LİES- BÖLÜM 11
/Taraf: Mavi Kelebek\ Bölüm 11: Yeni Arkadaş
"Benim adım da Arish, tanıştığıma memnun oldum Taufan."
İki çocuk anlık bir ciddiyetle el sıkıştılar— Taufan bunu yaptığı için kendini çok olgun ve... yetişkinmiş gibi hissetti.
Ancak bu his, çocukla konuşmaya başladığında, yerini çocuksu, saf bir neşeye bıraktı.
"Neler yapmaktan hoşlanırsın?" diye sordu Arish meraklı bir tavırla.
"Kağıt katlama sanatıyla ilgileniyorum." dedi Taufan gülümseyerek—insanların ne kadarı yeni tanıştığı birine böyle sevecen ve nazik davranırdı ki?
"Hmm. O da güzel. Ama ben daha çok futbol oynamayı seviyorum." dedi Arish sırıtarak. "Hatta beni her zaman forvete koyarlar."
"Ah-oh..." Taufan ne diyeceğini bilemeyerek, kızardı ve yanağını kaşıdı. "Ben... Ben futboldan hiç anlamam. Zaten sevmiyorum da. Ama çok güzel izleyebilirim."
"Kesinlikle. Mavi gözlerin sahadan bile fark edilir." dedi Arish hayranlıkla safiri andıran gözlerini işaret ederek—anlaşılan onu yanlış anlamıştı.
Taufan güldü—aslında bu biraz... buruk bir gülüştü ama anlaşılmayacak kadar azdı. "Bunu kastetmedim—o kadar da çekici değilim. Benim demek istediğim, sahayı gözlerimi ayırmadan 1 saat boyunca izleyebilirim. Ayrıca destek olabilir, tezahürat edebilirim."
"Eh, bu demek oluyor ki sesin gayet gür." dedi Arish şaşkınlıkla dudaklarını büzerek. "Ama şuan o kadar alçak sesle konuşuyorsun ki, ben normal halinin bu olduğunu düşünmüştüm."
"Ah hayır. Gür bir sesim var, sadece kullanmayı tercih etmiyorum." dedi Taufan gülümseyerek ama Arish bile tek nedenin bu olmadığını anlamış gibiydi. Yine de daha fazla sormadı.
Zaten ders başlıyordu.
...
Dersten sonra, Arish Taufan'ın kolunu yakaladı ve onu koşarak okuldan çıkardı. Sahaya gidiyorlardı.
"Aah! Arish, yavaşla!" Taufan nefes nefese bağırdı ancak Arish başını iki yana salladı. "Maça yetişmem gerek! Biraz dayanmalısın!"
Arish'in durmayacağını anlayan Taufan, iç çekti ve onun tutuşundan kurtularak kendi hızında koşmayı sürdürdü—yani, Arish'i aniden geride bırakacak kadar hızlı...
"Vay be... Bayağı hızlısın ha?..." Arish nefes nefese güldü ve tribünlere otururken kendini beğenmiş bir şekilde çenesini yukarı kaldıran Taufan'ın omzuna vurdu. "Burada dur ve sadece ne kadar harika olduğumu izle!"
Taufan gülmemek için alt dudağını ısırırken, başını salladı. "Komiksin Arish..."
"Hıh, bakalım maçımızı izleyince hala öyle düşünüyor olacak mısın?" diye homurdandı Arish ve küçük bir takla atarak yere indi.
"Başarılar Arish!" Taufan gülümseyerek ona el salladı.
...
"Ahhh... Ne maçtı ama?..." diye esnedi Arish, futbol takımının kullandığı soyunma odasından çıkarken.
Maç güzel geçmişti. Heyecanlı ve çekişmeliydi. Ayrıca son saniyelerde atılan bir golle, 3-2 Arish'in takımı yenmişti.
Arish gerçek bir golcüydü.
Taufan sınıfa çıktıklarını fark ettiğinde, şaşkınlıkla kolunu Arish'ten kurtardı ve kafası karışmış bir şekilde ona baktı. "Erm... Arish? Yemekhane aşağıda, biliyorsun değil mi?"
"Evet, ama yemek saati çoktan bitti ki?" dedi Arish şaşkınlıkla. "Maç yaptığımızda yemeği soyunma odasına yiyoruz. Maçtan sonra yani. Sen de öyle yapsan iyi olur."
Açıkçası, Taufan şaşırmış ve üzülmüştü; öğle yemeğini yiyemeyeceğini bilseydi yanında atıştırmalık bir şeyler getirirdi.
Aman, yarın da vardı değil mi? Bu sefer yanında yemek götürecekti. Ayrıca maça gittiği için pişman değildi, sadece bir dahakine yanında yemek götürmeyi unutmamalıydı.
...
Ne yazık ki acı gerçek birkaç gün içinde ortaya çıktı: Arish her gün maç yapıyordu ve o da unutkan biri olduğundan yanına atıştırmalık bir şeyler almayı hep unutuyordu.
Aslında bu büyük bir eksiklik değildi, kahvaltı ve akşam yemeği yiyordu ama... Öğlen yemeği yemediğinde de çok halsiz ve bitkin düşebiliyordu. Özellikle de yoğun günlerde.
...Belki de bu yüzden o gün, öğleden sonra lavabodan çıktığı sırada onu sıkıştıran zorbalara karşı koyamadı.
"Vay vay vay, kimler varmış burada?"
Taufan kaşlarını çattı ve başını eğerek zorbalardan uzaklaşmak istedi ancak en büyüğü onu kolundan yakalayarak duvara itti. "Heey, öylece yürüyüp gidebileceğini mi sandın?"
"Bırakın beni gideyim." diye dişlerinin arasından konuştu Taufan ancak en büyük zorba yüzünü onunkine eğdi ve sinir bozucu bir gülümsemeyle burnunun ucuna dokundu. "Ne sevimlisin. Seni öylece bırakmayız değil mi? Bize boşuna zorba demiyorlar."
"Bırak! Dokunma bana!" Taufan ani bir hareketle zorbanın eline vurdu ve duvara bir destek gibi yaslanırken, çantasından—çantası... Hayır, hayır, çantasını ne zaman almışlardı?!
"Bir şeyi mi kaybettin canım?" Diğeri kadar büyük olmayan diğer zorba sırıtarak elinde tuttuğu çantayı çevirdi ve içindekileri döktü. "Hmm, bakalım burada işe yarar bir şeyler bulabilecek miyiz?"
"Hayır! Dokunma onlara!" Taufan ileri atılmak istedi ancak üçüncü zorba tek bir hareketle onu duvara geri itti. Taufan ise ona karşı koyamıyordu, çok yorgundu. Son zamanlarda Arish onu da futbola alıyordu ve bu yüzden karşı koyamayacak kadar çok yorgundu.
"Oo, bunu hala yanında taşıyacak kadar cesur musun?" En büyük zorba çantasından düşen ninni kutusunu eğilerek yerden aldı ve Taufan'ın görebileceği bir şekilde tutarak inceledi. "Hmm, bunu yine yere atsak... kırılır mı dersin?"
Perişan halde yere çökmüş olan Taufan'ın gözleri, kutuyu görünce kocaman açıldı ve elinden almaya çalıştı. "Hayır! Bırak, dokunma ona..."
"Şuna bak, böylesine bir oyuncak için ağlıyorsun seni zavallı." diye alay etti zorba ve bu Taufan'ı tüm fiziki acılardan daha çok incitti. "Şimdi bunu yine yere atma zamanı—"
"Hey, rahat bırakın onu!"
"Hahh, bizi rahatsız etmeden duramıyorlar." En büyük zorba homurdandı ve grubuna koşmalarını işaret etti.
Onlar hızla ortalıktan sıvışırken, Taufan boş gözlerle gelenlere baktı.
Arsih ve öğretmen Shaed.
Ancak aç, yorgun ve yaralı Taufan'ın daha fazla hali kalmamıştı. Bu yüzden kendisini kaldırmaya çalışan Shaed'in kollarında bilincini kaybetti.
...
"Ah..." Taufan inledi ve yavaşça gözlerini araladı.
Dirseklerinden destek alarak doğrulurken, kafası karışmış görünüyordu. "Odamdayım?... Ama nasıl?..."
"Ah, uyandın?"
Taufan başını çevirdi ve odasında olduğunu fark etmediği Arish'le göz göze geldi. "A-Arish?... Burada ne işin var? Zorbalar...neredeler?"
Arish odadaki kullanılmayan yataklardan birine otururken, neşeli bir şekilde bacaklarını salladı ve ona baktı. "Shaed öğretmenin kollarındayken bayıldın. Gerçi, geldiğimizde de bayılacak gibi görünüyordun ama her neyse... Daha iyi hissediyor musun?"
"Evet, iyiyim." Taufan gözlerini ovuştururken, başını salladı. "Saatin kaç olduğunu söyleyebilir misin?"
"Akşam 8." dedi Arish sakince. "Yemek saati geçti, ama üzülme, Shaed öğretmen sana bir tabak ayırttı."
"Hmm."
Bir süre sessizlikten sonra, Arish tereddütle konuştu. "Hey Taufan... Biliyorsun, ben de yatılıdayım... Senin odana geçebilir miyim? Yani demek istediğim, bunu ister misin?..."
"Ha?" Taufan şakaklarını ovuşturmayı bıraktı ve şaşkınlıkla ona baktı. Sonra hafifçe gülümsedi. "Tabii ki, tabii ki de yanıma gelebilirsin Arish. Sormana bile gerek yoktu."
"Haha! Teşekkür ederim, en kısa sürede yanına geleceğim!"
Zavallı Taufan'sa, başına geleceklerden habersiz, mutlulukla başını salladı.
...
(İki hafta sonra)
"Ne demek 'sana yardım ettiğim için bana ödeme yapman gerek'? Arish, sen aklını mı kaçırdın?! Neden böyle bir şey istiyorsun ki?"
Bu bağırış Taufan'a aitti.
Sıradan bir öğleden sonra, Arish tarafından kolundan yakalanarak, bodruma sürüklenmiş ve Arish'in de dahil olduğu birkaç kişi tarafından sıkıştırılmıştı. Ama hala Arish'in art niyetini anlayamamıştı.
"Öyle işte." dedi Arish omuz silkerek. "Ya seni koruduğum için bana ödeme yaparsın, ya da..." Taufan'ın kolunu inanılmaz bir güçle sıkarak onu bağırttırırken, ekledi. "Ya da yaptığım tüm yardımları geri alır, ben olmasam yaşayacaklarını sana yaşatırım."
"Arish—ah!—ben yetimim! Para kazandığımı düşünmene ne sebep oldu?!" diye bağırdı Taufan çaresizce. "Annem ve babam olsaydı harçlığım olurdu ve düşünmeden sana verirdim. Ama yok Arish—ah!"
Arish umursamaz bir şekilde dudak büktü. "Beni ilgilendirmez. Yetimsen o annenin babanın suçu. Ve tabii para yoksa koruma da yok."
"Yani... Ne yapacaksın?..." diye sordu Taufan korkuyla kısılmış bir sesle.
"Seni biraz hırpalayacağım, başka ne?" dedi Arish kötü bir kahkaha atarak ve bu Taufan'ı daha da dehşete düşürdü. Koşmak, kaçmak istedi ancak etrafı sarılıydı ve bilinmedik eller; kollarını, omuzlarını yakalamıştı.
Hiçbiri ona acımayacaktı ve bu daha da korkutucuydu.
Tek umduğu birinin gelip onları bulmasıydı ve ne yazık ki bu bodrumda düşük bir ihtimaldi.
...
"Ah..." Gözlerini açtığında, beyaz, bembeyaz bir odadaydı.
Başı ağrıyordu, gözleri parlak ışıktan dolayı acıyordu...Ne olmuştu?
Gözleri ışığa alıştığında çevresine baktı. Burası bir hastane miydi? İyi ama neden gelmişti ki?
Sol kolunda bir serum takılıydı, sağ kolu... İyi görünüyordu? Ama kıpırdattığında hissettiği acıya bir anlam verememişti.
Bunun dışında kollarında ve yüzünde yara bantları vardı.
Genel olarak iyi durumda gibiydi ancak... Yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda, kendini bastırılamaz bir ağlama isteği içerisinde buldu. Çünkü gerçekten korkunçtu.
Ama yalnız değildi.
Kapı açıldı ve içeri... Shaed girdi.
Taufan büyük bir rahatlama hissetti, Shaed'ti evet... Onu o korkunç çocukların bıraktığı yerde, yarı baygın bir halde bulan ve endişeyle kendisine seslenen kadın... Kendisini hastaneye götüren, anneyi anımsatan kadın...
"İyi misin Taufan?" Shaed kayıtsız görünen, ama aslında şefkatli ve endişeli bir tavırla saçlarını okşuyor, sakinleştirici bir sessizlikle, ama şefkatle süzüyordu.
"İyiyim...Ama değilim..." diye mırıldandı Taufan bitkin bir sesle.
Shaed'in gözleri anlayışla kısıldı. "Ne olduğunu hatırlıyor musun?"
"Evet...Ama hatırlamamayı tercih ederdim..." dedi Taufan sesi iyice titremeye başlarken.
Bu gerçek bir travma olarak kalacaktı—arkadaşlık için ödeme istemek.
Taufan bir daha asla arkadaş edinemeyeceğini hissetti.
Zaten çok geçmedi ve ağlama isteğine daha fazla karşı koyamayarak, sessizce ağlamaya koyuldu. O kadar yorulmuş, o kadar sıkılmıştı ki... Yetim olmak bu kadar mı zordu? Neden herkes zayıflara kötü davranıyordu? Yalnızlar neden daha çabuk hedef haline geliyordu?
Yetimlerin, zayıfların, yalnızların suçu neydi?...
Shaed hiçbir şey demedi, sözcüklerle onu teselli edemeyeceğini biliyordu. Bu yüzden sadece başını okşamakla yetindi.
Bir süre sonra, Taufan sakinleştiğinde, geri çekildi ve elleri hala omuzlarında olduğu halde hafifçe gülümsedi. "İyileştiğinde seni güzel bir yere yerleştireceğim tamam mı? O okula daha fazla gitmeyeceğiz, ben de gitmeyeceğim."
Taufan'sa, boş gözlerle ona bakmayı sürdürürken, başını salladı.
...
Taufan'ın hayatı, iyileştikten sonra normale döndü, hatta yeni bir yere, güzel bir yetimhaneye gittiği için iyileşmeye başladı. Ancak bu sefer yaralı olan Taufan'ın kalbiydi, bu yüzden bu güzelliklerin hiçbir anlamı kalmamıştı.
Taufan tüm güzel yemeklere, tüm güzel şartlara rağmen günden güne zayıflıyordu. Çekingen ve suskundu, kendisine dokunulduğunda çok rahatsız oluyor, insanların kendisine yaklaşmasını, onunla konuşmasını istemiyordu.
Ama tabii ki bunların hiçbirini hala onunla ilgilenen Shaed'ten gizli tutuyordu.
Onu üzmeyecekti; onun için yaptığı tüm şeylerden sonra değil.
Devam edecek...
Bayramınız güzel geçti mi?? Benimki gayet güzeldi, Eskişehir'i tanıdım. Adı gibi eskiymiş XD
Yorumlar
Yorum Gönder