladığında neler olabileceğini görmeni istiyorum."
Yaya özel bir şey söylememişti ama Angin ağabeyinin yüzünde oluşan o şaşkınlık ve keder karışımı ifadeyi tanıyordu.
"Ürkütücü bir déja vu..."
Devam Edecek...
Yazarınız bu aralar çok meşgul bu yüzden boşuna taş atmayın. Ben kendime çalışıyorum kardeşim.
İletişim: mercan.tasarim11@gmail.com
Yorumlar
Yorum Gönder