ASHES BLOWİNG İN THE WİND-3

 3: Eğitim Gerçek Hayatın Bir Tatbikatıdır.

"Hali... Hali... Uyan. Hali hadii..."

"Hmph... Bırak beni..."

Iman suratını asarak battaniyeye sarılmış, uyuyan -uyumaya çalışan- kardeşinin görüntüsüne baktı.

Halilintar'ı uyandırmak zordu. Kardeşleriyle yaşamaya başladığından beri, Halilintar'ı uyandırmanın tek yolu, sıkıştırmak, sarılmak, üzerindeki örtüyü açmak veya son çare olarak öpmekti. Bunlardan birini yapmadığı takdirde kardeşini uyandırmak imkansızdı.

Ve şimdi hangi taktiğini kullanmalıydı? Eğitim vereceği için, sinirli olmaması gerekiyordu; bu yüzden sarılmak veya üzerindeki örtüyü açmak gibi onu çıldırtacak şeyleri yapmamalıydı. Öpmekten bahsetmiyorum bile.

Iman içini çekti ve kardeşinin omzunu dürttü.

"Hali... Uyanman için battaniyeni çekip almam mı gerekiyor?"

"Kalkacağım... Git başımdan..." diye mırıldanmakla oflamak arası bir ses çıkarttı Halilintar. Eline vurdu ve bir koluyla yüzünü örttü.

"Ugh, sanki farklı bir şey söyledin... Beni başından savıyorsun." diye söylendi Iman ancak söyledikleri sağır kulaklara gitti—ya da duymak istemeyen kulaklara mı demeliydim?

"Haliii! Yeter! Kalk artık!" Iman'ın sabrı sonunda taştı ve inanılmaz derecede sinir bozucu bir şekilde kendisini duymazdan gelen kardeşini omuzlarından tutup sarstı.

Halilintar kolunu yüzünden çekti ve ona uyuşuk, neredeyse gözlerini hiç açmadan baktı. "Ne? Uyumak istiyorum."

"Seni uykucu... Kalk!" Iman en son darbesi olarak ranzanın üstündeki yatağa, yani Taufan'a ait olan yastığı alıp, kardeşine vurdu.

"Uf..." Halilintar homurdandı ve kollarını karnına doladı. "Bu ne içindi??"

"Hak ettin." diye ona dilini çıkarttı Iman.

"Ugh, kadınlar katlanılamaz..." diye mırıldandı Halilintar ve Iman'a boş bir bakış atarak, kıyafet dolabını açtı.

"Ne?! Daha bir de duş alacaksın yani?!" diye haykırdı Iman ama Halilintar ona bakmadı bile. "Ne var? Dün de, 'akşam oldu Halilintar, şimdi girme Halilintar' diyordun ya?"

"O farklı!" diye suratını astı Iman. "Hem beni taklit etmeyi kes! Uuurgh! Çok sinir bozucusun!"

"Ve sen de her kız gibi dayanılmazsın." dedi Halilintar kibarca (!), sert bir ses tonuyla.

Ve banyonun kapısı yüzüne çarpıldı.

Iman yumruklarını sıktı ve daha fazla dayanamayarak patladı:

"Çok kötüsün Hali!"

"Oh, Hali yine ne yaptı?" diye sordu merdivenlerde beliren Gempa, yumuşak ve anlayışlı bir sesle.

"Ugh, boş ver. Her zamanki hâli. Belki de ben ondan çok fazla şey bekliyorum..." diye mırıldandı Iman umutsuzca. Ancak kardeşinin altın renkli gözlerinin şefkatli parıltısı, onu tekrar neşelendirmeye yetti ve gülümseyerek Gempa'nın saçlarını karıştırdı. "Neşen bana da bulaştı sanırım. Neyse, ben Halilintar çıkana kadar beklemek zorundayım, benimle beklemene gerek yok..."

"Peki. Siz kahvaltı edecek misiniz?" diye sordu Gempa, aşağı inmeden önce son kez bakarak, ancak Iman başını iki yana salladı. "Boş ver, Hali'yle beni beklemeyin. Biz sonra da ederiz."

"Tamam."

...

"Kalkıp hazırlanman bile saatlerini alıyor." diye mırıldandı Iman, kapıya yaslanmış Halilintar'ın hazırlanmasını izlerken. "Sana acıyorum doğrusu. Evden bir türlü çıkamıyorsun."

Halilintar saçlarını düzeltmeyi bırakıp, ona boş bir bakış fırlatırken, "Benden ne bekliyorsun bilmiyorum, ama sana demiştim. Eğitim ha deyince yapabileceğim bir şey değil." diye homurdandı. "Ayrıca çok sabırsızsın. İyi bir kılıç ustası olmak istiyorsan sabırlı olmayı öğrenmelisin."

Iman öfkeyle parmağını yüzüne doğrulturken, "Ben sabırlıyım, sen beni çileden çıkarıyorsun!" diye bağırdı.

Halilintar şapkasını başına geçirdi ve eğlenerek ona döndü. "O zaman çileden çıkma."

"Urgh, her neyse, aşağı inelim!" Iman Halilintar omzuna vurdu ve kardeşinin suratını asmasına aldırmadan, kendi odasına sürükledi.

...

"Ugh, senin hazır olduğunu sanıyordum..." diye homurdandı Halilintar, sabırsızca ayağını yere vurarak. Hareketleriyle, söylediklerinin arasında büyük bir çelişki vardı. 'Bir Kılıç Ustasında Olması Gereken Sabır' bu kadardı demek ki.

"Hah, sözde 'sabırlı olmayı öğrenmen gerek' sözlerine ne oldu? Sanki unutmuş gibisin." diye gözlerini devirdi Iman, alaycılıkla. "Başörtülü olmanın kolay olduğunu mu zannediyorsun?"

"Tch. Emily gayet güzel (!) anlattı zaten. Bir de sen başlama." diye ofladı Halilintar, bezgince yere çökerken. "Ne zaman ki örtüsü bozulsa, banyoya giriyor ve bir türlü çıkmak bilmiyor."

"Anlayışlı olmanı şiddetle tavsiye ediyorum." dedi Iman, aldığı nefesi hızla burnundan verirken. Ancak dikkati siyah, medine ipeği örtüye kaymıştı. "...Hm, böylesine hareketli bir iş için elbette en iyisi sufle."

"Sufle mi? Tatlı değil mi o?"

"Kültür Hali, kültür..." diye başını iki yana salladı Iman ve ona, Çince konuşmuş gibi bakan Halilintar'ın alnına vurdu.

...

"Pekala abla, eğitim için nereye gittiğini sorabilir miyim?" diye sordu Halilintar nefes nefese, koştukları sırada. Bu bir sorudan çok, sorgulamaya benziyordu.

"Eh, elbette sessiz ve sakin bir yere." diye ucu açık bir cevap verdi Iman ve, "Çok soru sorma, koşmaya devam et." diye de ekledi.

"Pekala, sabrımı sınadığından o kadar eminim ki..." diye homurdandı Halilintar ve biraz daha hızlı koşabilmek için gücünü serbest bıraktı.

"Hey, bu haksızlık!" Iman yanından sert bir rüzgar oluşturarak geçip giden Halilintar'a öfkeyle bağırdı ve ayağını yere vurdu.

"Gizemli yerin nerede abla?' diye alay etti Halilintar dilini çıkararak, ancak Iman'ın gözleri kocaman açılmış, dikkati önündeki bir yere yönelmişti. "Dikkatli ol Hali!"

Hızlı bir refleksle ileri atıldı ve Halilintar'ın kolunu çekti.

"Wah—" Halilintar yere savrulurken, Iman bir an geçip giden arabaya baktı, sonra ona döndü. Kaşları çatılmıştı, ama öfkeden değil, kaygıdan çıldıracakmış gibi bakıyordu. "Delirdin mi, yoksa canına mı susadın?! Neredeyse yola atlıyordun!!?"

Halilintar onun azarlarından bıkmış görünerek, ayağını yere vurdu ve suratını astı. "Dikkatimi dağıtan kimdi peki? Hava kafalıdan farksızsın."

"Onun adı Taufan, ona böyle hitap etmeyi kes—ve ayrıca Taufan hakkında böyle konuşamazsın. 4 ay boyunca yokken senin için en çok üzülen oydu, biliyor musun?!" diye azarladı Iman, ama ironik bir şekilde, onun elini tutmuş ve ayağa kalkmasına yardım etmişti.

E abla merhameti başka bir şey, öfke başka bir şeydi canım.

"Şimdi beni takip et, bay çok bilmiş dahi."

"Tamam be, anladık herhalde..."

Iman'ın onu getirdiği yer, gerçekten de çok sessizdi.

Eh, bir ormandan daha sessiz ve ıssız neresi olabilirdi ki?

"Pekala..." Halilintar ceketini çıkardı ve beline bağlarken, başını ovuşturdu. "Önce... Evet, ısınma yapmalıyız—"

"Buraya gelene kadar ne yaptık Hali?" diye kaşlarını çattı Iman; kardeşi cevap vermeye hazırlanırken, parmağını dudaklarına dayayarak onu susturdu. "Koştuk değil mi? Hemen başlıyoruz."

"Hmph, çok biliyorsun... Sanki bir kılıcı tutmak çok kolay..." diye homurdandı Halilintar. "Isınma ileride sana lazım olacak, bana değil."

"Sanki anadan doğma kılıç ustasısın... Sen de elementin yüzünden biliyorsun!" diye çıkıştı Iman suratını asarak.

"Her neyse... Temel şeylerle başlayacağız." diye iç geçirdi Halilintar. Küçümser bir şekilde sırıttı. "Mademki ısınmayı gereksiz buluyorsun, öyleyse dengeni kanıtla. Bakalım seni ittirdiğimde ayakta kalmayı başarabilecek misin?"

Ve Iman'ın kendisini hazırlamasına izin vermeden, ileri atıldı ve onu sertçe ittirdi.

"Hey!" Yere savrulan Iman öfkeyle somurttu. "Daha hazırlanmamıştım bile!"

"Düşmanın hazır olmanı beklemeyecek. Eğitim gerçek hayatın bir tatbikatıdır." dedi Halilintar, kararlılıkla kaşlarını çatarak. Ancak yine de kalkmasına yardım etti ve daha sakin bir ifadeyle, "Eğitimin temeli, doğru ağırlık merkezi, tek ayak üzerinde durmak ve biri ittirdiğinde dengeyi yitirmemeye dayalıdır. Sende üçü de yok, bu yüzden bu konuların üzerinde çalışman lazım."

"İyi...Yani eğitim dediğin bu muydu?" Iman etkilenmemiş bir şekilde kaşını kaldırdı—ve bu Halilintar'ı sinirlendirmeye yetti. "Hayır! Sadece çok sabırsızsın abla!"

"Kabul et, sen de çok kötü bir eğitmensin." dedi Iman duygusuzca. "Başka?"

"Sırada önemli bir şey var: doğru duruş." dedi Halilintar ciddiyetle. "Ama nasıl durduğunu o uzun kıyafetin varken göremem."

"Merak etme, bunu tahmin etmiştim." dedi Iman gülümseyerek ve uzun, kahverengi şifondan dış kıyafetini çıkardı. Hazırlıklıydı, orası kesin.

"Hmm..." Halilintar kendi kendine mırıldandı ve aniden bahsettiği doğru duruşu aldı. "Kılıçta, doğru ve dik duruş çok önemli. Eğer doğru duruşu, dizlerin hafifçe bükük duruşunu, ayakların konumunu ve adım atma tekniklerini öğrenmezsen dengede sıkıntı yaşarsın."

"Konuşup akıl hocalığı yapmak yerine öğretmeyi dene o zaman." diye homurdandı Iman.

"Ugh, tamam..." dedi Halilintar ve ciddiyetle tam hizasında durdu ve kendi ayaklarını işaret etti. "Ayaklarının arası, omuz genişliğine eşit derecede açık olmalı. Ayrıca sağ ayağın her zaman önde durmalı. Benim genelde nasıl durduğumu biliyorsun: dimdik, karın içerde ve omuzlar geride. Aynı o şekilde durmaya kendini alıştırmalısın."

"Havalı görüneceğe benziyor." diye sırıttı Iman memnuniyetle. "Senin neden öyle havalı göründüğüne şaşmamak gerek."

"Şimdi sıra gerçek bir kılıç kullanmada. Bakalım zannettiğin kadar kolay mıymış?" dedi Halilintar onun sözlerini görmezden gelerek ve tek hamlede uzun kılıcını oluşturdu. Kararlılıkla gözlerini kıstı ve kılıçlarından birini uzattı. "Hm, al bunu."

Iman ileri atıldı ve bir kılıcın çok da ağır olmayacağını düşünerek, kılıcı tek eliyle tuttu. Ancak elindeki müthiş ağırlıkla yere çökerken, kılıç elinden savrulmuştu bile. "Ugh... Bu çok ağır Hali..."

"Hm, demek ki konuşmadan önce düşünmen gerek, abla." dedi Halilintar gülümseyerek. Eğilip yerdeki kılıcı aldı ve iki kılıcı da yok etti. "Sana söylemedim mi? Bu kılıçları kaldırmak çok zor."

"Sen tam bir gıcıksın!" Iman ileri atıldı ve öfkeyle omzuna bir yumruk atarak, kardeşinin birkaç adım gerilemesine neden oldu. "Resmen benimle alay ediyorsun!"

"Eh, biraz öyle de denebilir... Neyse, en azından senin için bir çift tahta kılıcımız var." Halilintar o ana kadar işlevsiz iki çubuk gibi görünen çantasındaki kılıçları çıkardı ve Iman'a fırlattı.

"Yakaladım." Iman sırıttı ve kılıcı ustaymışçasına Halilintar'a doğrulttu. "Görelim seni, Kılıç Ustası."

"Meydan okumak büyük cesaret ister ama senin bu cesarete sahip olduğuna şüphem yok." dedi Halilintar kaşını kaldırarak. Ancak yavaşça yaklaştığında, aniden Iman'ın bileğine vurdu ve bu kızın şaşkın bakışları altında kılıcın elinden savrulmasına neden oldu. "Ha?"

"Kılıcı sağlam kavramak zorundasın." dedi Halilintar ciddiyetle kaşlarını çatarak. Yere düşen kılıcı aldı ve Iman'a uzatırken, devam etti. "Daha önce dediğim gibi, dik dur. Ayaklarını yere sağlam bas. Kılıcı tek elinle, veya iki elinle, sağlamca kavra. Sağ ayağın her zaman bir adım ileride olsun. Ve kılıcın ne fazla yukarıda, ne de fazla aşağıda dursun."

"Tamam..." Iman onun dediklerini yaptıktan sonra, neşeyle gözlerini kıstı. "Yine de sana meydan okuyorum."

"Demek yeteneklerimi hafife alıyorsun?" Halilintar kendi tahta kılıcını aldı ve Iman^'a doğrulturken, dudaklarının kenarı memnuniyetle kıvrıldı. "Yanlış yerde, yanlış kişiye meydan okuyorsun ve buna pişman olacaksın abla. Hyah!"

İlginç bir şekilde, Iman Halilintar'ın atağından zıplayarak kurtuldu ve kardeşine inanılmaz sert bir şekilde vurdu—yanlışlıkla.

"Agh!" Halilintar sendeleyerek geri çekildi ve yere çöktü.

"Hıh, bundan böyle büyüklerinle alay etmeden önce iki kez düşünürsün artık."

"Öhö öhö, ugh... Bu çok sertti..." Bir dizinin üzerine çökmüş olan Halilintar kolunu karnına bastırarak inlerken, kafası karışmış bir şekilde ona baktı. "Sen... Bir amatör olarak nasıl beni bu duruma sokabildin? Bu kesinlikle bir tesadüftü... Rövanş istiyorum."

"Asıl sen bir ustayken nasıl bu kadar kolay yeniliyorsun?!" diye çıkıştı Iman öfkeyle, ancak Halilintar'ın bir türlü kalkamadığını, üstelik yüzünden aşağı bir damlanın süzüldüğünü görünce duraksadı. Şey... Acaba gerçekten kötü mü yaralanmıştı?

Yavaşça kardeşine yaklaştı ve eğildi. "Ah, Hali, çok fazla acıyor mu? Özür dilerim, bunu kastetmemiştim—huh?..."

Halilintar gerçekten acı hissetmesine rağmen, sırıtmaktan kendini alamadı. "Hah, bu kadar kolay aldanmasan iyi olur abla..."

Iman kalbinin olduğu yere dayalı Yıldırım kılıcının sivri ucuna bakarken, şaşkınlık ve şok içerisinde Halilintar'a baktı. "Na-nasıl?..."

"Kılıç ustası olmak, duygularını eğitmek demektir abla—ergh..." Halilintar iki kolunu da karnnına dolarken, iki büklüm olmuştu. "Argh... Ama bir dahakine... Yavaş vur, evet..."

Iman iç geçirdi. "Yani gerçekten de kalkamıyordun?"

Iman'ın yardımıyla kalkarken inleyen ve elini karnına bastıran Halilintar, sırıtmaktan kendini alamadı. "Evet ama böyle zayıf anlarını bir fırsata dönüştürebilirsin. Tabii tüm düşmanların da senin gibi saf olursa..."

"Ne dedin?! Sanırım karnına yeni bir darbe istiyorsun!"

"Ugh, çok alıngansın..."

"Sen de kalpsizsin!"

"Evet, tabii..."

"?!!"

...

"A-ah... Oh, gerçekten iyi geliyor..."

"Acın geçti mi?"

"Eh, daha iyi denebilir..."

Taufan salondan gelen sesleri duyunca, merakla aşağı kata süzüldü ve kapıdan içeri başını uzattı.

Halilintar salondaki kanepelerden birine, Taufan'ın nadiren şahit olduğu mutlu bir ifadeyle, uzanmış, muhtemelen dinleniyordu. Iman'sa, her zamanki şefkatli ifadesiyle onun saçlarını karıştırıyordu. Ve tabii Halilintar'ın elinde tuttuğu sıcak çikolatayı da unutmamak gerekirdi.

"Hali'yle ablam ne yapıyorlar?..." Kafa karışıklığıyla yanağını ovuşturdu ve onlara yakından bakmaya karar verdi. "Hey, ne yapıyorsunuz siz? Ha—pffft! Ahahaha!"

Uzanan Halilintar'ın huzurlu ifadesi onun sesini duyduğu an yok oldu, bunun yerine yüzünü buruşturdu ve kahkahalara boğulmuş Taufan'a sert bir bakış attı. "Ne gülüyorsun? Seni hava kafalı."

"Elbette sana gülüyorum—hahaha! Çocuk gibi naz yapıyorsun." dedi Taufan gülerek ve Halilintar'ı daha da sinirlendirmek için yanağını sıktı. "Beş yaşına geri dönmek mi istiyorsun Hali?"

"Çok biliyorsun!" diye bağırdı Halilintar onun neşesine tezat oluşturan bir öfkeyle doğrulurken, ancak hemen ardından acıyla inledi ve elini tekrar karnına bastırdı. "Ugh..."

"Ne oldu? Haklı çıktım değil mi?" Taufan geri çekilirken, eğlenerek dilini çıkardı. "Ablamın sana ilgi göstermesini istiyorsun. Değil mi abla? Değil mi? Değil mi?"

"Değil Taufan. Bazen insanları güldürmek için kendi itibarını batırıyorsun canım, haberin olsun." dedi Iman bezgin ve belki biraz azarlayıcı bir tonda.

"Benim batacak bir itibarım yok abla!" Taufan rahatça güldü ve konuşmaya devam etmek için ağzını açtı—ancak Iman elini kaldırarak susmasını işaret etti. Ve yumuşak bir sesle, "Hali'nin buna ihtiyacı var." dedi. "Bunu ben yapıyorum, çünkü onun canını acıtan bendim. Yoksa elbette Gempa'dan da rica edebilirdim."

"Oh, anladım... O zaman Emily'i niye çağırmadınız? Hali'ye bir kez sarılsa eminim iyileşir, değil mi kardeşim~?" diye dişlerini göstererek sırıttı Taufan ama bu Halilintar'ın yanaklarının iyice koyu bir renge bürünmesine neden oldu ve öfkeyle ona başını koyduğu yastığı fırlattı. "Hiç de değil! Onu buraya çağırırsan seni gebertirim!"

"Hali ve genel tehditleri—ya da 'asla hayata geçmeyecek tehditleri' mi demeliyim?" diye kahkaha attı Taufan, ama işte bu sefer Halilintar'ın bam teline çok sert basmıştı.

"Aah! Bu sefer gerçekten seni boğacağım!" Halilintar canının acısına aldırmadan, hızla doğruldu ve hala pis pis sırıtarak ona bakan Taufan'ı yere serdi.

"Ne yapabilirsin ki? Sanki bana vurabileceksin! Ağabey içgüdülerin izin verdi mi bari?" diye alay etti Taufan muzipçe ancak eğlenme sırası çoktan Halilintar'a geçmişti. Kardeşinin göğsüne oturup kollarını onun gergince gülmesine neden olarak, sıkıca tutarken sırıttı. "Sana vurmayacağım. Ama senin için sana layık bir cezam var. O kadar güzel ki, bittiğinde karnın ağrıyacak, ya da bayılacaksın."

"Tamam... Bu sefer gerçekten yakalandım..." diye gergince yutkundu Taufan, alnından soğuk terler dökülürken. "Pfftt—ahahahah! Bu haksızlık—ghahaha! Abla—yardım et! Nefes alamıyoruuuuum!"

"Hak ettin." dedi Iman gülümseyerek. "Tek umduğum Hali'nin, bayılmadan önce seni bırakması."

"Eveeeet—ahahaha..."

"Merak etme, bilinçli kaldığından emin olacağım." dedi Halilintar keyifle sırıtırken.

"Ve tabii sen de fazla acımasız olma Halilintar." diye fısıldadı Iman, yanından geçerken, ve odasına çekildi.

Mutlu günler hala buradaydı.

Zorlu günlere hazırlanabilirdi—sevdikleriyle birlikte.

Not: Taufan'ın başına ne geldiği bilinmiyor. Ama en azından o günün gecesine kadar Halilinar'a yaklaşmaya cesaret edemedi.

Devam edecek...

Ahh, uzun zaman olmuştu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

XD

THE DANGERS OF PLAYİNG TOO MANY VİDEO GAMES

SHOULD HURT YOU- 4