POİSON NOİR (REWRİTE)

Merhaba, bu seriye geri döndüm XD Çünkü çok güzel ve okumayanlarınız da var.

Halilintar

 Bölüm 1: Başlarken...

"İyi iş, kadetler. Şimdi geri dönebilirsiniz."

"Vay canına, sonunda bir tatilimiz olduğuna inanamıyorum!" diye bağırdı Blaze ve coşkulu sesi TAPOPS'un koridorlarında yankılandı. Diğerleri onun bu haline gülerken, Blaze koşarak TAPOPS'taki odasına, eşyalarını toplamaya gitmişti.

Diğerleri de aynı şekilde, odalarını toplamaya gittiler. Dünya'ya geri dönmek, TAPOPS'a gitmek kadar zordu. Bavullar toplanmalı, yeni yıkanmış nevresimler düzgünce katlanmalı -yoksa Gempa onları keserdi- ve oda tertip, düzen içerisinde bırakılmalıydı. Onlar tatildeyken onların odaları başkaları tarafından kullanılabilirdi.

"Ah, evi çok özlüyordum. Tatilimizin olması iyi oldu, değil mi?" dedi Taufan, nostaljik bir gülümsemeyle, kıyafetlerini katlayıp bavuluna yerleştirirken. "Sonunda görevimizi başarıyla sona erdirdiğimiz için şükretmeliyiz, yeni bir görev verilmediği için daha fazla şükretmeliyiz. Bu metal duvarları ve korkutucu derecede sessiz, simsiyah uzay boşluğunu görmekten sıkıldım."

"Biraz nefes al Taufan." Gempa kıkırdadı ama gülümseyen kardeşine bakarken, onun da yüzünde özlem dolu bir ifade belirmişti. "Gerçekten de... Dünya'yı çok özledim. Dünya'yı, Tok Aba'yı, Ochobot'u... Herkesi. Bilmiyorum, sanrım sadece hep bir arada olmayı özledim."

"Hep bir arada olmaktan bahsetmişken... Hali nerede?" diye sordu Taufan şaşkın bir tonda. İşin sonunda tıka basa dolu olacak bavulunu kapatabilmek için eşyalarını iyice sıkıştırırken, düşünceli bir şekilde başını ovuşturdu. "Raporu verdikten sonra bizimle geldiğini sanıyordum."

"Belki de onu biraz rahat bırakmamızı istiyordur." dedi Gempa omuz silkerek. Açıkçası bu, Halilintar'ın ilk kez yaptığı bir şey değildi, bu yüzden endişelenmemişti. "Merak etme, eminim birazdan gelir."

...

Halilintar bir eliyle lavaboya yaslanırken, sağ elindeki eldivenini dişleriyle çekerek çıkardı ve eline baktı. İfadesi dehşetle dolarken, parmakları seğirdi ve acıyla tısladı.

Tüm bunlar görev sırasında başlamadığı için şükretmeliydi. Şimdi tek sorunu, kardeşleriydi. Onların fark etmesi halinde ne yapacaktı?

İç çekti ve çeşmeyi açarak, soğuk suyu yüzüne çarptı. Bunu daha sonra düşünmeliydi. Şimdi gidip bavulunu toplaması gerekiyordu. Gempa'nın onun yerine uğraşmasını istemezdi.

...

"Oh, sonunda geldin Thundy." dedi Taufan neşeli bir sesle, kapıda beliren kardeşine bakarken. "Sanırım kendine bir mola verme ihtiyacı duydun."

"Kapa çeneni..." Hiçbir şey bilmiyorsun. Halilintar ona sert bir bakış attı ve bavulunu alarak kendi dolabını açarken, homurdandı. "Şunu söylemeyi kes artık. Benim adım Halilintar, İngilizcesi benim ismim değil."

"Tanıştığıma memnun oldum." dedi Taufan, kıkırdayarak. En büyük yediz üstüne atılınca gözleri kocaman açıldı ve kaçmaya çalıştı ancak başarılı olamadı. Halilintar'ın altında kalmıştı. "Ugh! Ha, ne—hayır, dur! Ahahahahah! Gempa, ona bir şey söyle—ahahaha!"

Halilintar nefes almasına bile izin vermeden, onu acımasızca gıdıklarken, "Laflarımla alay etmezsen hiçbir şey yaşamayacaksın." dedi kayıtsızca.

"Ahahahah! Yeter, Hali—öleceğiiiiiim!"

Halilintar sonunda bıraktığında, Taufan nefes nefese kendini karyolaya attı. "Ah, ah, hiç... hiç güleceğim yoktu..."

"Bunu hak ettin." dedi Halilintar gözünü bile kırpmadan.

Gempa elini beline koymuş, gözlerinde eğlenceli bir parıltıyla ikisinin küçük çekişmesini izliyordu. Neden sonra elini kaldırdı. "Tamam, yeterli."

İkisi de durup baktı.

Gempa gülümseyerek, tekerlekli bavulunun sapını daha sıkı tuttu. "Çekişmeyi bitirdiyseniz diğerlerinin yanına gidelim."

"Yes Sir!"

...

Ochobot'un açtığı ışınlanma portalıyla eve geldiler. Uzun bir özlem giderme faslından sonra, herkes bavulunu boşalttı, duş aldı ve kendi yatağına serilip dinlendi. Birkaçı hariç.

"Ah, eve döndükten sonra yemek yapmaya bayılıyorum." dedi Taufan yemeği karıştırırken, dramatik bir iç çekerek. "Ama tabii ki yemeyi daha çok seviyorum. Özellikle de Tok Aba'nın körili tavuğunu."

"Hmm." Halilintar sadece başını sallamakla yetindi.

Halilintar ve o mutfaktalardı, çünkü Taufan yemek yapıyordu ve Halilintar da mutfağı toparlıyordu. Ve Taufan yemek yaparken tekrar dağıtıyordu—çıldırtıcı bir döngü.

"Ah, ah, neredeyse unutuyordum! Haliii, şu sebzeleri benim için doğrayabilir misin lütfen?? Lütfeeen?"

Halilintar anlaşılmaz birkaç kelime homurdandı ve çekmeceden doğrama bıçağını alıp, sebzeleri ağır ağır doğramaya koyuldu.

"Hey! Hızlı demek istedim!"

"Yıldırım Bıçağıyla uçtuğumu sanıyorsan yanılıyorsun."

"İsh, Haliii! İstediğinde dilin çok sivri oluyor! Daha hızlı ol hadiii!"

Halilintar alttan alta sırıtırken, bir anda durdu. Yüzündeki sırıtış silinirken, bıçak tezgaha düştü ve daha önceki gibi, acıyla tıslayarak elini tuttu.

"Hali? Elini mi kestin?" Taufan biraz endişeli bir şekilde gülümseyerek, kardeşinin elini tuttu ve—gülümsemesi silindi. Başını kaldırıp Halilintar'a baktı. Gözleri irileşmişti. Görmüştü—Halilintar'ın saklamak için çabaladığı şeyi.

"Hali, sen..."

Devam edecek...

Hehe. Bu seriyi çok seviyorum. Özellikle de yeni halini. Bölümler kısa ama olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

XD

THE DANGERS OF PLAYİNG TOO MANY VİDEO GAMES

OVERLAPPİNG STORMS- 11