OVERLAPPİNG STORMS- 5

 5: Piknik

"Taufan!"

"Sonunda buluşuyoruz!"

"Ah..." Taufan aniden odasına dalan iki kardeşi Blaze ve Duri'ye neşeyle sırıttı. "Aze! Ri!"

İki çocuk da ona doğru koştular ve aynı anda ona sarıldılar. "Seni çok özledik kardeşim..."

"Ben de sizi görmek istiyordum. Canım çok sıkılıyor." Taufan kollarını iki kardeşine dolarken aşırı gülümsemekten gözleri kısılmıştı.

"Bacağını kırdığın için eğitime gitmediğini duyduk. Bu yüzden seni uyanık yakalayabileceğimizi düşündük." dedi Duri gülümseyerek.,

Taufan arkasındaki mantığı çözmüş olmalarına şaşırsa da, başını salladı. "Bu doğru. Uyumuyorum."

"İyisin değil mi? Başka bir yerine bir şey oldu mu? Abang Beliung sana bir şey yaptı mı?" Öfkeli görünen Blaze art arda sorular yağdırırken, kaşlarını çattı. Ancak aslında sadece endişesini gizlemeye çalışıyordu—tıpkı gizlice hayranı olduğu Halilintar gibi.

"Haha, iyiyim Blaze, iyiyim." dedi Taufan gülerek. Sonra kollarını kavuşturdu ve dudaklarını büzdü. "Aaa, ama yeter. Sıra bende! Görüşmeyeli neler yaptığınızı öğrenmek istiyorum."

"Eh, aslında biz her akşam görüşüyoruz." dedi Duri kafası karışmış bir şekilde. "Ama sana baktığımızda çoktan uyumuş oluyordun. Bu yüzden seninle konuşamıyorduk."

"Hafta sonlarını zaten biliyorsun." diye homurdandı Blaze—ses tonundaki bir şey Taufan'ın muzip bir ifadeyle Duri'ye dönmesine neden oldu. O ise omuz silkti. "Ugh, bu hafta Crystal'le vakit geçirdim. O gerçekten—"

"Yine başlama Blaze, zevk aldığını belli etmemeye çalıştığını biliyoruz." diye sözünü kesti Duri, ifadesine bakılırsa bu konuyu daha önce konuşmuşlardı. "Yalnızca Abang Hali'yi çok sevdiğin için onu taklit ettiğini kabul et."

Taufan aniden dışlanmış hissetti. İki kardeşi onsuz bir hayat kurmuşlardı ve artık onlara katılmak zordu.

"Abang Beliung hakkında iyi olmayan şeyler duydum." dedi Blaze aniden ona dönerek ve bu Taufan'ın irkilmesine neden oldu. Gergince ellerini ovuşturdu ve kendini bir kahkaha atmaya zorladı. "Ne-ne gibi şeyler duydun Laze?"

"Eğitim sırasında... Seni çok zorluyormuş." dedi Blaze gözlerini kısarak—Taufan düşüncelerini görmediğini umuyordu, çünkü zihni tam olarak, 'Evet, öyle!" diye bağırmıştı. "Ayrıca sana karşı zorbaca yöntemleri olduğunu duydum. Aşağılık şey!"

"A-ah, Aze, öyle deme!" diye karşı çıktı Taufan rahatsızlıkla kaşlarını çatarak ancak Blaze öfkeyle yumrukların sıktı ve omzunu hafifçe ittirdi. "Öyle olduğunu kabul et! Onu sevmek ve korumak zorunda değilsin. Sana öyle davranan birini sevmek çok saçma."

"Ben—ne demem gerektiğinden emin değilim..." dedi Taufan kısık sesle, büzülerek. "Beliung benim ağabeyim ve aynı zamanda önümdeki tek ebeveyn, ne yaparsa yapsın asla karşı çıkmayacağım ve onu seveceğim..."

"Taufan, kendini yıpratıyorsun. Herkesi sevmek zorunda değilsin—" diye devam etti Blaze ancak yaklaşan ayak sesleri hepsinin suspus olmasına neden oldu.

"Kendisini kurtaran ve büyüten kişi olsa bile mi?"

İki çocuk da biraz korkuyla Taufan'ın arkasına saklandılar. Taufan'sa gerilmişti—ve o da korkuyordu. "A-abang Bel?..."

Kapıya yaslanan Beliung'un ifadesi, her şeyi zaten duyduğunu belli ediyordu.

"B-bizi affet, biz sadece—yani onlar—"

Beliung yüksek sesle iç çekti ve parmağıyla odadan dışarısını işaret etti. "Dışarı. Taufan'ın dinlenmeye ihtiyacı var, siz ikinizin gevezeliğine değil."

Taufan kapıdan çıkan iki kardeşine baktı—ikisinin de kendisine acıdığını hissetti ve onurunun zedelendiğini hissederek kaşlarını çattı.

"Dışarı dedim. Kapıda oyalanmayın." diye sertçe yineledi Beliung ve iki çocuğu odadan ittirerek çıkardı. Sonra da kapıyı kapattı. İfadesi sert ve tavizsiz olmasına rağmen, Taufan korkmadığını hissetmeye başlamıştı.

"Onları dinlemiyorsun değil mi?"

Taufan irkildi ve ağabeyine baktı. "E-ef-efendim?..."

"Biliyorsun." Beliung yüzünü ona yaklaştırırken, yüzünde o bilindik, ürpertici sırıtışı vardı. "Ben bir zorbayım—hatta istersen bana direkt sadist bile diyebilirsin, hepsi aynı yere çıkıyor... Ama kimse bana bir şey yapamaz. Çünkü ben en güçlüyüm ve senin kurtarıcınım."

"Ne—neden bahsettiğini bilmiyorum..." diye kekeledi Taufan bakışlarını kaçırmaya çalışarak. Bu kurtarıcılık meselesi 2. kez geçiyordu ve nedense hiç hoşlanmamıştı.

"Önemli değil, bir gün gelecek ve öğreneceksin." dedi Beliung gizemli bir gülümsemeyle ve çevik hareketlerle ranzaya tırmandı.

Taufan daha fazla soru sormanın âlemi olmadığını düşündü ve sessiz kaldı. Sonra kitabını okuyacağını hatırlayarak, yatağının yanındaki komodine uzandı—fazla hızlı bir şekilde.

Eh, yani, bacağını unutmuştu—yine.

"A-adeh! Uf..."

"Sanırım bacağının kırıldığını hatırlaman için bir kez daha kırman gerekiyor." diye homurdandı Beliung ve Taufan'ı hiçbir şeymişçesine kaldırıp, dikkatlice yatağına oturttu.

Onun ağladığını görünce, suratını astı ve sertçe gözlerini sildi. "Ufak şeyler için ağlamayı kes. O kadar da kötü değil."

"O kadar da kötü değil mi?! Bu büyük bir acı!!" diye karşı çıktı Taufan hıçkırarak. Kollarını kavuşturarak başını çevirirken, suçlar gibi bir tonda ekledi. "Bacağını kırmanın ne kadar kötü bir his olduğunu bilmiyorsun."

"Öyle mi?" Beliung kasıtlı olarak Taufan'ın bacağını sıkarken, gözlerini kıstı. "Kırık bacakla -üstelik ağır bir yükle- uzun bir yol yürümeye çalışmanın ne kadar berbat olduğundan haberin var mı senin? Biz senin gibi gül bahçesine doğmadık Taufan."

"Ne—"

"Bu yüzden kapa çeneni. Ve ağlamayı da kes." diye sertçe onu susturdu Beliung.

Taufan iç geçirirken, gözü az önce almaya çalıştığı kitaba takıldı. Beliung'un kolunu tutarak hafifçe sarstı. "Kitabımı vermedin!"

"Yatma vakti." dedi Beliung duygusuzca (Taufan bazen robottan farksız olduğun düşünüyordu). "Uzan ve uyumaya çalış. Yarın pikniğe gidiyoruz." Ve onun tepki vermesine izin bile vermeden, ışığı söndürdü.

"Bu haksızlık..." diye fısıldadı Taufan kendi kendine. Somurttu ve Beliung'u taklit ederek, "Yatma vakti." diye söylendi. "Tch, kesin saat sadece 8 ama beni erkenden uyutmaya çalışıyor."

"Saat 11'i geçiyor." diye yukarıdan cevapladı Beliung ve bu Taufan'ın öfkeyle inleyerek uyumaya çalışmasına neden oldu.

...

"Aaaah... Ama neden beni Hali taşıyor? Ben Abang Beli'in kucağında gitmek istiyorum!"

Sabahın erken saatlerinden beri Taufan'ın sürekli itiraz ettiği şey buydu.

Voltra derin bir iç geçirdi ve inatçı küçük kardeşine bezgin bir bakış attı. "Sana artık hiçbir şey demeyeceğim Taufan..."

"Bize de anlayış göstermelisin Fan." dedi Crystal elini omzuna koyarken, gülümseyerek. "Beliung seni taşıyamaz, o kadar fazla eşya var ki, Halilintar olmasa seni taşımak için başka bir çözüm bulmamız gerekirdi. Lütfen daha fazla zorluk çıkarma, hepimiz çok fazla eşya taşıyacağız."

"İyi..." Taufan iyice somurtsa da, karşı çıkmadı.

"Pekala, bunu duymak beni memnun etti." Crystal şefkatli bir ifadeyle kardeşinin saçlarını karıştırdı. "Halilintar birazdan gelir—biliyorsun, belli etmese de evden çıkmak için yarım saat hazırlanıyor."


"Uh... Umarım ağır değilsindir Taufan." Onu almak için gelen Halilintar, kuşkuyla Taufan'ı süzdü. Ancak onu kaldırdığında, şaşkın ama memnun gözüktü. "Ah, tüy gibi hafifsin. Ama buna sevinmeli miyim, yoksa endişelenmeli miyim bilmiyorum."

Aslında onu her türlü taşıyabilirdi, çünkü yaşça ondan biraz büyüktü ve güç olarak gerçekten ondan üstündü.

"Ben yine de Abang Bel'i tercih ediyorum." diye homurdandı Taufan ormanda yürürlerken.

"Bunu ilk başta kollarını boynuma dolayan kişi mi söylüyor?..." diye sırıttı Halilintar—aslında Beliung'u kıskanıyordu ama bunu söylemektense ölmeyi tercih ederdi. "Seni yere atmamak için zor duruyorum—teşekkür etme şeklin bu mu?"

Beliung'sa, sessizce onların yanında yürüyordu. Aynı sessizlikle Taufan'a uyarıcı bir bakış attı ve sabahtan beri susmayan Taufan hemen çenesini kapattı.

...Gerçek bir otorite.


Yaşlı çınar ağacının yanına geldiklerinde, altına büyükçe bir örtü serdiler ve hepsi oturdu.

Ancak küçük kardeşler getirdikleri leziz piknik yemeklerini yedikten sonra, oyun oynamak içim kalktılar—en azından birçoğu.

"Umarım Blaze de Taufan gibi ağaca tırmanmaz." dedi Crystal endişeyle ama Nova -Blaze'le ilgilenen ağabey- başını yavaşça iki yana salladı. "O velet biraz olsun benden bir şeyler aldıysa, ağaca tırmanmak gibi aptalca bir işe kalkışmaz."

"Nova—"

"Ağaca tırmanmak aptallık değil bir kere!" Başını Beliung'un kucağına koymuş olan Taufan aniden doğruldu ve Nova'ya gururu incinmiş bir bakış attı. "O zaman ağaca tırmandığım için aptal mı oluyorum?!"

"Taufan—" diye başladı Beliung, son derece öfkeli görünerek.

"Ahahaha, tabii ki de değilsin, sen çok akıllısın Taufan. Beni yanlış anladın." Nova güldü ve Taufan'ın saçlarını karıştırırken sırıttı. "Sadece, Blaze'i bilirsin ya, o bu tür işlere girmez. Aptalca bulur ama bu seni de öyle gördüğü anlamana gelmiyor." Kulağına eğildi ve herkesin duyabileceği bir sesle, "Aksine seni çok havalı buluyor." diye fısıldadı.

Taufan iç geçirdi ve başını tekrar Beliung'un kucağına bıraktı. Yüz ifadesi yine de tartışmaya açık olduğunu gösteriyordu.

"Ama bu yaptığının akıl karı bir iş olduğu anlamına gelmiyor." diye araya girdi Beliung sert bir sesle. Diğerlerinin uyarıcı bakışlarını görmezden gelerek devam etti. "Bu yaptığın çok pervasızcaydı. Beni dinleseydin şuan kardeşlerinle oynuyor olabilirdin. Ama sen—"

"Beliung. Ona fazla yükleniyorsun." dedi Blizzard sakince. O genelde konuşmadığından, Beliung bile şaşırdı ve ona baktı. "Taufan yalnızca 8 yaşında. 8 diyorum. 18 değil. Elbette pervasız davranacak, 8 yaşında birinin sağduyusunun seninkiyle aynı olmasını bekleyemezsin. Ayrıca hata yapması iyi bir şey, tecrübe kazanıyor."

"Hepiniz böyle mi düşünüyorsunuz?" diye sordu Beliung inanmaz bakışlarla onları süzerken. Başlarını salladıklarını görünce hayal kırıklığına uğramış göründü ve daha fazla konuşmadı.

Taufan'sa, Solar'ın yanında getirdiği kitapları incelemekle meşguldü. Bu piknik başka türlü geçmeyecekti belli ki.

...

Öğleden sonra olduğunda, Voltra artık eve dönmeleri gerektiğini söyledi ve toparlanmaya giriştiler.

Şaşırtıcı bir şekilde, Beliung hiçbir şey söylemeden Taufan'ı kaldırdı ve yürümeye başladı.

Taufan mutlu bir ifadeyle gülümsedi ancak Beliung yalnızca gözlerini devirdi ve sinirli bir tonda fısıldadı. "Bunu yalnızca şikayet etmeni engellemek için yapıyorum."

Taufan başını ağabeyinin omzuna yaslarken, kıkırdadı. "Hayır, bunu beni önemsediğin için yapıyorsun."

"Tch, seni şımarık." diye homurdandı Beliung ancak rahatsızmış gibi görünmüyordu.


Eve yürürlerken, Taufan Beliung'un adımlarının oluşturduğu sarsıntı yüzünden uykulu hissetti ve biraz kestirme umuduyla gözlerini kapattı.

Bir süre sonra üzerinde bakışlar hissederek gözlerini açtığında, Beliung'un neon mavisi gözlerinin dikkatlice kendisini izlediğini fark etti ve bakışlarını kaçırırken, telaşlandı. "A-abang, neden beni izliyorsun?..."

"Yine bayıldın sandım." dedi Beliung hafif alaycılıkla ama sesinde tuhaf bir rahatlama seziliyordu.

"..." Taufan cevap vermedi ama o güven duygusunu hissettiği için, farkında olmadan sesli düşündü. "Abang... Benim için çok değerlisin..."

Beliung'sa, diğerlerinin kendisine attığı bakışları fark etmiş ve aynı zamanda kızarırken, sinirlenmişti.

Ama Taufan her şeyden habersiz kestirmeyi sürdürüyordu.

Devam edecek...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

XD

THE DANGERS OF PLAYİNG TOO MANY VİDEO GAMES

SHOULD HURT YOU- 4