OVERLAPPİNG STORMS- 4
4: Sisli
"Haha... Ahaha... Dur... Hah... Yapma..."
Taufan'ın yavaşça gözlerini açmasına neden olan ses buydu.
Doğrulmaya çalıştı ancak bir kol kendisini sarmalamış durumdaydı. Ve bu kol...
Beliung'a aitti.
Taufan neşeli hissetti ve ağabeyine iyice sokulurken, başını göğsüne yasladı. Biraz daha uyumayı düşünüyordu ki, o zaman fark etti.
Beliung'un düzensiz nefeslerini.
"Abang?..." Endişeyle fısıldadı ancak Beliung uyanmadı. Taufan'ın bilmediği şey, Beliung'un çok derin bir uykusu olduğuydu.
"Hah... Hahaha... Ahahaha!" Beliung aniden kahkahalar atmaya başladı—uyuyor olmasına rağmen. Kollarını ondan çekti ve kendi bedenine doladı.
Taufan biraz dehşete kapılarak yataktan kalktı ve geri çekildi. Bir şeylerin yolunda gitmediğinden çok emindi ama ne olduğunu bilmiyordu ve bu işi daha da kötüleştiriyordu.
Düşününce, Beliung'u uyurken neredeyse hiç görmemişti. Genellikle onu kaldıran Beliung olurdu, bu yüzden onu uyurken görme fırsatı olmamıştı.
"İyi ki de olmamış." diye düşündü korkuyla.
"Ahahah— Tau-faaan! Ahahaha— Voltra'ya—haber—ver—" diye bağırdı uyanan Beliung, ancak sesi kahkahalarının arasına karıştığı için, Taufan onu anlayamadı. Zaten anlasa da bir şey yapamayacak kadar korkmuştu.
"A-abang... Sana ne oldu—ne yapmam gerekiyor?" diye kekeledi Taufan. Aslında görüntü korkunç değildi, uzaktan bakıldığında Beliung sadece gülüyordu. Ancak Taufan onun bu kahkahalarını bir şekilde dehşet verici bulmuştu.
Gülmekten gözleri yaşaran Beliung, elini göğsüne bastırırken, "Bana...Su... getirir misin?" diye sordu ve Taufan'ın panikli adımlarla gidip getirdiği suyu içti.
Sırtını yaslarken, gözlerini kapattı ve bir süre ara sıra öksürmek dışında hiçbir şey yapmadı.
Yatağın hemen yanı başında bekleyen Taufan, kaygıyla alt dudağını ısırmış, onu izliyordu. Ağabeyinin gözlerinden... Bir damla yaş akmıştı sanki.
"Ne bakıyorsun?" Beliung gözlerini açtı ve ona sinirli bir bakış attı.
Taufan irkildi ve bir an başını eğdi. Ancak endişesi korkusundan üstün geliyordu.
Bir anda Beliung'un kollarına atılırken, "Çok korktum abang..." diye hıçkırdı, ki ses tonu da bunu belli ediyordu.
Beliung kaskatı kesilerek, yüzünü göğsüne gömen ve küçük kollarını kendisine saran Taufan'a baktı. Bunu beklemediği aşikardı.
Neden sonra, omuzları sessiz hıçkırıklarla titreyen çocuğu omuzlarından tutarak kendinden uzaklaştırdı. "Bana bak Taufan."
Çocuk gözlerini sildi ve başını kaldırıp ona baktı.
"Ben iyiyim." dedi Beliung sertçe. "Bunu görmedin, duymadın ve bilmiyorsun. Voltra'yı ilk anda çağırmadın—bu yüzden akşam ona anlatmayı aklından bile geçirme. Şimdi kalk, kahvaltı edelim."
"Bir daha olacak mı?" diye sordu Taufan kaygıyla—perişan ifadesi eğer 'olacak' derse hemen ağlayabileceğini belli ediyordu.
Beliung bıkkın bir iç çekti ve başını iki yana salladı. "Hayır, olmayacak. Şimdi gel."
Taufan başını eğerek onu takip etti.
...
Beliung'la kahvaltı çok sessiz geçti--yani tek taraflı.
Beliung yemekte konuşulmasından nefret ederdi ve onu her zaman azarlardı.
Buna rağmen, Taufan sandalyesine oturduğu andan itibaren, bacaklarını sallayarak, neşeyle bir şeyler anlattı—tüm kötülüklerini unutup, onu bir ebeveyn gibi görüyordu.
Kahvaltıdan sonra, Beliung kısaca, "Üzerini değiştir." dedi ve Taufan hızla dediğini yapmaya giderken, o da hazırlandı.
Bugün siyah-mavi giyinmişti.
Taufan merak etse de, soru sormadan giyindi ve Beliung'u beklemeye başladı.
Araştırmacı gibi giyinen Beliung, küçük bir sırt çantası aldıktan sonra, çıkabileceklerini söyledi ve Taufan neşeyle zıplayarak onu takip etti.
Birlikte ormana yürürlerken, Taufan farkında olmadan elini Beliung'un avcuna soktu ve gerildiğini fark etmediği ağabeyine bir şeyler anlatmayı sürdürdü.
Orman 14 kardeşin paylaştığı bir bahçeydi aslında. Meyve ağaçları, çamlar, kavaklar ve dahası bulunurdu. Kalbinde yaşlı bir çınar bulunurdu. Ormanın bakımıyla Rimba ilgileniyordu.
Beliung ve Taufan'ın payında, çiçekli süs ağaçları ve bazı meyve ağaçları vardı. Örneğin baharda pespembe çiçekler açan ve şuan kırmızı kirazlarla dolu olan kiraz ağaçları...
"Abang! Ben kiraz yiyeceğim! Çok güzel görünüyorlar!" diye bağırdı Taufan yukarıyı işaret ederken neşeyle zıplayarak.
"Saçmala küçük şapşal, oradan aşağı yere yapışırsan Voltra'ya ne derim?" diye homurdandı Beliung ancak Taufan önünde diz çöktü ve ellerini tutarak ona yalvaran bir bakış attı. "Lütfen lütfen lütfen~"
"Sen iyice yüz bulmaya başladın." dedi Beliung sert bir sesle. Ellerini sertçe çekti ve ona soğuk bir bakış attı. "Hatırlarsan ben ne dersem onu yapman gerekiyor."
"Ama eğitimde değiliz!" diye karşı çıktı Taufan ayağını yere vurarak ve Beliung'un tepki vermesine kalmadan, ağaca tırmanmaya başladı.
"Taufan!! Seni şaşkın, ağaca tırmanma dedim sana!" diye bağırdı Beliung ancak Taufan dilini çıkardı ve somurttu. "Umurumda değil~ Ben yerken sadece bakmak istiyorsan, bu benim sorunum olmuyor değil mi? Ayrıca bir kez olsun kendi istediğimi yapacağım. Bakalım hangimiz haklı?"
"Urgh, iyi. Eğer düşersen ve bir yerini kırarsan Voltra'ya kendi suçunu itiraf edersin." diye homurdandı Beliung, yakınlardaki bir ağacın altına çöktü ve bakışları Taufan'ın üzerinde sabitlendi.
"Abang! Abang, şuradaki çok güzel ama elim yetişmiyor! Ne yapacağım?"
Bir anlığına uyuklayan Beliung sıçradı ve başını kaldırıp boş gözlerle ona baktı—hemen ardından gerildi ve ayağa fırladı. "Taufan!! Hemen aşağı in oradan! Hemen dedim!!"
"Bekleee, almaya çok yakınım..." Taufan suratını asarak ona baktı ve onun bakışlarına aldırmadan uzanmaya çalışmayı sürdürdü.
"Taufan, in dedim!! Orası çok—"
'Tehlikeli' demeye kalmadı ki, Taufan'ın ince olduğunu fark etmediği daldan bir çıtırtı sesi geldi. Hemen ardından kırıldı ve Taufan kendini boşluğa düşer halde buldu. "Waaaaah abaaang—ouf...!"
"Taufan—" Beliung çocuğu yakalamak için ileri atıldı ama yakalayabilmesine imkan yoktu.
Bir anlık sessizlikten sonra, Beliung'u daha fazla sinirlendirmemek için dişlerini sıkan Taufan, istemsizce inleyerek sessizliği bozdu.
"Seni—seni aptal,seni pervasız çocuk!! Sana tırmanma demiştim!" diye bağırdı Beliung ve alnına bir fiske vurdu.
Taufan suçlulukla başını eğdi ve alnını ovuşturdu. "Özür dilerim abang... B-ben sadece—"
"Seni pervasız, küçük çocuk!... Haih... Ben şimdi Voltra'ya ne diyeceğim?" diye öfkeyle söylenen Beliung, onun gözyaşlarını fark edene kadar vücudunun neresinin yaralandığını incelemeyi sürdürdü.
Küçük bir hıçkırık sesi duyduğunda, duraksadı ve başını kaldırıp ona baktı. Donup kalmıştı.
Bakışlarını kucağına dikmiş, sessizce ağlayan Taufan ve şok içerisinde ona bakan Beliung...
Şaşırmıştı, çünkü ilk defa Taufan'ın ağlamasını gereksiz kılmak için bir sebep bulamıyordu. Son derece haklıydı çocuk; muhtemelen bir yerini kırmıştı veya burkmuştu.
Bunlar insani şeylerdi, ancak buna alışkın olmayan Beliung için son derece tuhaftı.
... Ellerinin titremesine neden olacak kadar gerilmesine neden olacak bir şey.
"T-tamam, neren acıyor, söyle bana..." diye kekeledi çocuğun elini sıkarken—ağlayan bir çocuğu susturmada beceriksiz olduğu aşikardı.
"Bacağım... Bacağım çok acıyor abang..." Taufan hıçkırırken, sağ bacağını işaret etti.
"Bekle, sar-saracağım tamam mı? Şi-şimdilik idare edeceğiz, V-Voltra'ya söyleyeceğim..." diye mırıldandı Beliung ve çantasından küçük bir ilk yardım çantası çıkardı.
Taufan'ın her küçük inlemesinde irkilmesi de tuhaftı. Daha önce hiç böyle hissetmiyordu, Taufan'ın hastalığından bu yana ne değişmişti?
Sonunda çocuğun bacağını sardığında, dikkatlice kucakladı ve eve yürümeye başladı.
Taufan yol sırasında, zayıf bir sesle Beliung'la konuşmayı sürdürdü¹. İnanılmaz bir kaygı atağı geçiren Beliung'sa, onu zar zor dinleyebiliyordu.
"Biliyor musun abang?... Şuan çok canım yanıyor... Ama bundan şikayetçi değilim." dedi Taufan eve varmalarına az bir yol kaldığı sırada. Başını Beliung'un omzuna yaslarken, iyice zayıflaşan bir sesle devam etti. "Neden biliyor musun?..."
"N-neden?..." diye sordu Beliung, dikkatini yola vermeye çalışarak.
"...Çünkü sen yanımdasın ve bu beni iyi hissettiriyor..."
Beliung bir an duraksadı. Bu cümle çok... Sevgi doluydu.
...Yanaklarının ısındığını hissetti.
Eve vardıklarında, alelacele çocuğu odalarına çıkardı ve yatağına yatırdı— ancak Taufan acıya daha fazla dayanamayarak bayılmıştı.
Beliung panik atak nöbetinin tetiklenmesini engellemeye çalışırken, titreyen elleriyle telefonunu aldı ve Voltra'yı aradı.
"Bel? Bir sorun mu var, neden—"
"Voltra... Eve gel."
"Bel, neyin var? Dediğini anlamıyorum."
"Eve gel!" Beliung kendinden beklenmeyecek bir zayıflıkla yere, dizlerinin üzerine düşerken, çaresizce bağırdı.
"Bel, Beliung, beni duyuyor musun? Sakin ol. Ne oldu bilmiyorum ama panikli olduğunu farkındayım. Şimdi nefes al, al.... Tut... Şimdi ver. Harika. Ben yoldayım tamam mı? Sakin ol ve nefes almaya çalış."
...
"Beliung! Neredesin?" Eve giren Voltra, yukarı çıkarken kardeşine seslendi.
Beliung odasında, yere çökmüş ve sırtını duvara yaslamıştı. O kadar kayıtsız görünüyordu ki, Voltra bir an için Beliung'un delirdiğini düşündü.
Neyse ki öyle değildi.
Beliung başını çevirdi ve ona baktı. Gözleri kızarmış ve şişmişti.
Voltra şefkatle ve biraz da özlemle gülümsedi. "Sonunda... Yıllardan sonra eski Beliung'u görüyorum ha..."
Beliung yılgın bir ifadeyle yatağı işaret etti. "Ağaçtan düştü... Sonra da bacağını kırdı... Eve geldiğimde bayılmıştı ve şimdi uyanmıyor..."
"Tamam, panik yapma. Rimba'nın profesyonel ilk yardımcı olduğunu biliyorsun. Eminim kırıklarda ne yapılması gerektiğini biliyordur." dedi Voltra gülümseyerek. "Biraz dinlenmelisin, Bel. Yüzün çok—"
"Çok ne? Kötü mü?" Beliung gözlerini devirdi ve ayağa kalktı. "Umurumda değil. Sen geldiğine göre ben gidiyorum. Duş almam gerek."
Voltra iç geçirdi. Her şeye rağmen Beliung, Beliung'tu ve Taufan'la eğitimlerine geri döndüklerinde, eski haline döneceği kesindi.
Ancak içindeki merhamet kırıntılarını göstermiş ve acılı çocuğu yürütmek yerine kucağında taşımıştı.
Bu Voltra'yı gülümsetti.
...
Taufan'ın bacağını inceleyen Rimba, uzman bir doktora danışılması gerektiğini söyledi ve son karar verilmiş oldu.
Eh, sonuç olarak Taufan bir süre daha eğitim yapamayacaktı, bacağı alçılıydı ve kendi başına yürümesine imkan yoktu.
...
"Abang Bel..." Gece yattıklarında, odalarında yalnız kaldıkları sırada, Taufan sessizce konuştu. "Beni seviyor musun?... Yoksa ben senin hayal kırıklığın mıyım?..."
Bu sırada uyumaya niyeti olmayan, yatağında kitap okuyan Beliung, bu soruyu duyunca gerildi ve uzun bir sessizlik oluştu.
"Sen... Benim kardeşimsin... Seni... Seni, seni seviyorum." diye güçlükle kelimeyi çıkarttı Beliung ve sesi kısılırken, yüzü kızarmaya başladı. "Uyu şimdi."
"Teşekkür ederim... Ve iyi geceler..." diye mırıldandı Taufan, göz kapakları düşerken ve kısa süre içinde uykuya daldı.
Çocuğun yumuşak horlamasını duyan Beliung, tamamen bir kas hafızasıyla gülümsedi. Ve Taufan'ın o kadar da zayıf ve gereksiz bir mahluk olmadığını düşündü.
Devam edecek...
Yazar notlarııı
¹: Taufan burada kendini rahatlatmaya çalışıyordu ancak Beliung'un daha da gerilmesine neden oldu.
Beliung en sevdiğim karakter aaaaaa!!! Ama şallarımdan sonra XDDD. O zevki bilen varsa görelim.
Yorumlar
Yorum Gönder