LİES- BÖLÜM 12

 /Taraf: Mavi Kelebek\ 12: Yeni Bir Düzen

Güzel ve güneşli bir gün, Taufan erkenden kalktı.

Erken kalkmak hiç alışkanlığı değildi ama son zamanlarda hiç olmadığı kadar neşeli hissettiğinden, doğru düzgün uyuyamamıştı.

Ne var ki oda arkadaşları da ondan çok farklı değillerdi.

Oda arkadaşları, yani; Ezra, Emory ve Ash.

Ezra Kuzey kökenli, uzun boylu, zayıf, beyaz tenli, sarı saçlı, yeşil gözlü, genellikle sakin, ama öfkelenince korkutucu olabilen bir çocuktu. Ama Taufan onu seviyordu; derslerinde çok başarılı biri olduğundan, sık sık Emory'e ve ona yardım ederdi.

Emory ise tam bir haşarıydı. Ezra'nın tam tersi olarak, Ekvator kökenliydi; orta boylu, esmer tenli, siyah saçlı ve kahverengi gözlü, tez canlı biriydi. Asla ders yapmaz, sık sık gürültü çıkarır, kolay öfkelenirdi. Tüm bunlara rağmen herkes, özellikle de Taufan ve Ezra onun ne kadar hassas kalpli ve nazik olduğunu bilirdi.

Ve son olarak Ash vardı. Taufan'la aynı ırktandılar: Malay. Koyu renk saçlar, koyu renk gözler, yanık ten, nezaket ve sükunet... Ancak aralarındaki tek fark şuydu: Ash hiç konuşmuyordu.

Taufan onun dilsiz mi olduğunu, yoksa konuşmamayı mı tercih ettiğini bilmiyordu. Tek düşündüğü Ash'ın çok havalı olduğuydu. Hiç konuşmadan konuşabiliyordu— zekice.

"Hah, şu işe bak. Emor yine uyuyor."

Taufan yatak örtüleriyle boğuşmayı bırakıp, kıkırdayarak, kendi kendine söylenen Ezra'ya baktı. "Gece geç yatmış olmalı. Korkarım onu uyandırmak zor olacak. Ama yapmamız gerekiyor."

"Ugh, tabii... Ash, güneşliği aç. Güneş ışığı alamıyoruz dostum."

Uzun çabalar sonunda, Emory uyandı. Uyandırıldığı için suratı bir karış olmasına rağmen, diğerleri gibi kendisine gülerek bakan Taufan'la göz göze gelince, iç çekti. "Hah... Tamam, kazandın."

"Ah, evet öyleyim." dedi Taufan kendini beğenmiş bir gülümsemeyle ve bu diğer ikisinin bakışlarının yavaşça onlara dönmesine neden oldu. "Bilmediğimiz bir şey mi var?"

"Şey... Emor bana meydan okudu. Geç yatarsa onu asla uyandıramayacağımı söyledi. Ve şimdi haksız olduğunu kanıtladım." diye açıkladı Taufan omuz silkerek ve diğer ikisinin kızmasına olanak vermeden, kıyafetlerini değiştireceğini bahane ederek odalarındaki banyoya girdi.

Ezra, başını tutarak, "Ah, siz ikiniz gerçekten ortalığı birbirine katıyorsunuz." diye söylenirken, Ash da sessizce başını salladı.

Her gün böyleydi; tüm bu hır gürden sonra, yemekhaneye iner, hızlıca kahvaltı edip yetimhanenin okuluna çıkarlar ve sınıflarına dağılırlardı. Dersler bitince de, kaldıkları odaya geri döner ve kendi başlarına takılırlardı.

Bugün ise, farklı bir durum vardı.

"Taufan. Hey, Taufan. Taufan Aidan! Müdire hanım seni odasına istiyor."

Taufan başını eline yaslamış ve gözlerini kapatmış, kısacık teneffüste biraz dinlenmeye çalışıyordu. Kendisine telaşla seslenen öğrencinin sesi, irkilmesine ve şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırarak kapıya bakmasına neden oldu. "Ne—ne oldu?"

"Müdire seni çağırıyor." diye tekrarladı nefes nefese kapıya yaslanan öğrenci.

Taufan ayağa kalktı; az önceki nötr ifadesi, yerini kaygılı bir ifadeye bırakmış, kaşları çatılmıştı. "Ama... Ama neden? Hiçbir şey söylemedi mi?"

"Bilmiyorum, en iyisi kendin gidip öğren." dedi çocuk omuz silkerek.

Taufan sınıftakilerin meraklı bakışları altında, sınıftan çıktı ve müdirenin koridorun sonundaki odasına gitti.

Tık. Tık. Tık.

"Girin."

Taufan kaygılı bir tavırla başını kapıdan içeri uzattı. "Öğretmenim? Neden—"

Müdire elindeki kağıtlardan bir an başını kaldırdı ve gözlüklerinin üzerinden ona baktı. "Ah, Taufan, otur."

Taufan tereddütle içeri girdi ve kapıyı arkasından kapattıktan sonra, masanın önündeki sandalyeye oturdu.

Müdire kenarda duran kağıt yığınlarının arasından bir tanesini aldı ve ona uzattı. "Şu kağıda bir göz at bakalım."

"Bu..." Taufan'ın gözleri kağıttakileri okudukça büyüdü ve kaşları hafifçe çatılırken, müdireye baktı. "Evlat edinme talebi? Beni evlat edinmek istiyorlar?"

Müdire işini bırakıp ona ciddiyet dolu bir bakış attı ve, "Geçen gün gelen çifti hatırlıyor musun?" diye sordu.

"Evet ama—"

"Seni evlat edinmek isteyen kişiler onlar."

"İyi ama öğretmenim... Siz de iyi biliyorsunuz, etkileyici biri değilim... Ya beni beğenmezlerse?" diye sordu Taufan, kaygılı bir şekilde ellerini birleştirerek, ve müdireye çaresiz bir yalvarışla dolu bir bakış attı. "Reddedemez misiniz?"

"Ama seni sevmişler oğlum, onlara nasıl hayır diyebilirim?" dedi müdire gülümseyerek. Şefkatli bakışlarla, kaygılı öğrencisini süzdü; elbette onun huyunu suyunu çok iyi biliyordu. "Sevdiklerine göre, dış özelliklerini umursamazlar, değil mi?"

"...Peki öğretmenim." diye mırıldandı Taufan ve başını eğdi.

"Dersine geri dönebilirsin."

Taufan sessizce odadan çıktı ve sınıfına geri döndü. Ders yeni başlıyordu, ama zaten Taufan kafasını veremeyeceğinden emindi.

...

İki gün sonra, burayı terk etmek, sonsuz bir veda etmek zorunda kalacaktı.

...

Sonraki iki gün, çok can sıkıcı geçti.

Taufan'ın yeni düzelen ruh hali, yeni bir çöküş daha yaşamıştı; bu yüzden Taufan'ın kendisi Ash kadar sessizleşmişti. Ne olduğunu söylemediği için, arkadaşlarını çaresiz duruma düşürmüştü.

Onlara da acı yaşatmak istememişti; ama aslında bu şekilde onları daha fazla incittiğinin farkındaydı.

Ruh halini etkileyen şeyler, az da olsa kilo vermesine neden olmuştu. Belki de henüz tamamen toparlamadığı için böyleydi.

Sonuç olarak 2 gün boyunca herkesi yeniden endişelendirmişti—tabii evlat edinileceğini bilmeyenleri.

...

"Taufan, hadii... Hepimizi endişelendiriyorsun dostum."

Taufan kıyafetlerini özenle katlayıp fazla büyük olmayan bavuluna yerleştirirken, bir an onlara boş bir bakış attı. Sonra da, hiçbir şey söylemeden onlara sırtını döndü ve kaldığı yerden işine devam etti.

Üç çocuk da birbirlerine baktılar ve onaylamayarak başlarını iki yana salladılar.

"İki gündür böyle, neden konuşmasını bekliyorsunuz ki?" diye homurdandı Emory öfkeyle, ama ifadesinden çaresizlik akıyordu.

"Ash bile konuşmasını istiyor, ne diye muhalefet ediyorsun?"


Günün dersleri bittikten sonra, odalarına geri dönmüşlerdi. Taufan o zamandan beri kıyafetlerini bavuluna yerleştirmekle uğraşıyordu.


Arkadaşları kendi aralarında mırıldanırken, acı acı gülümsedi. Onun gideceğini hala anlamamışlar mıydı?

Nitekim öyleyse bile, onlara bir açıklama borçluydu.

Bu yüzden eşyalarını yerleştirdiği bavulu kapattı ve yere bırakırken, arkadaşlarına baktı. "Neden konuşmadığımı merak ediyordunuz... Size söyleyeceğim."

Ama üç arkadaşı da donup kalmıştı.

"Dostum—sen iki saattir ağlıyor muydun?!!" diye bağırdı Emory ve Ezra ile Ash'ın birbirlerine anlamlı bakışlar atmasına neden olarak, endişeyle yanına yaklaşıp, elini omzuna koydu. "Ne oldu? Neden ağlıyorsun? Biri seni incitmeye cesaret ettiyse..."

"İyiyim." Taufan 2 günün sonunda gülerek arkadaşlarının rahatlamasını sağladı. Ama sonra, başını eğerken, gülüşü yavaşça silindi. "Sadece... Birazdan gideceğim. Bu yüzden üzgündüm."

"Gidecek misin?" Ezra şaşkınlıkla, mahcubiyetten başını bir türlü kaldıramayan arkadaşına bakarken, kaşlarını çattı. "Ama nereye?"

"Burası bir yetimhane ve bu yüzden..." diye başladı Taufan sessizce ve devam etmedi. Ama zaten gerek yoktu. Üçü de ne olduğunu anlamıştı.

"Evlat ediniliyorsun ve bunu bize söylemiyorsun?!" Emory yine ilk patlayan oldu ve zaten yeterince mahcup olan Taufan'ı sarstı. "Ve birkaç saat sonra gideceksin?!"

"...Evet."

"Beni çıldırtmaya mı çalışıyorsun?!"

"Üzgünüm...Ama gerçek bu." diye omuz silkti Taufan.

Neden sonra aniden başını kaldırdı ve neşeyle gülümsedi. "Gitmeden önce son bir tur daha UNO oynamaya ne dersiniz?"

"Bu bir rüşvet değil de ne?..." diye homurdandı Emory ama herkesten önce Taufan'ın yatağına oturan ve oynamayı bekleyen kişi oydu.

...

Gitme vakti gelmişti.

Taufan bir elinde tüm eşyalarını içinde barındıran bavulunu sıkıca tutarken, yeni ailesi olacak kişilere baktı. 6 çocuk ve iki yetişkin. Ah, onlara çok mu yük olacaktı?

Gerçi öyle olsaydı neden onu evlat edinmek istesinler ki?...

"Taufan, bekle!"

"Ha?" Taufan arkasını döndüğünde, kendi sınıfındaki tüm arkadaşlarının kendisine doğru koştuğunu gördü. Tepki bile veremeden, hepsi etrafını sarmıştılar.

"Gitmemi zorlaştırıyorsunuz..." diye sitem etti Taufan, ancak en yakın üç arkadaşının kendisine verdiği hediyeleri görünce, daha fazla duygulandığını hissetti. "Çok kötüsünüz! Sizin yüzünüzden gitmek daha da zorlaşıyor!"

"Seni özleyeceğiz." dedi Ezra ciddiyetle.

"Bu yüzden bizi unutmaya kalkma sakın." diye ekledi Emory sertçe.

"Ahaha, tamam, yapmayacağım. Ama şimdi lütfen beni bırakın. Bekliyorlar."

"Güle güle Taufan!"

Tüm sınıf son kez ona el salladı.

Taufan iç çekti ve çekingence ama kararlı adımlarla yeni ailesine yürüdü.

Ebeveynlerinin teşvikiyle öne çıkan, biraz kısa boylu çocuk, ondan daha çekingence elini uzattı. "B-ben Halilintar. Bunlar da, Gempa, Blaze, Ice, Duri ve Solar."

"Ha...Halilintar?..." Taufan'ın çekingenliği aniden yok oldu—bu o muydu?

İleri atıldı ve bu hareketini beklemeyen çocuğa sarıldı. "Tekrardan merhaba Halilintar."

Sonra aynı canlılıkla diğerlerine de sarıldı. Anlaşılan o kadar da yabancı bir aileye gitmemişti.

...

"Burası senin odan, canım." dedi bundan sonra 'anne' diyebileceği ilk kişi olacak kadın, gülümseyerek. "Halilintar ve Gempa de burada olacak, yani yalnız kalmayacaksın."

"Teşekkür ederim." dedi Taufan saygılı bir şekilde gülümseyerek—ve kadın odadan çıkar çıkmaz mutlu bir şekilde kendisi için konulmuş beyaz, boş yatağa atladı. "Hah... Hayatımda yattığım en rahat yatak..."

"Sanırım gerçekten beğendin."

Taufan başını kaldırdı ve odanın kapısında beliren çocuğa baktı. "Ah... Evet, çok rahat hissettiriyor. Aslında genel olarak bu yuva hissini beğendim de denebilir... Şey, Gempa'ydı değil mi?"

"Ah, evet." dedi Gempa gülümseyerek ve başını sallayarak.

"Hayır dedim! Rahat bırakın beni!"

"Bu da neydi?" Taufan şaşkınlık ve sorgulama içeren bakışlarla, eğlenmiş gibi görünen Gempa'ya baktı.

"Şey, bu..." Gempa güldü ve gözleriyle kapıyı işaret etti. "Kendin görmeye ne dersin?"

Taufan onun gösterdiği yere, kapıya bakınca, mavi gözleri Halilintar'ın öfkeden kısılmış yakut kızılı gözleriyle buluştu. "Ah, Halilintar'dan bahsediyorsun..."

Adı geçen çocuk da şaşırmış görünüyordu, donup kalmış, yüzündeki öfke yok olmuştu.

Taufan gülümsedi ve ayağa kalkıp elini uzattı. "Merhaba Halilintar. Tekrar görüşeceğimizi düşünmüş müydün?"

Devam edecek...

Eh, hikaye akışını hala tahmin edemediyseniz şaşırırım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

XD

THE DANGERS OF PLAYİNG TOO MANY VİDEO GAMES

SHOULD HURT YOU- 4