İNTERDİMENSİONES İTİNETRANTUR- 5

 5: Aramızda

"Majesteleri... Biz neden yalnız dolaşacağız?" diye sordu Emily, Kraliçe Anne ve Kral Thunder'a ait olann odaya girerlerken.

Burası Kraliçe ve Kral'a aitti ve hangi rütbeye sahip olursa olsun, kimse onların izni olmadan asla girilemezdi. Ancak Emily Kraliçenin misafiriydi ve onunla birlikte girecekti.

"Bugün kız kıza sohbet edeceğiz tatlım." dedi Prenses Emily (Kraliçe Anne) neşeyle ellerini çırparak. "Thun da Haliciğin'le birlikte olacak. Hem yakınlaşmak, hem de birbirimizi tanımak için yapıyoruz bunu."

"Ahi bu iyi." Emily gülümsedi ve geniş odayı iyice geniş gösteren balkona çıktı. Elbette bu balkon, evlerinizdeki gibisinden değildi. Odayla arasında sadece boydan bir pencere vardı ve balkonun kendisi de oda kadar genişti.

"Emily, tatlım, Halilintar'ı seviyor musun?" diye sordu Kraliçe Emily, bir süre sessizce esen rüzgarın tadını çıkararak ayaklarının altında uzanan krallığı seyrettikten sonra.

"Halilintar mı?..." Emily bir an duraksadı ve yanındaki genç kraliçeye şaşkın bir bakış attı. "Majesteleri... Elbette ki onu sevdiğimi biliyorsunuz! Onu sevmemem gibi bir ihtimalin olmadığını biliyor olmalısınız... Ama neden, yani neden tekrar sordunuz?

"Tatlım, biliyorsun, ben insanların ne hissettiğini anlarım." dedi Kraliçe, hülyalı gözlerle uzaklardaki dağlara bakıyordu. "Senin ne hissettiğini de az çok bildiğimi söyleyebilirim. Halilintar'a karşı tereddüt mü duyuyorsun?"

"Aslında... Onu sevdiğimden tam olarak emin değilim." dedi Emily kaygılı bir tonda. Başını eğdi ve elini kalbinin olduğu yere koyarken, düşünceli bir ifadeyle konuşmayı sürdürdü.

"Ben Dünya'ya gelene kadar... Duyguları tanımamış bir uzaylıydım. Evet, her ne kadar bir Dünyalıya benzesem de, ben tam olarak bir Dünyalı değilim. Ancak Hali'yle ilk kez karşılaştığımız günü çok net hatırlıyorum..." Emily'nin dudaklarında küçük bir tebessüm oluştu.

"Açtım, kıyafetlerim yıpranmıştı ve en önemlisi, bana orayı tanıtacak, rehberlik edecek birine ihtiyacım vardı. Ve tam bu sırada... Hali'yle karşılaştım."

(Geçmiş: Amour)

"Ah, neredeyse bulduğumdan emindim."  

Halilintar harap, yıkıntılarla dolu evden çıkarken -tüm tozdan öksürerek- kendi kendine homurdandı. Giysileri kirle kaplıydı ve tozun çokluğu yüzünden astım hastası gibi öksürüyordu. Yine de aradığını bulamamıştı. Yerdeki eski bir teneke kutuyu sinirle tekmeledi (ah, o sese değerdi).

"Ağabey, yardım et bana..."  

Halilintar durdu, önce başını kaldırıp kayıtsızca etrafına baktı sonra arkasına döndü. Gördüğü şey kaşlarının şaşkınlıkla kalkmasına neden oldu.  

"Sen kimsin? Ailen nerede?" Kızın sözleri onu sıcak bir anlayış duygusuyla doldurdu.  

"Ben bir yetimim... Annem veya babam yok. Açım ve üşüyorum..." Kız ellerini uzatırken titredi, ancak Halilintar kaşlarını çattı ve kendi ellerini arkasına sakladı. Kızın bakışlarından kaçınarak ceketini çıkardı ve uzattı.  

"Bununla ısınabilirsin... Yemeğe gelince... Beni takip et."

"Teşekkür ederim!" Kızın yüzü aydınlandı ve beklenmedik bir şekilde, ama sıcak bir şekilde ona sarıldı.  

"Tamam, sarılmaya gerek yok!" Halilintar onu sertçe itti ve kararlı adımlarla eve doğru yürüdü (Aman Tanrım, utançtan ölecekti neredeyse).  

"Hey, çok kaba davranıyorsun," diye surat astı kız, onun peşinden giderken.  

"Belki de yabancılara sarılmadan önce biraz düşünmelisin," dedi Halilintar soğuk bir şekilde. Göz ucuyla ona baktı ve fark ettiği ilk şey muhtemelen aynı yaşta olmalarıydı. (Muhtemelen.) Önemli bir ayrıntı değildi ve ona bakmayı bırakması gerekiyordu —hiçbir yanlış anlaşılma istemiyordu, kesinlikle istemiyordu! (Yeterince italik stokum var).

...

"İlk başta onun bu tavırları, beni ürküttü." dedi Emily dürüstçe. "Ama zaman ilerledikçe anladım. Hali sıradan bir insan değildi. Kötü bir insan hiç değildi. Bana acıdı, beni evine aldı, hatta ben ona ihanet etmiş gibi görünmeseydim eminim beni kız kardeşi gibi sahiplenecekti."

"Ah, ne oldu?" diye sordu Kraliçe, kaşlarını çatarak. "Ona ihanet mi ettin? Yoksa—"

"Ah hayır... Önemli bir şey değil... Nerede kalmıştım?"

"Halilintar'ın sana acıdığından bahsediyordun."

"Ah evet." Emily gülümsedi, ifadesi mutluluğunu belli ediyordu. "Daha sonra, bana hemen yardım etmeyi seçmesinin nedenin, kendisinin de erken yaşta ebeveynlerini kaybetmesi olduğunu söyledi—ki, bunu söylerken attığı bakışı görmeliydiniz. O kadar samimiydi ki... O olayın üzerinden aylar geçti, ama benim Hali'ye olan hayranlığım hiç azalmadı."

"Hım, anladığım kadarıyla, ona karşı sevgi değil, hayranlık besliyorsun, öyle mi?" diye sordu Kraliçe Emily, kaşlarını çatarak.

"Emin değilim." dedi Emily, çaresiz bir ifadeyle kraliçeye baktı. "Ne yazık ki Halilintar da bilmiyor. Sık sık oturup bu ilişki üzerinde ciddi ciddi konuştuğumuz bir konudur, ancak her seferinde Hali karar veremediğini söyler, ben de onu teselli etmeye çalışırım. Genelde kararsızlık yaşamayan biri olduğu için, kararsızlık onu gerçekten bunaltıyor."

Kraliçe Emily gülümsedi. "Peki tatlım... Halilintar sana karşı nasıl davranıyor? Ve senin ona karşı davranışın nasıl?"

"Hm... Halilintar... Beni çok sever aslında." dedi Emily gülümseyerek. "Sadece son zamanlarda sevgisi... Nasıl desem, başımı kaldırdığımda her zaman beni izliyor oluyor. Kızıl gözleri o kadar yoğun bir duyguyla parlıyor ki, ben kızarıyorum, o kızarıyor... Açıkçası, ne hissettiğimden tam olarak emin değilim."

Kraliçe Anne Emily'nin omuzlarını tuttu ve gözlerinin içine baktı. "Emily, sen Halilintar'ı seviyorsun. Halilintar da seni seviyor. Siz birbirinizi seviyorsunuz tatlım, sadece yaşınız bunu anlamak için çok genç."

"Teşekkür ederim majesteleri." Emily kraliçeye gülümsedi ve sarıldı.

"Mm, sorun değil canım." Kraliçe Anne (Emily) tebessüm etti ve kendisine sarılan kızı sarmaladı.

...

"Vay, burası senin odan mı?" Taufan Prensin odasına etkilenmiş bir bakış attı. "Çok iyi~"

"Sen beni ne zannettin? Tabii ki de iyi!" dedi Prens Cyclone kendini beğenmiş bir sırıtışla başını dikleştirerek. Ancak hemen ardından, Taufan'ı odadaki geniş yatağa ittirdi. "Al, burada istediğini yap, keyfini hiç bozma. Bugün sadece bize ait. Ve ben de biraz çılgınca muhabbetler etmek istiyorum."

"Ağabey-kardeş günü." diye dalga geçti Taufan ancak Cyclone öfkelenerek ona yataktaki yastıklardan biriyle vurdu. "Alaycı! Elbette öyle!"

"Oof, tamam ya, ne dedim sanki?..." Taufan suratını astı ve kendisine attığı yastığı tekrar ona fırlattı.

"Peki~ Halilintar'dan başka kardeşin var mı? Yani, gördüğüm kadarıyla Halilintar'a aşırı benziyorsun. İkizsiniz herhalde?"

"Ah, evet, tek yumurta ikizleriyiz. Ama Gempa da var, Gempa da bizim ikizimiz." dedi Taufan, düşünceli bir şekilde parmağını çenesine yaslayarak. "Ve Blaze, Ais, Duri, Solar... Blaze ve Ais ikizler. Aynı şekilde Solar ve Duri de öyleler."

"Ah, ne kadar da benzer! Tek fark, siz yedizsiniz, bizim aramızdaysa yaş farkı var." dedi Cyclone ve parmaklarını açarak saymaya başladı. "Thunder en büyüğümüz, sonra ben ve Gempa—aramızda bir veya bir buçuk yaş var sanırım... Sonra Ais ve Blaze... Ve son olarak 10 yaşındaki Duri ve Solar."

"Hmmm... Bu güzel. Çok kardeş olmayı seviyorum." dedi Taufan neşeyle avuçlarını yatağa bastırarak.

"Ben de," dedi Cyclone başını sallayarak. "Tabii kraliyette biraz zor olabiliyor... Peki, Halilintar'la ikiz olduğunuz belli, sadece göz renkleriniz taban tabana zıt. Bunu da hep sormak istemişimdir."

"Ah, mantıklı bir açıklaması var," dedi Taufan gözlerini devirerek. "Halilintar ve benim güçlerimiz var. Güçlerimizi devre dışı bırakırsak göz rengimiz normale döner. Yani benim koyu kahverengi ve onun... Elaydı sanırım."

"Ah, çok hoş." dedi Cyclone neşeyle, pencereleri ardına kadar açarak rüzgarın tadını çıkarırken. Bir süre o sessizce pencereden bakarken, sessizlik oluştu. Neden sonra Taufan'a döndü. "Taufan... Halilintar'ın... Aşkını biliyorsun değil mi?"

"Ah evet. Onunla dalga geçmeye bayılırım." dedi Taufan kayıtsızca ve bu, ikisinin de gülmesine neden oldu.

Gözlerini silerken, hala hafifçe gülmeyi sürdürüyordu. "Şaka bir yana, Hali'yi destekliyorum. Küçükken ciddi ciddi Hali'ninn evlenemeyeceğini düşünüp korkardım. O kadar utangaç, sessiz ama aynı zamanda asabi olabiliyordu ki, biz bile onun ne yapacağını bilemiyorduk. Kaldı ki evlensin de bir eşi olsun, küçükken Hali'nin her zaman kendi evimizde yaşayacağını düşünürdüm. Şimdiyse bu kaygıya gerek yok, çünkü Halilintar kendine bir aday buldu."

"Halilinar senden önce evlenecek gibi görünüyor." dedi Cyclone dalgınca, odadaki boydan camdan dışarıyı seyrediyordu.

"Onu kıskanacağım, sonuçta ikizim." dedi Taufan gülerek. "Ama asla pişman ya da üzgün olmayacağım. Hali adına gerçekten, gerçekten çok mutluyum. Ama sen bunu ona söyleme."

"Eh, buna söz veremem." Cyclone güldü ve Taufan'ın saçlarını karıştırdı. "Ama bu iyi bir şey. Ben Hali'yi kıskanamam, çünkü benden yaşça büyük. 16 yaşında evlenemem, değil mi?"

"Ahahaha, tabii ki yapamazsın!"

"Ne gülüyorsun?! Urgh, büyüdüğünde beni hatırla, Taufan."

O gün ikili birçok şeyden konuştular ancak bu konuşmaların bir kaydı bulunmuyor.

...

Thunder ve Halilintar, saray koridorunda yürürlerken, köşeyi döndüklerinde tanıdık iki kişiyle karşılaştılar.

"Ah, Thun."

"Hali!"

Kraliçe Anne ve Emily.

Halilintar şaşkınlıkla kaskatı kesildi. Ancak yüzüne bir gülümseme yayılırken, beceriksizce de olsa, Emily'e sarıldı (denedi).

Kız geri çekildi ve Halilintar'a parlak bir şekilde gülümsedi—parlak ama aynı zamanda olgun bir gülümsemeydi bu.

Halilintar Emily'nin ellerini tuttu ve kararlılıkla gözlerini kıstı. Sonra hafifçe güldü.

"Hali, biliyor musun"

"Aslında seni seviyormuşum."

"Eh?"

"Eh?"

Emily dayanamayarak kahkaha attı ve ellerini çekti. "Hali, komiksin. Benim bunu diyeceğimi nereden biliyordun?"

"Ne bileyim ben? Ben de sana bunu soracaktım." diye mırıldandı Halilintar kızararak.

"Ah, Hali." Emily bir kez daha sarılarak çocuğu şaşırtırken, başını ona yasladı ve iç çekti. "Bunu fark etmek güzeldi..."

Halilintar araya girmeleri için Kral ve Kraliçeye yalvaran bir bakış attı ama ikisi de Halilintar'a hafifçe gülümsediler ve uzaklaştılar.

Halilintar tamamen tuzağa düşürülmüş gibi hissetse de, hafifçe iç çekti. Aslında birinin onları izlemiyor oluşu güzeldi.

Tereddütle elini kaldırdı ve Emily'nin sırtına koydu. Bunu yapmak zordu, ama zamanla alışacağı bir şeydi.

Bir süre hareketsizce durduktan sonra, Emily geri çekildi. Gülümsüyordu. "Hadi odamıza geri dönelim. Cidden, sakin bir gün olsa da yatağımı özlüyorum."

Halilintar kıkırdadı ve ağır adımlarla kızı takip etti. Ah, yarın kim bilir nelere gebeydi?

Devam edecek...

Biraz kısa oldu sanırım. Ama eminim benden romantizm bekleyen arkadaşları tatmin etmiştir. WhatsApp'ta  paylaştığım çizimi hatırlıyorsunuz değil mi, oradaki gibiydi sahne.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

XD

THE DANGERS OF PLAYİNG TOO MANY VİDEO GAMES

SHOULD HURT YOU- 4