LİES- BÖLÜM 3

/Mavi Kelebek\ 3: Kayıp Rüzgar

Mahallede bulunan caminin geniş avlusunda, bir ağlama sesi duyuldu. O kadar yüksek ve o kadar tizdi ki, bu bir bebekten başkasına ait olamazdı.

Mahalleli bu ağlama sesine koşup toplanınca, hepsini bir şaşkınlıktır aldı. 

Bir puset. Bir de bebek.

"Bir bebek için mi topladınız bizi yani?"

Kalabalıktan biri, bahsedilen küçücük bir bebek değilmiş gibi şikayet etti ve uzaklaştı. Kalabalık da onu takip etti.

Geride beş kişi kalmıştı. Orta yaşlarını biraz geçmiş bir çift, iki genç ve bir genç kız.

"Onu hangimiz alacağız?" Genç kız tedirgin bir şekilde sordu. Açıkçası geri kalanların almayı düşündüğünden bile şüpheliydi.

Gençlerden biri başını eğerken, ciddi olan, alçak bir sesle konuştu. "Almayı isterdik ama... Beş gün okula, üniversiteye gidiyoruz."

Yaşlı adamla kadın ise gülümsüyordu. 

 "Onu biz alabiliriz." 

 Genç kız düşünceliydi. 

 "Haftanın üç günü sizde dursun, iki günü bende ve iki gün de arkadaşlarda kalsın. Nasıl?" 

 Hepsi mutlulukla başını salladı. 

 Genç kız yavaşça pusete eğildi. İçinde bir şey olup olmadığını kontrol ederken, bir şey eline çarptı. Bu bir ninni kutusuydu, hani şöyle çevirip bıraktığınızda çalışanlardan... Bir de fotoğraf vardı. 

 19 Nisan, 2011. Taufan. (burada Nisan'lı olacak) 

 "Yalnızca bir aylık..." 

 Genç kız bebeğin başını okşarken, yüzünde endişeyle acıma arası bir ifade belirmişti. 

 "Eh, ama artık veda vakti geldi." 

Yaşlı çift puseti alırken, onlara göz kırptılar. 

"Üç gün sonra tekrar haberleşiriz." 

 ... 

 Bu yaşlı çiftin adları, Bay Lewis ile Bayan Ann idi. İkisinin de net yaşı bilinmiyor ama ellili yaşlarda oldukları tahmin ediliyor. Yaklaşık otuz yıldır beraberler. 

 Bay Lewis, Taufan'ı almakta istekliydi, çünkü kendilerinin bir çocuğu olmamıştı. 

Bayan Ann'in nedeni ise daha farklıydı. Taufan'ın yalnız bir hayat geçirmesini istemiyordu. 

 Çiftin sade ve küçük bir evi vardı. Evde iki oda ve bir de salon bulunuyordu. Bir odada kendileri yatar, diğerinde ise misafir ağırlarlardı. 

 Eve geldiklerinde, Bayan Ann derin bir iç çekti. 

 "Nasıl bir sorumluluk aldığımızı hala bilmiyorum... Bir çocuk yetiştirmek... Sandığımız kadar kolay olacak mı Lewis?" 

 Bay Lewis güldü. 

 "Kırk yıl düşünsem, bir çocuğu evlat edineceğimi düşünmezdim Ann." 

 Bayan Ann gözlerini devirdi. 

 "Kırk yıl düşünsem, senin evlatlık çocuk alacağını, ben bile düşünmezdim Lewis." 

 "Şaka bir yana..." 

Bay Lewis gülmeyi kesti ve ciddiyetle pusetinde uyuyan çocuğa baktı. "Onunla nasıl ilgileneceğini biliyor musun?" 

 "Ah elbette..." dedi Bayan Ann, sanki bunu sorması bir suçmuş gibi alıngan gözlerle bakıyordu. "Bir çok kez bebeklerle ilgilendim... Ama markete çıkman gerekecek. Mama, kıyafet, bez gibi ihtiyaçları var..." 

 Bay Lewis iç çekti ama dikkat edilirse dramatik davrandığı görülebilirdi. 

 O markete giderken, Bayan Ann gülümseyerek uyuyan bebeği izlemeye devam etti. 

 "Taufan... Ne kadar hoş bir isim, annen ve baban bunu niçin seçtiler acaba?... Umarım bizden memnun olursun tatlım." 

 Bayan Ann, Taufan'ın başını okşamayı bırakırken, umutsuzlukla fısıldadı. 

 ... 

"Lewis!! Bebeğe bakmadın! Senin yüzünden iki saattir ağlıyor!" 

 "O-oh, unutmuşum! Hemen bakıyorum!" 

 Genelde çok ağladığında, Taufan'ı susturmak zor olurdu. Böyle zor zamanlarda, Taufan'a ailesinden kalan tek şeye başvururlardı. 

Ninni kutusu

Taufan o melodiyi ne zaman duysa, susar ve uykuya dalardı. 

 İşte Taufan'ın bebekliği, bu şekilde geçti. Unutkan Bay Lewis ve neşeli Bayan Ann ile birlikte. Güzel bir raslantıyla, Taufan da neşeli ama biraz unutkan bir çocuk olup çıkmıştı. İki üç yaşında her işe yardım etmek için yanıp tutuşuyordu- beceremese bile. Tombul, minik parmaklarının el verdiği her işi büyük bir zevkle yapıyordu. 

 Aynı zamanda çok yaramaz ve sakardı. Tek başına, bir tabak takımını, bir avizeyi ve bir de pencereyi paramparça edecek kadar hareketliydi. 

 Sadece bir evde kalmıyor oluşu, Taufan'ın sıkılmasını engelliyordu. İki gün kadar Hazel'de (o genç kız), iki gün de Alec ve Webs'te kalıyordu ki, bu iki ağabeyine bayılıyordu. 


"Hazel abla!"

Beş yaşına yeni basmış olan Taufan, kızın kucağına atlarken, neşeyle konuşmaya başlamıştı bile.

"Abla, biliyor musun? Yakında okula başlayacağım!"

Hazel gülümsedi. Aslında bunu biliyordu ama Taufan'ın keyfini kaçırmamak için, şaşırmış gibi yaptı. 

 "Öyle mi? Peki beni özlemeyecek misin?" 

 "Özlerim... Biraz..." 

Taufan başını eğerken mırıldandı. 

 Hazel sessizce güldü ve Taufan'ı yere bıraktı. 

 "Peki, bugün ne yapmak istiyorsun? İşim olmadığı için sadece seninle vakit geçireceğim." 

 Taufan bunu duyunca neşeyle ellerini çırptı ve hızla bağırdı. 

"Tavuklar! Yine tavukları görmeye gidelim!"

"Tamam, beni takip et."

Bir keresinde onları gördüğünden beri, Taufan tavukları dilinden düşürmüyordu. Ancak iki haftadır Hazel'e gidemediği için, tavukları da göremiyordu.

Hazel Taufan'ı bahçeye göre giydirdikten sonra, evinin arkasında bulunan bahçeye çıkardı. 

Taufan hemen tavukların olduğu yere koştu. Açıkça tavukları eğlenceli buluyordu. Hele onlar gıdaklayıp kaçtıkça, kahkahalar atıyor ve onları kovalıyordu. 

Yeterince oynadıktan sonra, iş onları yemlemeye geldi. 

 "Yani onların üzerine mi atacağım?" 

Taufan başını yana eğerken sordu. 

"Evet, onlar yerden yiyecekler."

"İyi."

Taufan elindeki buğdayları tavuklara attı ancak farkında olmadan, fazla yaklaşmıştı. 

Tavuklardan biri elini gagaladığında, neye uğradığını şaşırdı ve korktu.

"Şş şş şş, bir şey olmadı, sadece kendini korumaya çalışıyor."

Hazel ağlayan Taufan'ı sakinleştirmeye çalıştı. 

Ancak Taufan kendisinin düşman olarak görülmesi düşüncesinden hoşnut olmayarak daha da çok ağladı. 

 ... 

Taufan aniden sustu. Hazel'in elindeki şeye bakarken, gözleri az önceki gözyaşları nedeniyle parlıyordu.

"Abla... Bu ne?"

Hazel gülümsedi ve Taufan'ın saçlarını karıştırdı.

"Bu annenin sana bıraktığı bir şey."

Taufan'ın kafası karışmıştı. Anne ve babası kimdi? Neden burada değillerdi? Neden sadece- 

Sonra omuz silkti. Düşünmeyi sevmiyordu, hem bunu düşünmek ona bir şey sağlamayacaktı.

Hazel'in kucağından kalktı ve çıplak ayaklarıyla bahçede koşmaya başladı. Sevdiği bir şeydi koşmak... Nemli, yumuşacık toprağın ayağının altından kayarken bıraktığı his çok rahatlatıcıydı.

Hazel gülümseyerek onu izliyordu. Ninni kutusu her zaman olduğu gibi, yine işe yaramıştı.

...

Aniden aklına gelen bir şeyle, doğruldu ve Taufan'a seslendi.

"Taufan, bitki ekmeme yardım etmek ister misin?"

Taufan bir an durdu. Sonra koşarak geldi. Ellerini çırparken, bir yandan da zıplıyordu.

"Olur! Olur!"

Birlikte küçük bir çukur açtılar ve bitkiyi yerleştirdiler. Taufan ise, son dokunuş olarak, elleriyle toprağın üzerine bastırdı.

"Evet, şimdi üzerini değiştirip banyo yapma zamanı. Çamur canavarı gibisin."

Hazel Taufan'ın kıyafetlerini işaret ederken, ciddiyetle konuştu.

"Hayır değil. Ben yeni banyo yaptım."

Taufan kollarını kavuştururken, inatçı ve küstah bir şekilde başını salladı.

"Taufan, neden her seferinde beni uğraştırıyorsun?"

Bu şekilde başlayan iş, Taufan'ın kaçmasıyla ve Hazel'in onu yakalamasıyla sona erirdi.

Tüm bu tartışmaları çıkarmasına ve inatçı olmasına rağmen, Taufan yatmadan önce onu öpecek kadar masum ve iyi kalpliydi aslında.

"İyi geceler Hazel anne..."

Hazel bir an durdu. Taufan'ın saçlarını karıştırırken, kederli bir iç çekti.

"Senin annen değilim Taufan.... Üzgünüm..."

...

"Alec ağabey! Weby ağabey!"(lol, Webs diyemiyor)

Taufan iki gencin kollarına atılırken, neşeyle bağırdı.

"Merhaba Taufan."

Webs kısaca selamladı. Pek konuşkan biri değildi, sadece sürekli gülümserdi.

"Heyyy, Taufannn, görüşmeyeli nasılsın kardeşim?"

Evet, bu Alec'ti. Çok enerjik -hiperaktif- ve konuşkan bir gençti. Okulu okumakta güçlük çekiyordu ve yegane arkadaşı Webs'ti.

Taufan iki ağabeyini de seviyordu. Sadece Webs ona çok havalı geliyordu. Az konuştuğu için sözü çok değerliydi. Gülümsemesi iç ısıtıcıydı. 

"Eee, ne yapıyorsun görüşmeyeli?"

Taufan neşeyle konuşmaya başlarken, iki gencin de elini tuttuğunu fark etmedi.

Webs gülümserken, Alec sırıtıyordu. 

İki genç, 1+1 evde kalıyorlardı. Alec salonda, Webs de odada yatardı. Taufan'a ise, sıcak ve rahat olduğu gerekçesiyle, mutfaktaki kanepeyi vermişlerdi. Ancak yalnız uyumaya alışmamış olan Taufan, gecenin bir yarısını Alec'in yanında, diğer yarısını ise Webs'in yanında uyuyarak geçirirdi. Aslında Webs'i uyandırmaktan çok çekinirdi, ancak haksızlık olmaması için giderdi. İki genç de onun bu huyuna alışmışlardı, bu yüzden ses çıkarmıyorlardı. 

 "Duyduğum kadarıyla okula başlıyormuşsun?"

 Alec akşam yemeği hazırlarken, Taufan'a sordu. 

 "Ah, evet!" 

Taufan sırıttı ve heyecanlı bir tonda konuştu. 

 "Anaokuluna başlayacağım. İsmi küçük düşürücü bence ama Ann teyze oranın eğlenceli olduğunu söyledi." 

 "Çünkü öyle." Webs aniden konuştu ve bu, Taufan'ın heyecanla ona dönmesine neden oldu.

 "Anaokulu eğlenceli bir yer. Alec ve ben de oraya gittik." 

Bunları söylerken, başını okşuyor olması ise, Taufan'ı mest etmişti. 

 "Eveet! Yemeğimiz hazır!"

"Alec ağabey en iyisi! Yemekleri her zaman harika!"

Taufan yemeğini yerken, tezahürat etti. İki genç onun bu fevri tepkilerine sessizce gülerken, Taufan her şeyden habersiz yemeğini yiyordu.

 Şöyle ilginç bir mesele daha vardı... Alec Taufan'a okumayı ve yazmayı öğretmişti. Beş yaşındayken hem de! Bu yüzden Taufan, Alec ve Webs'te kaldığında, kitap okur veya yazı çalışması yapardı. Sonra da uyurlardı. Taufan hayatından memnun ve alçak gönüllü denemese de, iyi kalpli bir çocuk olacaktı. 

 ...Annesinin ninnisiyle büyümüş bir çocuk. 

Devam edecek...

Helo helo? Buralarda biri var mı?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

XD

THE DANGERS OF PLAYİNG TOO MANY VİDEO GAMES

OVERLAPPİNG STORMS- 11