ELEMENTAL MASTERS/ELEMENTAL- 10. BÖLÜM

 10.Bölüm: Yeni bir Hayat

"Ais, Blaze, uyanın. Geldik."

Arabanın arka koltuğunda uyumakta olan iki çocuk, bu ses üzerine uyandı.

"Hmm? Geldik mi anne?..."

Üvey kardeşinin omzuna yaslanmış olan Blaze, gözlerini dahi açmadan mırıldandı ve sonra kaldığı yerden uyumaya devam etti (sorsanız Ais'ın uykucu olduğunu söylerdi. Hayır hayır, kendisi daha büyük bir uykucuydu— en azından beş yaşındaki haliyle).

"Hmm... Bir de bana uykucu diyorsun..."

Ais kardeşine biraz küçümseyerek baktıktan sonra, onu kendinden uzaklaştırdı ve hafifçe tekme attı.

"Kalk Blaze..."

"Ha, ne? Geldik mi?"

Blaze doğrulurken, kafası karışmış bir şekilde etrafa baktı. Uykudan yeni kalkmış haliyle çok dağınık ve buna rağmen sevimli görünüyordu.

Ais arabadan söylenerek inerken, başını iki yana salladı.

"Evet, geldik. Ben bile uyandım ama sen uyumaya devam ediyorsun."

Blaze ona suratını astıysa da, iki saniye sonra durdukları sokağı incelemeye daldığı için bunu (şimdilik) unuttu.

"Vay canına~ Burası— err... Çok normal gözüküyor? Düşük bütçeli bir ev deyince ben—"

"Yıkık dökük binaların olduğu, çerçöp içinde bir sokak mı hayal ettin?"

Arabadan birkaç gerekli çantayı almakta olan Ember, tahmin etti ve şaşkın Blaze'in başını salladığını görünce, yumuşak bir sesle kıkırdadı.

"Anne!! Gülme, aklıma gelen tek şey oydu!"

Blaze somurturken, Ember kıkırdamaya devam etti.

"Evet sizi şakacılar, sohbetinizi bölmek istemem ama artık şu eşyaları alıp eve girmemiz gerek. Çok işimiz var."

Mawais hafifçe gülümseyerek konuştu ve bunun üzerine Blaze ve Ais dahil hepsi birer eşya alarak eve girdiler.

Eve girdikleri ve eşyaları bıraktıkları an, Blaze Ais'ın omuzlarına yapıştı ve üvey kardeşini sarsarken, zıplamaya başladı.

"Hadi Ais, hadi! Buraları keşfetmemiz lazım, biliyorsun!"

"Bence yaşımızı bilip evde oturmamız bizim için en iyisi."

Ais iç çekti ve Blaze'in ellerini iterken, ona kuşku dolu bir bakış attı.

"Bu halinle kimse senin bir hafta öncesine kadar kıskançlık krizine girdiğini anlayamaz— öyle olmasına rağmen. Tch, seni masum yüzlü yaratık..."

Blaze'in sağ gözü seğirdi.

Neden birdenbire bu konu hatırlatılıyordu? Konunun kapandığını sanıyordu!

"Hey, bir kere ben—!"

"Evet evet evet, diyeceklerini şimdiden tahmin edebiliyorum. Ve soracaklarını da biliyorum— yani, bilmiyorum... Haklısın? Seni affetmedim."

"AİS!"

İkilinin tatlı sert kavgasını gülerek izleyen Ember, sonunda onları durdurması gerektiğine kanaat getirerek ikisinin de omzunu tuttu.

"Hey, kavgayı kesin çocuklar... Bakın, yerleştirmemiz gereken bir sürü eşya var— ve bir sürü de işimiz. Sizin de kendi odanızı yerleştirmeniz gerekiyor. Gelin, odanızı göstereyim."

Blaze merakla Ember'in peşine takılmadan önce, Ais'a kötü bir bakış attı (yalan bakış). Ais ise gözlerini devirdi ve isteksizce onları takip etti. Açıkçası yerleştirilmemiş eşyaların üzerinde uyumayı tercih ederdi.

"İşte, burası sizin odanız."

Blaze küçük odaya bakarken, hafifçe kaşlarını çattı.

"Burası çok küçük anne. Sığmamızın imkanı yok."

Ember Blaze'e ciddi ve biraz da üzgün bir bakış atarken, iç çekti.

"Biliyorum ama ne yazık ki Blaze, ev zaten sadece iki odalı ve küçük olanı size vermek durumundayız. Zaten ranza kullanacaksınız ve kıyafet dolabınız bizim odamızda olacak."

Ais sinsi bir gülümsemeyle, Blaze'in kulağına eğildi ve fısıldadı. Sonrasında hızla geri çekildi ve bir şey olmamış gibi etrafı incelemeye devam etti.

"Üzülme Blaze~ Hem eminim başka bir odada uyusaydım buna razı olmazdın değil mi~?"

"Ben—"

Blaze aniden kıpkırmızı olurken, üvey kardeşine keskin bir bakış atmak için döndü ama Ais ona bakmıyordu.

Sinirlenen Blaze, üvey kardeşi bir yerlerde uyumaya gitmeden önce, intikam alması gerektiğini hissetti.

"Oh, buldum..."

Aniden üvey kardeşine arkadan sarıldı ve hinlikle dolu bir sırıtışla fısıldadı.

"Ama eminim sen de benim başka bir odada uyumamı istemezdin değil mi~? Ooh, sadece itiraf et Aiss~"

"Benim laflarımı bana satma Blaze. Ve ben yalnız uyumaktan oldukça hoşlanırım, bunu bilmeni isterim."

Ais onu ittirmese de, duygu barındırmayan bir tonda onu azarladı.

"Tartışmayın, eşyaları yerleştirmemize yardım edin."

Eşyaları yerleştirmek çok sıkıcı bir işti ve kesinlikle eğlenceli bir iş değildi. Ama iki kardeş bu işi bile eğlenceli hale getirmeyi başardılar.

Blaze küçük yaşına rağmen üç küçük koliyi üst üste taşırken, bir yandan bağırıyordu.

"Ais, önümü göremiyorum! Şuan nereye yürüdüğümü bana söyleyebilir misin lütfen? LÜTFEN?"

"Aduh..."

Ais elini alnına koyarak iç çekti ve başını onaylamaz bir şekilde iki yana salladı.

"Şuan tam olarak duvara yürüyorsun— oh, ve durmazsan duvara çarpacaksın. Eminim geri kalanını da hayal edebiliyorsundur."

"Ne— AİS!"

Blaze Ais'ın anlık teorilerini dinlemeye daldığı için duramadı ve duvara çarptı— tabii ki üç koli de, önce havaya uçtuktan sonra Blaze'in üzerine düştü.

"Ow."

Ais ellerini iki yana açarken, pişmanlıkla gülümsedi.

"Üzgünüm."

Blaze kolilerin arasından doğruldu ve Ais'a patlamaya hazır bir bakış attı. Derin bir nefes aldı ve—

"AİS!"

Ais tavana bakarken, umursamazca ıslık çaldı.

"Sanırım Ember anne beni çağırıyor."

Ais Blaze'i resmen görmezden gelerek uzaklaşırken, Blaze onun arkasından sinirle bağırdı.

"Bu adil değil! Ais, buraya gel!"

...

"Siz ikiniz... Gerçekten çok fazla kavga ediyorsunuz."

Ember azarlarcasına bir tonda konuştu ama pek ciddi sayılmazdı.

Birlikte yeni evlerinde ilk akşam yemeklerini yiyorlardı. Eve tümüyle yerleşmeleri ve yeni bir rutin oluşturmaları uzun zaman alacaktı ama şimdilik yeterince yerleşmişlerdi. Zaten Ember, Mawais ve Armina daha önceden gelip işin büyük

"Tamamen Blaze'in hatası. Her şeye kızıp durmasa sakince geçinebileceğiz."

Ais yemeğini yerken, kayıtsızca konuştu ve bilerek ya da bilmeyerek, Blaze'i ispiyonladı. Bu, adı geçen çocuğun öfkelenerek çıkışmasına neden oldu.

"Ama Ais da oturduğu yerden emir verip duruyor! Çok tembel! Tüm işi ben yaptım!"

"Tamam, tamam, tekrar kavga etmeye başlamayın." diye mırıldandı Ember ama güldüğünü saklamakta zorluk çekiyordu.

Yemekten sonra, çok yorgun olan iki çocuk yatmaya gitti.

"Hey Ais..."

Ranzanın üst katında yatan Blaze, başını sarkıttı ve üvey kardeşine baktı.

"Sence... Burayı sevecek miyiz?"

"Bunu bana şuan sorma... Hala her şeyin çok içindeyim ve anlamak için çok yeniler... Ama eğer iyimserlik bekliyorsan, evet seveceğiz..."

Ais yastığına sarılırken, mırıldandı. Açıkçası şuan ne söylediğini bildiği pek söylenemezdi.

"Ama şimdi lütfen çeneni kapa ve uyu... Lütfen..."

Blaze gözlerini devirdi ama Ais'ın haklı olduğunu biliyordu. Şuan her şey çok yeniydi, düşünmek için zamana ihtiyaçları vardı.

...

"Nnng..."

Blae yarı uyur bir şekilde, yatağında dönerken, anlaşılmaz bir şeyler mırıldandı. Ama yatakta dönerken, hesaba katmadığı bir şey vardı.

"Woiiiii— adeh!"

"Ha?... O da neydi?"

Ais gözlerini açmadan mırıldandı. Az önce ağır ama pek sert olmayan bir şeyin yere düşme sesi kulağına gelmişti ve açıkçası 'bunun' ne olduğunu merak ediyordu.

"Of... Demiştim işte Ais! Ben üst katta yatamam! Yere düşüyorum!"

"Ah... Sabah sabah neden bağırıyorsun Aze?..."

Ais uykulu bir şekilde homurdandı ve mahmur gözlerle Blaze'i süzdü.

"Yatak diyorum! Ais, sen beni dinlemiyor musun?"

Blaze suratını astı ve iç çekti.

"Sen devam et..."

Ais'ın tek cevabı bu oldu.

Neyse ki o gün ikisi için de hızlı ve kavga etmeye vakit bulamadıkları bir gün oldu.

Kahvaltıdan sonra, Blaze Ember'a, dışarı çıkabilmek için resmen yalvardı ve sonunda istediği izni alabildi. Saat öğlen 2 olduğunda, evde oturmak isteyen Ais'ı da peşine takarak, sokağı keşfe çıktı.

Normalde böyle bir şeye izin verilmeyecek bir yaştaydılar ama bu sokak onlar için son derece güvenli bir yerdi ve Ember da bunu biliyordu.

İkili başında oturdukları sokağın ilerleyen kısımlarında bulunan parkı keşfettiler. Bu park son derece sıra dışıydı. Hemen yanında bir ormanın başlangıcı vardı ve ormanla parkı bir dere ayırıyordu. Ormana geçebilmek için köprüler kullanılıyordu.

"Vay canına, Ais, kesinlikle annemi buraya gelmeye ikna etmeliyiz!"

Blaze son derece enerjik bir şekilde konuşmaya devam ederken, Ais ise sakince etrafı gözlemliyordu. Burayı sevdiğini söyleyebilirdi. Uyumak için iyi bir yerdi— eh, tabii oynamak için de.

"Bunlar yeni çocuklar galiba?"

"Hmm..."

"Sence onlarla tanışmalı mıyız?"

"Bana öyle geliyor ki, kendine fazla macera arıyorsun. Onlarla arkadaş olsak bile, nasıl görüşebiliriz ki?"

"İsh! Yeni arkadaş edinmem lazım! Sen sıkıcısın, biliyorsun..."

Hayat yeni başlıyordu.

Devam edecek...

Bu seriye bayılıyorum, Lies'tan sonra en iyisi.

Bu arada, belki bloğu ilk defa ziyaret edenler vardır. Lütfen mail aracılığıyla benimle iletişime geçin. Size açıklayabilirim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

XD

THE DANGERS OF PLAYİNG TOO MANY VİDEO GAMES

SHOULD HURT YOU- 4