KAYIP FIRTINA- 16. BÖLÜM

 16. Bölüm: Yoğun bir Fırtına 

"Overthink bozukluğun var gibi gözüküyor. Ayrıca geçmişine takılmışsın." 

Halilintar irkildi ve odanın diğer ucunda, bir sandalyede oturan kadına baktı. Şaşkınlıkla kaşını kaldırdı. 

"N-neden böyle düşündünüz? Ben sadece çok—" 

"Geçmişi düşünenlerde hep aynı belirtiler görülür."  

Kadın sakin bir ses tonuyla devam etti.  

"Bazısı öfke verici şeyleri hatırlar, kaşları çatılır, öfkelenir. Bazısı üzücü şeyleri hatırlar, gözlerinden birer damla yaş süzülür. Bazısı mutluluk verici şeyleri hatırlar, neşelenir. Ama sen... Sen hepsini birden hatırladın. Bir dakika içinde kızdın, üzüldün ve sonra hafifçe gülümsedin." 

"Şey, sadece... Ben bir şey yaşadım."  

Halilintar iç çekti ve kadınla konuşmaya devam etti. Kendini inanılmaz derecede rahat hissetmesi tuhaftı, sonuçta kadını tanımıyordu. Ama yılların yükünü paylaşmak iyi geliyordu. 

"Hmm... Seni anlıyorum. Biraz dinlenmek ister misin? Yorucu bir gün geçirmişsin." 

Halilintar başını sallayarak onayladı ve kadının gösterdiği yatağa uzandı. Gözleri yavaşça kapanırken, hayatın kaygısından uzaklaşmıştı. 

... 

Halilintar yavaş yavaş gerçekliğe çekilirken, gözlerini kırpıştırdı. Neredeydi? 

Yavaşça yattığı yataktan doğruldu ve etrafa baktı. Ahşap bir ev... Pencerelerden gözüken ağaçlar... 

"Hhh?..." 

Nefesi kesilirken, omuzları sertleşti. Oraya geri mi dönmüştü? Ne zaman 

"İyi misin?" 

Halilintar tanıdık ve yumuşak bir sesi duyduğunda, yavaşça başını çevirdi ve baktı. 

"S-sen..." 

Halilintar nefeslerinin hızlandığını ve düzensizleştiğini hissetti. Aynı zamanda yoğun bir duygu içini kapladı. 

Öfke. 

Ellerinde kırmızı kıvılcımlar oluşmaya başlarken, nefret edilesi bazı anılar gözünde canlandı. 

Kişi duruşunu bozmadan, sakin ve temkinli bir ifadeyle ona bakmaya devam etti. Ancak bu sakinliği yalnızca Halilintar'ın öfkesini kamçılıyordu. 

Yataktan kalkmaya çalıştığında, dengede kalamadı ve dizlerinin üzerine düştü. 

Öfkeyle bacaklarına baktı. 

"Neden kalkamıyorum!? Bana ne yaptın?!" 

Kişi endişe ve kafa karışıklığıyla kaşlarını çattı. 

"Ne olduğunu hatırlamıyor musun? Bu—" 

"Her ne ise!" 

Halilintar ellerinden destek alarak kalktı ve bu sefer dengesini sağladığından emin oldu. Koyu kırmızı gözleri kişiye sabitlenmişti. 

"Bu sefer teslim olmayacağım... Bu sefer yaptıklarının hesabını ödediğinden emin olacağım!!" 

Kılıçlarını oluştururken, kişiye atıldı ve art arda ataklarda bulunmaya başladı. Bir yandan bağırıyordu. 

"Yaşadığım her şey senin yüzünden!! Annemle babamı öldürdün! Beni kardeşlerimden ayırdın!! Ben, ben sıradan bir hayat yaşayacaktım! Her şeyimi elimden alan sendin!" 

Kişi hazırlıklı olmalıydı. Onun müthiş hızlı ataklarını aynı serilikle ve hızla karşılamakta hiç güçlük çekmiyordu. 

"Seni anlıyorum... Kızgınsın, kederlisin, hayal kırıklığına uğramış hissediyorsun... Ama ben o değilim, emin ol." 

Halilintar onu duydu mu, duymadı bilinmiyor. Ancak saldırı hızı yavaşladı ve konuşmaya devam et dercesine suskun kaldı. 

Kişi yavaşça savunmak için kullandığı kalkanını yere bıraktı ve ellerini havaya kaldırdı. 

"Bak, teslim oluyorum. Sana saldırmayacağım, sana zarar vermeyeceğim ve seni rahatsız etmeyeceğim." 

Halilintar başını yana eğdi. Kızıl renkli gözleri kısılmıştı. Sanki kişinin doğru söyleyip söylemediğini düşünüyordu. Neden sonra başını eğdi ve kılıçları, gevşeyen parmaklarından kayarak yok oldu. 

"İyi misin?" 

Kişi yumuşak bir fısıltıyla sordu ve elini Halilintar'a uzattı. 

Tekrar gerilen çocuk, bir iki adım gerileyerek duvara yaslandı. Soluk soluğaydı ve yüzünde ürkek bir ifade oluşmuştu. Kafası karışmış gibi gözüküyordu. 

"Sorun ne?" 

Kişi bir adım attığında, Halilintar daha da korkmuş gözüktü. Yavaşça yere çöktü ve bacaklarını kendine çekerek büzülürken, kişiye tereddütlü bir bakış attı. 

Kişi onu korkuttuğunu anladığında, eliyle ağzını kapattı ve elini geri çekti. 

"Oh... Tamam, istemiyorsan, yaklaşmayacağım." 

... 

Halilintar bulanık görüşü yüzünden zar zor seçebildiği kadına bakarken, hala tereddütlüydü.  

Parmaklarını saçlarına geçirirken, dişlerini sıktı. Zihninde anlamsız sesler yankılanıyor ve kalbinde boğucu, anlamsız hisleri uyandırıyordu. 

Oh, demek beklediğim an geldi? 

"Hayır... Hayır, hayır..." 

Halilintar yüzünü yumruk yaptığı ellerine gömerken, yanaklarından aşağı gözyaşları süzüldü. Anlamlandıramadığı anılar netleştikçe, kalbindeki boğucu his dayanılmaz hala geliyordu ve başını ağrıtıyordu. 

"Halilintar!" 

Yüzünü göremediği bir kişi, bedenini kucaklarken, ağlarken, adını bağırdı. 

Halilintar'ın karanlığa çekilmeden önce son gördüğü şey, mavi bir kumaştı. 

"O değildi, hayır..." 

Halilintar hıçkırırken, şapkasını çekerek yüzünü örttü. Buraya gelmekteki tek amacı yalnız kalmaktı. Neden her şey bu kadar kötü sonuçlanmıştı? Neden bu anıları hatırlıyordu? 

Neler oluyordu? Neden 

"Hmm hm hmm~ hm hm~, hmm hmm mmm~" 

Melodiyi tanıyan Halilintar, durdu. Yavaşça başını kaldırdı ve hemen önüne oturduğunu fark etmediği kişiye baktı.  

Onun kim olduğunu gördüğünde, bir saniyeliğine durma nezaketini gösteren gözyaşları, tekrar akmakla tehdit etti. 

"A-anne?..." 

Kadın yalnızca omzunu okşamakla kalmadı, gözlerini sildi. Her ne kadar konuşmuyor olmasa da, uzaklardan gelen tanıdık ve yumuşacık bir ses Halilintar'ın zihninde yankılandı. 

"Aaa, benim oğlum neden ağlıyor? Bir yerini mi vurdun?" 

Halilintar gülümsedi. Hayır, aslında bakarsanız, kahkaha attı. Koluyla yüzü silerken, annesinin yumuşak sesini dinlemeye devam etti. 

"Haa, işte bu benim oğlum. Şimdi gel, beraber—" 

Halilintar gülümsemeye devam etti ve kadının elini tutarak ayağa kalktı. Korku ve öfke yavaşça azalırken, yerini sıcacık bir his doldurdu. 

Kadın hala dengesiz bir şekilde yürüyen çocuğu, daha önce uzanmış olduğu yere oturttu. 

"Şimdi burada otur, tamam mı? Sana bir içecek getireceğim." 

Halilintar kadına bakarken, annesinin görüntüsü kayboldu ve ahşap evinde kaldığı kadını görebildi.  

Yine de, bu iyi hissettiği gerçeğini değiştirmezdi. Ayrıca kadına saldırarak, yeterince mahçup olmuştu. Bu yüzden kabul etmesi gerektiğini düşünerek başını salladı. 

Kadın sadece iki odadan oluşan evinin mutfak kısmına giderken, Halilintar, yatağın hemen yanındaki pencerenin pervazından destek alarak ayağa kalktı. Pencereden bakarken, sessizce düşündü. 

Tüm o yaşananlar da neyin nesiydi? Kadını diğeriyle karıştırması, ona saldırması, onunla alakalı anılar, kadının annesinin kendisine söylediği şarkının melodisini bilmesi... 

Dirseğini pervaza dayadı ve yanağını da avucuna yasladı. Bu kadının annesiyle bir alakası olması neredeyse imkansızdı. Eğer öyle bir şey olsaydı biliyor olurlardı. 

Belki de daha sonra ona sormayı düşünmeli 

Mutfaktan gelen kadın, elindeki beyaz kupayı ona uzattı. 

"İç bunu, sinirlerini yatıştıracaktır. Ayrıca kokusu güzeldir." 

Halilintar şüpheyle sıcak içeceğe baktı. Sarımsı bir renkteydi ve kesinlikle hoş kokuyordu ama... Her neyse, denemeliydi. 

Bir yudum aldı ve anında püskürttü. İçtiğiniz şeyi püskürtmek hiç de kibar bir hareket değildir ama suratını buruşturan Halilintar'ın geçerli bir sebebi vardı. 

"Iıığ... O da neydi?" 

Kadın onu izlerken, yüzünde küçük bir gülümseme belirmişti. Çocuğun tepkisi çok komikti, bu yüzden yapmış olduğu kabalığı görmezden gelecekti. 

"Bu lavanta çayı. İçine tatlı bir şey katmazsan böyle acı ve yabani bir tat verir. Muhtemelen beğenmiyorsun ama içmen senin için faydalı olacaktır." 

Halilintar pes ederek iç çekti ve bardağı tekte içerek bitirmeye karar verdi. 

Kadın onun zar zor içişini izlerken, sessizce güldü. Bardağı bitirdiğinde, yüzünde oluşan ifade görülmeye değerdi. 

"Iığğ... Blaze'in yemeklerini tercih ederim." 

Halilintar koluyla ağzını silerken, ürperdi. Çayın tadı gerçekten berbattı, Blaze'in küle dönüşmüş yemekleri bile daha hoş olabilirdi. 

Bu sırada pencereden bakmakta olan kadın, gülümsedi ve ona döndü. 

"Mutlu haberler için her zaman, ufukta güneş belirdi derim. Sana da iyi bir haberim var canım. Kurtarıcıların geliyor." 

Şiirsellikten anlamayan Halilintar, başını yana eğerken, "Ha?" diyebildi. 

"Ah, üzgünüm, demek istediğim..."  

Kadın hafifçe kahkaha attı.  

"Kardeşlerim, canım. Kardeşlerin geliyor." 

"Yo hayır! Lütfen beni sakla!"  

Halilintar kadına yalvaran bir bakış attı ama kadın başını iki yana salladı. 

"I-ıııh, çıkıp onlarla yüzleşmen gerektiğinden çok eminim. Çünkü onları buraya çağıran benim ve şuan çok endişeli olduklarına yemin edebilirim." 

"Ne?! Aaah..." 

Halilintar, kadından bir yarar gelmeyeceğini anlayınca, çaresiz, gözleriyle saklanacak bir yer aradı. Gülümseyerek onu izleyen kadın, omuzlarını nazikçe kavradı ve onu dışarı sürükledi.  

Halilintar iç çekti ve teslim olarak ağaçların arasında, yokuştan çıkmakta olan kardeşlerine baktı. Hııığ, bakışları ürperticiydi. 

"Hali!" 

Onu fark eden Duri, koşmaya başladı ve ağaçların arasından çıkarak üzerine atıldı. 

Halilintar, kardeşini karşılayamadı ve yere düştüler. 

"Hhh... Durimmmm!" 

Halilintar inleyerek kardeşine üzerinden kalkmasını söylemeye çalıştı ama Duri ona somurttu ve eliyle ağzını kapattı. 

"Bahane yok abang. Bu kucaklaşmayı hak ediyorsun." 

Halilintar pes ederek iç çekerken, Duri sıkıca sarılmıştı bile. 

"Oh, burada bir kucaklaşma var." 

Gempa diğerlerine döndü ve göz kırptı. 

Beşi birden, aniden Halilintar'ın üzerine yığılarak onu ezdiler. 

"Nnghh, inin... Nefes alamıyorum..." 

Duri Halilintar'ın yanağını dürterken kıkırdadı. 

"Te hee~ Altı katlı pasta abang~" 

Sonunda diğerleri kalktı ve Halilintar da nefes alabildi. Sadece Duri ondan ayrılmamakta ısrarcıydı. Halilintar itiraz etmeye çalıştığındaysa, "İki gündür seni görmüyorum Hali~!" diye sızlandı. 

"Halilintar."  

Gempa aniden ciddileşti ve gözlerini gözlerine dikerek konuştu.  

"Neden bunu yaptın? Yani... Neden kaçtın?" 

"Err..."  

Üstünü başını düzeltmekte olan Halilintar, durdu ve kızararak başını eğdi.  

"Bunu... Bunu söylemek zorunda mıyım?" 

"Sorman çok ilginç." dedi Blaze sertçe.  

"İki gündür her yerde seni arıyoruz. O bize haber vermeseydi seni bulamazdık. Nasıl bir şey yaşayacağımızı düşünmedin mi? Bencillik ediyorsun, yine." 

"Blaze."  

Gempa göz ucuyla kardeşine sert bir bakış attı ve susmasını işaret etti.  

"Evet Hali, seni dinliyoruz." 

"Ben... Ben dışlandığımı hissettim..." 

Halilintar başını eğerken, tereddütle fısıldadı. 

"Burada yerim yokmuş gibi... Hissettim. Beni istemediğinizi sandım. Her hareketim yanlıştı, konuşsam yanlış, sussam yanlış... Ben de, ben de belki de gelmemi istemediğinizi düşündüm." 

"Neler saçmalıyorsun Hali?"  

Gempa geldiğinden beri ilk defa şefkat dolu gülümsemesini gösterdi ve Halilintar'a yumuşak bir bakış attı. 

"Biz seni eskiden olduğu kadar çok seviyoruz ve kesinlikle gelmene çok sevindik, sadece..."  

İç çekti ve diğerlerine bakarken devam etti.  

"Yokluğunda hepimiz değiştik. Değişmek zorundaydık. Senin desteğin olmadan, sen elimizi tutmadan, kendi ayaklarımızın üzerinde durmayı öğrenene kadar, öyle çok kez düştük ki, bu bize etki etti. Abarttığımı düşünebilirsin ama dediklerim tümüyle doğru. Yokluğuna alışmak zorunda olduğumuzu ve bunun acı verici olduğunu tahmin edebilirsin." 

"Yine de onun böyle hissetmesi bizim suçumuz Gem."  

Taufan yavaşça Halilintar'a yaklaştı ve kardeşinin parmaklarına dokundu.  

"Hali.." 

Halilintar farklı ses tonunu ve dokunuşu fark ederek hızla başını kaldırdı. 

"Ta-Taufan..." 

"Çok özür dilerim Hali." 

Taufan başını eğerken, yumruklarını sıktı. 

B-ben özür dilerim... Seni, seni istemiyormuş gibi gözüktüm... Gittiğin için, seni suçluyordum... Sana zarar verdim, çünkü... Kendimce, seni cezalandırıyordum..." 

"Sorun değil Fan."  

Halilintar sakin bir ifadeyle kardeşine baktı. 

"Haklıydın. Bunu hak ediyordum, daha güçlü olmalıydım. Bu yüzden sana kızacak değilim." 

Taufan'ın kobalt mavisi gözleri gözyaşları yüzünden, olduğundan daha büyük gözüktü. 

Halilintar hafifçe gülümsedi ve muhtemelen hayatında ilk kez Taufan'ın başını okşadı. 

Taufan'ın sarsılmaz görünüşü kırıldı ve kardeşinin ağzından boğuk bir hıçkırık kaçtı. 

Kardeşler duygulanarak -ama bunu belli etmiyorlar lmao- Taufan'ın Halilintar'a sarılışını izlediler. 

"Ona sahip çıkın."  

Evin kapısından onları izleyen kadın gülümsedi ve konuştu.  

"Geçmişe dalmasına izin vermeyin, tamam mı? Yoksa korkarım ki aklını kaçırır." 

Halilintar suratını asarken, diğerleri sırıttı. 

Gergin hava dağılıyordu. 

Devam edecek... 

3 Aralık'ta yazıldı. 9 Mart'ta yayınlandı. 

Fikirlerinizi belirtin! 👇 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

XD

THE DANGERS OF PLAYİNG TOO MANY VİDEO GAMES

SHOULD HURT YOU- 4