HALİLİNTAR'S LİES
Bölüm 1: İlk açılış
Halilintar bunu itiraf etmekten itinayla kaçınıyordu. Ama eninde sonunda itiraf etmek zorunda kalacağını da biliyordu.
Kardeşlerine, onları aslında hiç sevmediğini söylemek zorundaydı.
Evet, bu bir yalan ya da şaka değildi. Bu Halilintar'ın nankörce bulduğu için bastırdığı duyguydu.
Bilirsiniz ya, Taufan gelir ve rastgele bir anda, "Hali, bizi seviyorsun değil mi?" diye sorardı.
Halilintar'ın yüzü suçlulukla kıpkırmızı olurdu ve zorlukla, "Hayır..." derdi.
Taufan her seferinde tsundere olduğuyla ilgili bir şeyler söylerdi ama asıl sebep bu değildi.
Halilintar onları gerçekten sevmiyordu.
...
Bir akşam, Halilintar odalarındaki çalışma masasında ödev yaparken, aniden ağlama isteğine kapıldı.
Yutkundu.
Geç olmuştu, herkes uykudaydı. Yani muhtemelen kimse duymazdı, ama Halilintar... Yakalanırsa ne diyeceğini hiç bilmiyordu.
Ne, "Sizi sevmediğim için ağlıyorum" diyecek değildi ya!
Ve sonunda, Halilintar dayanamadı. Başını kollarına gömerek, sessiz hıçkırıklara boğuldu. Canı çok acıyordu, kendini her gün istemediği bir şeye zorluyordu.
Sevmediği kişilerle her sabah yüzleşmek zorunda olmak, o kadar kötüydü ki...
Çünkü o evlatlıktı...
Bir sabah sırt çantasını omuzlarına taktı, kapüşonlusunu iyice çekti ve evi... Terk etti.
...
Taufan kaldığı yetimhanenin müdiresinin söyledikleri yüzünden sersemlemişti.
"E-emin misiniz? Ya-yani, şuana kadar hiç-"
"Hiç istenmedin, biliyorum."
Müdire eliyle oturmasını işaret ederken devam etti.
"Bu aile ahlaka, akla veya görünüşe önem vermiyor. Aslında ahlaka önem veriyorlar ama bu açıdan onlara sorun çıkarmayacağını düşünüyorum."
"T-tabii..."
Taufan başını eğerken, kaygılı hissetti.
Bu... Beğenilmeme korkusuydu. Taufan zayıf ve çelimsiz bir çocuktu (eh, yetimhane hayatı zordur). Mavi gözleri ve parlak kestane rengi saçları dışında ilgi çekici bir özelliği yoktu (teni çok solgundu). Zekası çok keskin değildi.
Taufan tüm bunları düşününce, hiç şansının olmadığını hissetti.
Ağlamak istiyordu.
Yetimhanenin bahçesine çıktığında, onları gördü. Yeni ailesi. Sekiz kişilik, kalabalık bir aile.
Taufan yutkundu. Onlara yük olacağını iliklerine kadar hissedebiliyordu.
Onu evlat edinen çift, biraz kısa boyuyla öne çıkan -ah, hayır, çıkamayan- çocuğu hafifçe ittirdiler.
Çocuk gergin ve yoğun bir bakışla Taufan'a baktı ve çekingence elini uzattı.
"Ben... Ben Halilintar. Ailenin en büyüğüyüm."
Taufan onun en büyük çocuk olduğunu öğrenince, yüzü seğirdi. Boyuna bakınca ancak üçüncü veya dördüncü olarak gözüküyordu.
Nitekim elini hala sıkmadığını fark edince, utançla kızardı ve çekingence çocuğun elini sıktı.
"Ben, ben de Taufan."
Halilintar döndü ve diğerlerini tanıttı.
"Bunlar Gempa, Blaze, Ais. Duri ve Solar. Kardeşlerim."
"..."
Taufan hala tereddütlü görünüyordu. Ama aniden...
Gevşedi ve dudakları kıvrıldı. Halilintar ona gülümsüyordu ve bu içini ısıtmıştı.
Canlılığı geri geldi ve ileri atılıp Halilintar'a sıkıca sarıldı.
"Memnun oldum Halilintar!"
Çocuk kaskatı kesilirken, Taufan onu bırakmıştı bile. Sırasıyla diğerlerine sarılırken, ebeveynler memnun gözüküyordu.
...
Yıllar geçti.
Kardeşler büyümüşlerdi.
Taufan hariç hepsi 15 yaşındaydı, o ise hepsinden büyüktü. 16 yaşındaydı.
"Hali!"
Taufan ilk defa kardeşine seslendiğinde, bir cevap alamadı ve bu onu çok korkuttu.
"Hali, iyi misin??"
"İ-iyiyim..."
"Ah, Halilintar, niye ağlıyorsun?" Taufan ellerini kardeşinin yüzüne koyarken, endişeli bir bakışla sordu.
"B-ben, ben sana bir şeyi itiraf etmek istiyorum..." Halilintar boğuk bir şekilde hıçkırdı.
"Seni dinlemeye hazırım Hali, bunu biliyorsun."
Halilintar yüzünü Taufan'ın göğsüne saklarken, "Ben evlatlığım- tıpkı senin gibi..." diye fısıldadı.
Taufan dondu. Halilintar... Yıllardır?...
Yavaşça Halilintar'ı kendisinden uzaklaştırdı ve ona boş bir bakış attı.
"Bunu bana neden daha önce söylemedin?"
Halilintar durdu. Bu beklediği tepki değildi. Taufan- üzgün gözüküyordu.
Taufan neredeyse hıçkırır gibi bir sesle devam etti.
"Eğer... Eğer bilseydim, yalnız hissetmezdim... Bunu bilseydim... Seninle konuşurdum."
"Nitekim," Halilintar zar zor konuştu. "Ağlamayı kesmeliyiz. Blaze bizi görürse tüm dünyaya duyurur."
Taufan kardeşinin alnına yumuşak bir öpücük kondururken, iç çekti. "İsterse duyursun... Ama önemli olan senin mutluluğun."
Halilintar Taufan'ı şaşırtarak, aniden sarıldı.
Taufan yanağını kardeşinin yumuşak saçlarına yaslarken, kardeşinin sarsılan omuzlarını okşadı.
"Şşş iyi olacaksın..."
Halilintar sakinleşirken, tutuşu gevşedi.
Taufan en sevdiği ağabeyiydi.
Devam edecek...
Yorumlar
Yorum Gönder