KAYIP FIRTINA- 17. BÖLÜM

 17. Bölüm: Yeni bir Başlangıç

Halilintar'ı ormandan getirdikleri günden sonra, ona olan ilgileri yoğunlaşmıştı. Öyle ki Halilintar belalı bir tip sayılabilecek Blaze'e, onu maceralarına sürüklemesi için yalvarmaya başlamıştı. Ateşli kardeşi ona bakarken zevkle dilini şaklatıyordu.

Yedizler evden dışarı bir adım dahi atmasını kesinlikle yasaklamışlardı. Bahçeye çıkacaksa bile, artık güvenilir biri sayılabilecek Duri de onunla geliyordu.

"Hali~"

Taufan odalarına girerken, neşeyle kardeşine seslendi. Ona söylemesi gereken çok komik bir şey vardı.

"Eh?"

Ancak kardeşi cevap vermediğinde, şaşkınlık ve endişe hissetti. Halilintar ne yapıyordu?

Halilintar yatağına oturmuş, ciddiyetle defterine bir şeyler yazıyor ve kendi kendine mırıldanıyordu.

Taufan onun ciddiyetini fark ettiğinde, endişe ve şüphe arasında ikilem yaşadı. Err, kardeşi ne yazıyordu ki bu kadar ciddiydi? Normal olmayacak kadar ciddi?

Halilintar son zamanlarda beraber dışarı çıkmak için bacağına yapışan kişi değil miydi? Neden birdenbire—

Taufan kanıt olmadan teori oluşturmaması gerektiğini düşünerek, sessizce yaklaştı ve kardeşinin omzuna dokundu.

"Hali, ne yazdığını benimle paylaşır mısın lütfen?"

"A-ah, hiç, hiçbir şey! Önemli bir şey değil!"

Halilintar defterini kapatmaya çalıştı ama bu hareketi yalnızca Taufan'ın şüpheyle gözlerini kısmasına neden oldu.

"Hali... O defteri bana verir misin? Kibarlığımı kaybetmeden önce?"

Halilintar bu soru üzerine, şok içerisinde Taufan'a baktı.

"Ha- hayır! Vermem! Yani, veremem demek istedim..."

Taufan onun bu bocalayan kelimelerinden iyice şüphelenmişti. Halilintar kendinden emin ve net konuşurdu. Şimdiyse ne diyeceğini şaşırıyor, gergince elleriyle oynuyordu.

"Bunun için... Üzgünüm Hali."

Taufan elini yumruk yaptı ve küçük ama kuvvetli bir esinti Halilintar'ın kucağındaki defteri ona taşıdı.

"Ha—?! Taufan,  hayır! Lütfen, lütfen onu bana ver!"

Taufan kardeşini duymazdan geldi ve, gözlerini kısarak deftere baktı.

"Bu bir günlük?"

"E-evet, şimdi lütfen Taufan, geri ver onu..."

Halilintar'ın gözleri karmaşık duygularla parlarken, ellerini uzattı, hatta üzerine seğirtti. Ancak  Taufan defterle birlikte geri çekilerek elinden kurtuldu.

"Hayır Hali. Bu günlük şüpheli— çok şüpheli. Senin bir şeyi bu kadar sakladığın nadir olur— hayır, bizden bir şey saklaman çok nadir olur ve gördüğüm birkaç satır, bunun sıradan bir günlük olmadığının kanıtı."

Halilintar'ın gözleri şokla kocaman açıldı ve yüz ifadesi yalvarır bir hal alırken, ileri atıldı.

"Taufan lütfen! Onu okuma! Lütfen dinle beni..."

Taufan kıvrak hareketlerle tavana uçtu ve defterin ilk sayfasını açarken, Halilintar'ın yalvarışlarını duymazdan gelmeye çalıştı. Hayır, kardeşinin yalvarışı kalbini sızlatıyordu ve keskinlikle suçluluk duygusuyla doluydu— sanki ona işkence ediyormuş gibi hissediyordu. Ama hayır, bunu yapmak zorundaydı.

"Özür dilerim Hali... Bunu okumak zorundayım."

Aşağıda, Halilintar alt dudağını ısırmış, kaygı ve çaresizlik içinde ona bakıyordu. Yapacak bir şey olmadığını anlamıştı.

Taufan derin bir nefes aldı ve günlüğü sesli bir şekilde okumaya başladı.

"Bugün 12 Mart. Geri döndüm. Beni çok soğuk karşıladılar ama bunun için onları suçlayamam. Onları yalan söyledim... Gerçekleri söyleyemezdim... Eğer gerçekleri öğrenirlerse, asıl o zaman beni kaybedeceklerdi ve ben bunu istemiyorum."

"Bugün 13 Mart. Doğum günümüz. 14 yaşını bitirdik. Oldukça soğuk bir gün geçirdik. Taufan'ın pastası muhteşemdi —Taufan bunu okurken kocaman sırıttı— ama öyle hayattan bıkmış gözüküyordu ki, bunu ona söyleyemedim. Aslında söylesem iyi olabilirdi sanırım... Eskiden hep ruh hali kötüyken, iltifatların ruh halini iyileştirdiğini söylerdi. Haklı olabilir. 

Not: kırmızı hapların tadı iğrenç. Sanırım bir süre sonra onları yemeyi bırakacağım."

"Bugün 14 Mart. Kabus gördüm ve Ais'la konuştum. Oldukça soğuk davrandı. Bana saygı duymuyor gibiydi, haklı olduğunu da belirtmek gerek. Ben onların güçsüz ve güvenilmez kardeşiyim. Ve yalancı. 

Sanırım eski Taufan, kendime haksızlık ettiğimi söylerdi. —Taufan onaylarcasına başını salladı—"

"Bugün 15 Mart. Solar'la konuştum. Küçük lambam beni çok özlemiş. Elini tedavi ettim, yanlışlıkla deney tüplerinden birini kırıp sonra camları toplarken elini kesmiş. O lamba hep dikkatsiz zaten. Eminim ki yüzlerce kez asit dökmüş ve odasını patlatmıştır. Hayır ikincisi yüzlerce kez değil. Ama iki kez var! 

Ah, en azından beni özleyen biri var. Soğuk ve bir tsundere olsa bile."

"Bugün 16 Mart. Duri'yle konuştum. Cidden, Duri büyümüş de iyice akıllanmış. Oh, yaralarım için bana merhem bile verdi. Gerçi bu çok yeni bir şey değil. 

Gücüm çok dengesizleşti. Kılıç oluşturduğum zaman kendime zarar veriyorum. Bu kötü bir şey, ya savaşa katılmam gerekirse? Bir yolunu bulmalıyım, Solar'la konuşmam gerek."

"Bugün 17 Mart. Blaze'le konuştum. Kibrit çöpü beni Szcéí'ye götürmeyi kabul etti. Bunu öyle tuhaf yapacakmış ki, anlatamam. Beni havaya uçurmaktan bahsetti. Umarım bunun anlamı, bir füze kullanarak beni uçurmaya çalışmak değildir.

Allah beni korusun."

"Bugün 18 Mart. Beyin sarsıntısı geçirdim. Dostum, başım ağrıyor ve Gempa bana kızarak hiç de yardımcı olmuyor. Gerçi... Haklı sanırım. Szcéí tehlikeli bir yer. Ancak tehlike arkadaşlarımdan biri sayılabilir. Hem, en büyükler fedakar olmalı, değil mi?"

"Bugün 19 Mart. Gelap'la konuştum. Keşke ona, onu hatırladığımı söyleyebilseydim. Ama korkarım o zaman hayatıma veda etmem gerekirdi."

"Bugün 20 Mart. Iman'la konuştum. Canım ablam, beni hala seviyor ve bunu bilmek güzel. Onu seviyorum ve şefkatini özlediğimi de inkar etmeyeceğim. Nasıl olsa bu defteri bir tek ben okuyacağım -Taufan gülmeden edemedi-.

Dışlanmış olduğum bir ortamda beni seven birinin olması çok iyi hissettiriyor."

"Bugün 21 Mart. Taufan'la konuştum- hayır, aslında bakarsanız, konuşmak zorunda kaldım demem daha doğru olacaktır. Bana çok soğuk davranıyor ve asla konuşmuyor (sonunda konuştu). Mavi kelebeğim eşek arısına dönüşmüş -Taufan suratını asmakla gülümsemek arasında ikilem yaşıyordu-. 

Bana çıkışması tuhaftı. Ama biliyorum, aslında benden nefret etmiyor. Sadece kız gibi hassas ve kırılgan -Taufan bu sefer kesinlikle suratını astı-."

"Bugün 22 Mart. Baş belası arkadaşım Emily geri döndü. Dostum, bana sarılmak istediğini gözlerinden bile okuyabiliyorum. Neyse ki Iman ve onun İslam konusundaki katılığı var. Yoksa o saçma kız... Neyse.

Öff, eskiden kız arkadaşı olan arkadaşlarımla içten içe dalga geçerdim. O zamandan bugüne ne değişti?

Aşk saçma sapan bir şeydir."

"Bugün 23 Mart. Poison Noir beni uyardı ve omzuma mührünü bıraktı. Çok acı vericiydi. Onun yüzünden hayattan yoruluyorum...

Onun esiri olmaktan nefret ediyorum. Onun emirlerini dinlemek zorunda olmaktan nefret ediyorum. Hayır, düzeltelim bunu: Ondan nefret ediyorum. (Taufan anlayışla gözlerini kıstı)"

"Bugün 24 Mart. Hastayım. Zayıf bağışıklığım– nefret edilesi zayıf bağışıklığım okulda dolaşan salgını kaldıramadı. Ah ah, nerede o eski bağışıklık?"

"Bugün 25 Mart. Taufan sinir krizi geçirdi. Beni öldürmek üzereydi— ki Gempa araya girmese bunu gerçekten yapacağından emindim. Geçen sefer bile öldürmedi ama bu sefer kesinlikle yapacaktı. Hıh, gerçekleri biliyor olsaydı eminim bana acırdı."

...

"Hali, sen..."

Taufan nefes bile almadan okuduğu günlüğü kapatıp havada yakaladı ve süzülerek yere indi. Kardeşine doğru bir adım atarken, şaşkınlık— hayır, şok içerisinde ona bakıyordu (kardeşi de şok ve çaresizlik içinde ona bakıyordu).

"Sen tüm zaman boyunca... Hatırlıyordun?"

"Hayır Taufan, hayır... Yapmamalıydın..."

Halilintar dehşet içerisinde pencereye doğru gerilerken, Taufan'a ve odaya toplanmış olan kardeşlere baktı. Kızıl gözlerinde iki yoğun duygu parlıyordu: Dehşet ve korku.

"Ölmek istemiyorum..."

"Hali... Niye böyle diyorsun?"

Gempa öne çıktı ve Halilintar'a yaklaşarak ellerini tuttu.

"Bize anlat Halilintar."

Halilintar ona dehşet dolu bakışıyla karşılık verdi ve aniden kardeşleri şok ederek Gempa'nın kollarına yığıldı.

Halilintar bayılmıştı.

Devam edecek...

Kuzenime buradan selam olsun~! Hikayeleri oku tamam mı?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

XD

THE DANGERS OF PLAYİNG TOO MANY VİDEO GAMES

SHOULD HURT YOU- 4