BEACON OF LİGHT- 2
2: Görünmez bağ
"Assalamualaikum."
"Waalaikumussalam. Hoş geldin Tok."
Bu selamlaşma sırasında oyuncaklarıyla oynayan Asher -ah hadi ama sadece 5 yaşında-, merakla kapıya koştu.
Her zamanki gibi, babası ve babasının dedesi, yani teknik olarak büyükbabası Asher'ı her zaman şaşırtan bir şekilde selamlaşmışlardı.
İyice yaşlanmış olmasına rağmen dinçliğini koruyan Tok Aba, Halilintar'ın saçlarını karıştırdı ve hiçbir şey söylemeden, şefkatle ona baktı. Bu bakışta Asher'ın bilmediği çok fazla anlam vardı.
Asher yetişkin biri olan babasının, Tok Aba'nın yanındaki bu değişimine anlam veremiyordu. Sanki bir çocuk gibi başı okşanıyordu ve hiç kızmıyordu—bunu kendisi yapsaydı muhtemelen, "Saçlarıma dokunma Asher." derdi.
Şuan ise gayet mutluydu.
"Asher."
Tok Aba'nın kendisine seslendiğini duyunca, neşeyle onu kucaklamak için eğilen yaşlı adamın kucağına atıldı ve kollarını boynuna doladı. "Hoş geldin Tok Aba! Bugün nasıldı? Çok fazla müşteri var mıydı? Ah, ne diyeceğini biliyorum, her zamanki gibi değil mi?"
"Ah, küçük Asher, kesinlikle babana benzemiyorsun." dedi Tok Aba, Asher'ın yanağını sıkarak. "O asla bu kadar konuşkan olmadı ve hiçbir zaman bu kadar canlı değildi."
Halilintar suratını astı. "Ben ne zamandan beri o kadar suratsız oldum—"
"Eminim kardeşlerin bana katılacaktır."
"Ish, Tok, bu konuyu her seferinde açmak zorunda mıyız?" diye homurdandı Halilintar ancak Tok Aba yalnızca güldü. "Gerçekler ortada torunum. Asher fiziki olarak sana benzese de, mizaç olarak seninla uzaktan yakından alakası yok. Evet, benzer huyları var ama annesini veya amcalarını daha çok andırıyor."
"En azından Blaze'e benzemese iyi olurdu." diye homurdandı Halilintar mutfağa yönelirken.
"Ben Blaze amcamı seviyorum ama!" diye karşı çıktı Asher ve Tok Aba'ya baktı. "Blaze amcam çok havalı değil mi Tok? Ben öyle düşünüyorum ama babam bana katılmıyor. Bence babamdan daha güçlü."
"Bence sadece kıskanıyor." diye fısıldadı Tok Aba ve birlikte güldüler.
...
"Asher, Taufan 15 dakikaya burada olacak! Hazırlandın mı?"
"Çalışıyorum baba! Biraz bekle!"
Akşam yemeğinden sonra, Halilintar kardeşini aramış ve Asher'ın gelip gelmeyeceğini sormuştu. Gelen olumlu cevap üzerine, Asher yemeğini bitirdiği gibi, eşyalarını toparlamak için üst kata, Tok Aba'nın kalmaları için verdiği odaya koşmuştu.
Anlaşılan o kadar da zor bir iş değildi, çünkü Taufan geldiğinde tıka basa doldurulmuş sırt çantasıyla aşağı iniyordu.
"Amca!" Ve tabii ki en sevdiği amcasını görünce hızla kollarına atıldı.
"Haha, merhaba Asher." Küçük yeğenini sarmalayan Taufan'ın da onu çok sevdiği açıktı.
"Pekala Asher, Taufan'ın sözünden çıkma ve yaramazlık yapma. Evi de fazla dağıtmamaya dikkat et, Taufan'ın evini dağıtırsan eminim toplayamaz. Hoş, eskiden kendi odasını da toplamazdı ya..."
Taufan ona gözlerini devirdi ve dilini çıkardı. "Bunu eskiden 'odamı dağınık seviyorum' diyen kişi diyor." Ancak küçük çocuğa döndüğünde parlak gülümsemesi geri döndü. "Hadi gidelim Asher!"
Halilintar, Taufan'ın elini tutarak uzaklaşan oğlunu izlerken, şefkatle gülümsemekten kendini alamadı.
Ah, nostalji... Tok Aba eskiden onları böyle mi görüyordu gerçekten?
...
"Evet Asher, ilk olarak Iman halana uğrayacağız. Yeni doğan kuzenini görmek istersin değil mi?"
"Evet amca! Peki oraya kadar koşabilir miyiz?" diye sordu Asher coşkuyla ancak Taufan gülümseyerek başını iki yana salladı. "Hayır Asher, oraya arabayla gideceğiz. Mavi Kelebek'le."
"Gerçekten Mavi Kelebek'le mi gideceğiz amca? Yaşasın!"
Taufan güldü. Yeğeninin, ondan daha yaşlı mavi arabasına verdiği bu ismi neden sevdiğini bilmiyordu, ama onun bu neşesi hoşuna gidiyordu.
Koyu mavi renkli, görünüşü bir kaplumbağayı andıran toparlak arabaya bindiler ve fazla uzakta olmayan Iman'ın evine gittiler. Asher yol boyunca hiç susmadı ve Taufan için de aynısı söylenebilir.
Kapıyı sevecen ve daima gülümseyen Iman açtı. Her zamanki gibi onları görünce son derece sevinmiş gibi görünüyordu. "Asher, tatlım, hoş geldin! Gerçekten de kendini özletme alışkanlığın var sanırım?"
Asher safça, "Hayır hala, sadece babam gelmek istemiyor." diye babasını ele verdi ve Iman, Taufan'ın bile gergince gülmesine neden olan bir gülümseme gösterdi. "Hiç canını sıkma tatlım, ben Haliciğimle konuşur, onu ikna ederim. O bana karşı çıkamayacak, merak etme."
Asher gülerek içeri geçerken, Taufan ablasına sarıldı—eskiden olduğu kadar fevri ve çocuksuydu.
Iman onun bu çocuksu hareketlerine güldü ve saçlarını karıştırdı. "Biraz büyü artık Taufan, boyun benimkini geçiyor ama hala on dört yaşında gibi davranıyorsun. Evlenme çağındayken hareketlerine dikkat etmelisin."
"Ah hadi ama abla..." Taufan suratını asarak geri çekildi. "Kendi ablamın yanında çocuksu olamayacaksam kimin yanında olacağım? Annemle babamı mezardan mı çağırayım?"
"Haha, hayır şaşkın, şaka yapıyorum. Geç içeri."
Bir süre orada oturdular ve Iman onlara, Asher'ın bayıldığı -Taufan da gizlice seviyordu- kurabiyelerinden ikram etti.
Daha sonra da oradan ayrıldılar ve Taufan'ın evine gittiler.
Taufan genç bir bekar olduğu için -kendisine böyle dendiğinde kederle yakınıyordu- eve girdiklerinde onları büyük bir sessizlik karşıladı.
Işıkları açan Taufan neşeli bir tavırla istediği gibi hareket edebileceğini söyledi ve mutfağa girdi—ikisinin de karnı açtı. Kurabiye karın doyurmuyordu ne yazık ki.
"Amca, sizin hiç... çocukluk fotoğrafınız var mı? Babamla birlikte?" diye aniden sordu Asher, mutfak masasında oturmuş, yemek hazırlayan Taufan'ı izlerken.
"Biraz da kekik... Ne? Ne dedin Asher? Ah, evet, var. Yemekten sonra bakabiliriz." dedi Taufan kayıtsız bir tonda—sonra Asher'ın irkilmesine neden olan bir çığlık attı. "Ah, hayır, yine yanlış şeyi koydum. Gempa'dan tam tarifi istemeliyim."
"Babam hep senin güzel yemek yaptığından bahsederdi." dedi Asher şaşkınlıkla. "Ama ne zaman gelsem yemeklerin ya yanıyor, ya da eksik oluyor."
"Ben pasta ve hamur işlerinde iyiyim Asher. Sebze yemeklerinde hala çok kötüyüm." dedi Taufan—ki öyle olduğu da kesindi.
Eğlenceli yemek faslından sonra, Asher'ın daha önce gördüğü, ama umursamadığı işlemeli, küçük, mavi renkli sandığı amcasının odasından aldı ve salonun ortasında açtı.
Taufan yere çöktü ve fotoğraflardan birini aldı. Asher'ın şaşkın bakışları altında kahkahalarla gülmeye başladı.
Asher'ın ise kafası karışmıştı.
"Amca? Babamın saçları neden... kıpkırmızı?"
"Bu..." Taufan gülmeyi zar zor durdurdu ve açıklamaya başladı. "Asher, bu ne biliyor musun? Halilintar'ın şampuanına kırmızı boya katmıştık—Blaze, ben ve Duri. Banyodan sonra hepimiz ona bakıp kıs kıs güldük. O ise hemen anlamadı—şüphelendi ama anlamadı. Sabah kalktığındaysa, saçları kurumuştu ve bum! Saçları kıpkırmızıydı. Tüm kırmızılıklar gidene kadar kapüşonluyla dolaştı."
Asher onun gibi kahkahalarla gülerken, Taufan başka bir fotoğrafı aldı. Bu sefer kahkahalarla gülmedi ya da öyle bir şey. Sadece yumuşakça gülümsedi.
Fotoğrafın altında: "Sori'nin ardından, hep beraberiz, imza: Taufan." yazılmıştı.
"Amca, bu da ne? Neden Sori?" diye sordu Asher şaşkınlıkla ancak Taufan hemen cevap vermedi.
Neden sonra hala gülümserken, konuşmaya başladı. "Bu, Sori'nin çıktığı, ağır bir olayın bitiminde çektiğimiz bir fotoğraftı. Kardeşlerim en çok zorluk çektiğim zaman yanımda olmuşlardı. Sori'nin anlamı... Kardeşlikti."
Bir başka fotoğrafta, Halilintar'ın muhtemelen hastalıktan, huzursuz bir ifadeyle uyuduğu bir fotoğraf...
"Babamın nesi var? Bağışıklığının güçlü olduğunu sanıyordum."
"Burada... Hali yağmura yakalanmıştı. Duş almayı ve saçlarını kurutmayı unuttu, bu yüzden sabah kalktığında onu bu halde bulduk." diye açıkladı Taufan, gittikçe daha da duygusallaşıyor gibi görünüyordu. "Elbette hastayken huysuz olabiliyor ve aynı şekilde çocuksu da olabiliyor. Bu inanılmaz zor bir Hali'yle uğraşmak demek. Ama biz -en azından ben- onunla ilgilenmeyi seviyorum."
Asher başını kaldırdı ve Taufan'a baktı. "Amca. Sen babamı gerçekten çok seviyorsun sanırım. Blaze amcam ondan sürekli bahsettiğimde suratını asıyor, sen ise ağlayacak gibi görünüyorsun."
"Ah, öyle miyim gerçekten?" Taufan kaçamak bir hareketle gözlerine dokundu ve kıkırdadı. "Asher, biliyor musun? Bu Blaze'in 'Ben Hali'ye bayılıyorum' deme şekli."
"Ah, bu ilginç." Asher başını yana eğdi ve gözlerini kırpıştırdı. "Bu onun da tsundere olduğu anlamına mı geliyor?"
"Hahaha, belki de." Taufan güldü ve yeğenini kucaklarken ekledi. "Ama şimdi uyku vakti Asher. Halilintar seni geç saatlere kadar uyutmadığımı öğrenirse beni öldürür."
"Tamam amca!"
...
(Birkaç hafta sonra)
"Asher, eşyalarını topladın mı?"
"Evet, baba!"
Gidiyorlardı. Sonunda kendi evlerine döneceklerdi.
Ve Halilintar bir sağa, bir sola koştururken, hiçbir eşyalarını unutmadıklarından emin olmaya çalışırken, çok komik görünüyordu. Asher onu bir tavuğa benzetiyordu.
Eşyalar toparlandıktan sonra, arabaya yerleştirdiler ve hızlı bir akşam yemeği yedikten sonra, Tok Aba'yla vedalaştılar. Ve ikizleri de alıp, yola koyuldular.
Evleri Tok Aba'nın evinden biraz uzaktı.
Tek güzel kısmı, müzmin bekar olacağını söylediği için kardeşlerinin alay konusu olan Blaze'in evine yakın olmasıydı. Asher onunla oynamayı seviyordu.
"Asher, geldik."
"Ah..." Asher gözlerini ovuşturdu ve uykulu gözlerle, elini omzuna koymuş, dikkatle kendisine bakan babasına baktı. "Tamam... İniyorum baba..."
"Sanırım yol çok uzundu, değil mi?" diye sordu Halilintar, onun uykulu ifadesine gülümserken.
"Evet..."
Evde onları büyük bir sessizlik karşıladı.
Asher annesinin canlı sesini düşündü ve artık onları karşılayamayacağını bildiği için, dudaklarını büzdü.
Halilintar da pek farklı olmayan bir yüz ifadesiyle iç çekti ve Asher'ın omzuna dokundu. "Eve gir hadi."
Sevimli ikizleri de unutmadılar tabii ki. Adları Dora ve Dorian'dı. Son derece uyumlulardı ki—Halilintar Emily'le olan son kararlarının bu olduğunu çok net hatırlıyordu.
Süt anneleriyse, yakın zamanda bebeği doğmuş olan Iman olacaktı. Bu yüzden bir süreliğine iki kardeşin eskisi gibi aynı evde, ya da yakın evlerde yaşaması gerekecekti.
"Asher, bugün gerçekten yoruldum oğlum. Erken uyusak olur mu?"
"Babaa..." Asher Halilintar'ın kendisi kadar olmasa da, bir kedi için sayılabilecek yaşlı kedisini okşamayı bıraktı ve suratını astı. "Gerçeklerden kaçma. Taufan amcam hep öyle söylemiyor mu? Annemin öldüğü gerçeğinden kaçmak istiyorsun."
"Ah, seni zeki çocuk, ne zaman..." diye yakındı Halilintar şakacı bir tavırla, her şeyi anlamayı başaran Asher'ın saçlarını karıştırırken. "Asher, dinle, anneni gerçekten çok özlüyorum. Bunu itiraf edeceğim. O bana, kendi öz kardeşlerimden daha yakın olmayı başarmış, harika bir kadındı. Ama aynı zamanda gerçekten yorgunum."
"Peki beni öpmeyecek misin baba?" diye sordu Asher beklenti dolu gözlerle ona bakarken. "Annem beni her gece yatmadan önce öperdi. Ama sen beni hiç öpmüyorsun."
"Err..." Halilintar yüzüne yayılan sıcaklığı engellemeye çalışırken, başını tutarak iç çekti. Küçükken kardeşlerinin kendisini utanca boğmak için sorduğu sorunun aynısını, oğlunun ciddiyetle sorması kesinlikle tesadüf olamazdı.
En azından Asher'ın bundan haberi yoktu.
İsteksizce -isteksiz olduğunu Asher'a belli etmedi- oğlunun alnına küçük bir öpücük kondurdu. "Umrım yatağına kadar sana eşlik etmemi beklemiyorsun Asher?"
"Hayır baba, zaten senin yanında yatacağım. Kolların yatağımdan daha rahat."
"Urgh, tamam, bunu tahmin ediyordum."
Devam edecek...
Ah, ciddi bir yoğunluk söz konusu benim için. Bu yüzden biraz yavaşım. Ama İn White'a geri dönüyoruzzzz! Eanomalie N. hayata geri döndü XD kısaca sınavları sona erdi. İn White'ı bitireceğiz ve yeni bir hikayeye odaklanacağız.
Sizce hangi hikaye olmalı? WhatsApp Kanalında bir anket oluşturacağım 👇:
https://whatsapp.com/channel/0029Vakr5G7AzNbs9keYaL28
Yorumlar
Yorum Gönder