KAYIP FIRTINA GÜNLÜKLERİ
Merhaba, Kayıp Fırtına'yı henüz okumadıysanız lütfen bekleyin. Poison Noir (Rewrite)'ı bitirdikten sonra Kayıp Fırtına'yı tekrar yazacağım.
Not: Bu hikaye Kayıp Fırtına'da mahvolan ve yıkılan bir kardeşin günlüğünden ilham alınarak yazılmıştır (kurgu içinde kurgu diyebilirsiniz).
Taufan'ın Günlüğü
Günlüğe ne yazılarak başlanır, bilmiyorum. Günlük tutmayı hep istemişimdir, fakat günün heyecanını asla kelimelere dökemediğim için, hiç denemedim. Bugüne kadar.
Bu günlüğü dolabımın arkalarında, toz içerisinde bulunca kullanmayı neden istedim? Sanırım üzerinde 'Senden Nefret Eden -doğru olmadığını biliyorsun- Kardeşin Halilintar'dan.' yazıyor olmasıydı. Onun el yazısını nerede görsem tanırım. Kişiliği gibi keskin ve göze batan bir şekli var.
Günlük tutmaya birdenbire karar vermedim, hayır. Defteri bulduktan sonra, kömür parçasıymış gibi dolabın arkalarına geri ittim ve sonra defter üzerinde uzun uzun düşündüm. Bu uzun düşüncelerin sonucunda, herhangi bir cümlenin bile tetikleyebileceği depresyon nöbetlerimi durdurmanın en kolay yolunun, günlük tutmak olduğuna karar verdim. Zaten terapistim de bana bunu önermemiş miydi?
Bugünle beraber, evet, bugünle beraber Halilintar öleli -en azından öldüğünü varsayıyorum- tam bir ay oldu. Kaç gün boyunca kıyafetlerine sarıldığımı bilmiyorum, herhalde bir hafta falan.
Eninde sonunda Gempa onları yıkayıp kaldıracaktı. Muhtemelen ağlamaktan gözlerimi kör edeceğimden korktu. Haklıydı da, çünkü ona ait bir eşya gördüğümde bile kalbim tekrar tekrar paramparça ediliyormuş gibi hissediyordum.
Halilintar hakkındaki sırlarımı buraya yazacağım. Ortak sırlarımız mı demeliydim acaba? Her neyse, bu sırlar öyle sıra dışı şeyler değil, sadece Hali'nin asla söylemeyeceği şeyler. Karizmasını çizmek istemiyor ya da... utanıyor. Herhalde ikincisi, çünkü kendimi bildim bileli Halilintar asla karizmasını dert etmedi. İsterse onu ezebilirler, umurunda değil.
Yani... Değildi.
(Gelecekteki kendime bir not bırakacağım: şuan gözyaşlarımı silmek ve sakinleşebilmek için su içmeye kalkıyorum.)
İşte, geri döndüm.
İlk olarak Hali çok kaotik biri. Dışarıdan duygusuz ve sıkıcı görünüyor ama aslında içeride inanılmaz duygu fırtınaları yaşayabiliyor.
Bu hem iyi, hem de kötü bir şey. İyi bir şey, çünkü sizin söyledikleriniz onda bir takım duygular uyandırır. Yani aslında tepkisiz kalmaz. Ve kötü bir şey, çünkü onun öfkeli mi, yoksa mutlu mu olduğunu anlamamanız için ifadesini nötr tutar (sonuç olarak evde ya sevgi pıtırcığı gibi dolaşır, ya da bağırıp çağırır).
Mesela bir keresinde tuz ve şekerin yerini karıştırdığım için kahvesine tuz katmıştı ve içince de... Tepkisini izlemek için o sırada mutfak masasında oturuyordum. Bana döndü ve bir, iki, üç... Üçüncü saniyede ani bir hareketle kahveyi suratıma boşalttı. Kötüydü ama ortalığı temizlemek zorunda kalmam, üstüne üstlük Hali kahveyi benim üzerime dökerken halıyı da lekelediği için Gempa'dan azar yememe rağmen, epey güldüğümü hatırlıyorum.
Elbette beni sadece Gempa azarlamadı. Halilintar da uzunca bir süre beni kovaladı, hatta tavana uçmak zorunda kaldım—ama yakalayamadı tabii lol. Ateşkes teklif ettim ve o da kabul etmiş gibi göründü. Ona kanıp yere indiğim içim hala pişmanım.
Beni yere yapıştırdı, yanında taşıdığını fark etmediğim halatla bir güzel bağladı ve ağzıma da bir tane bant yapıştırdı. Dilini çıkarıp 'nanik nanik' yaptıktan sonra da gitti.
Kabul ediyorum, Halilintar da bazen alaycı veya şakacı olabiliyor. Ama o gün Blaze beni çözmeseydi kim kurtarırdı bilmiyorum (Gempa da Hali'yle işbirliği yapmış meğer!).
Ah, tüm bu güzel anılara rağmen gözyaşlarımın hala neden aktığını ve defterimi ıslattığını bilmiyorum. Tuhaf, bu anıları hatırlayınca mutlu olmam gerekirdi, göğsümün sıkışması değil. Ama sanırım... yapamayacağım.
İlk kez gerçekten yüzüme gülümseme maskemi takamadığımı fark ediyorum. Bunu yapamıyorum, canım gülümsemek, hiçbir şey olmamış gibi davranmak istemiyor.
Bir şey oldu. İkizimi kaybettim. Onunla beraber kalbimin yarısı da gitti. Ne olacak? Onun gibi daha duygusuz davranmaya mı başlayacağım? Kardeşlerime mı çıkışacağım? Bunların hiçbiri onu geri getirmeyecekse ne anlamı var?
Neyse en iyisi şimdilik depresyon ilacımı almak ve uyumaya çalışmak. Yoksa korkarım tehlikeli bir şeyler deneyeceğim.
...
/Taufan'ın Günlüğü- Gün 2/
Bu sabah daha da kötüydüm. Anlamsız bir şekilde gece boyu ağladım. Gerçekten aptalca, aptalca gözyaşlarıydı bunlar. Hiçbir zaman bir yararı olmamakla birlikte, gözlerimin şişmesine neden oluyor.
Diğerlerine katılmadım. Birlikte kahvaltı ettiler ama umurumda değil. Kahkahaları ve hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışmaları, özellikle de benimle kırılgan bir vazoymuşum gibi konuşmaları sinirlerimi bozuyor.
Yalnız kalmak istiyorum. Ama aynı zamanda da istemiyorum. Bu ben miyim?
Belki de az sonra Hali gelecek ve beni sürükleyecek yatağından çıkaracak (çünkü yemek yemedim ve o, depresyonu bahane ederek öğünleri atlamamda nefret ediyor).
Geçen hafta bugün olduğumdan daha berbat hissediyordum fakat yine de gülümsemeye çalıştım ve kendimi yemek yemeye zorladım. Sonucunda bir saat bile geçmeden yediğim her şeyi olduğu gibi kustum. Sanırım vücudum bile artık onu zorladığım için bana isyan ediyor.
Yaklaşık yedi yaşından beri majör depresif bozukluk dedikleri şeyle başa çıkmaya çalışıyorum ama herhalde en kötü günlerimi geçtiğimiz ay yaşadım. O zamana kadar böylesini ne yaşadım, ne de hissettim.
Hali'nin... gittiği ilk haftayı hatırlamıyorum bile. Gempa bir hafta boyunca uyanmadığımı söyledi. Umutsuzluktan öleceğimi sanıp çok korktuğunu söylemişti.
Halbuki uyanana kadar ben zaten uyanık olduğumu sanıyordum. Halilintar'ı kurtarmak için kendi başıma Szcéi gezegenine gitmiştim. Tam onu kurtardığım ve kucaklaştığımız sırada birinin bana seslendiğini duydum. Gözlerimi açtığımda, dünyadaki hastanelerden birindeydim. İnanılmaz büyük bir hayal kırıklığıydı.
Doktor, vücudumun yarı yarıya komaya girdiğini, buna ani acının mı, yoksa zihni çöküşün mü neden olduğunu bulamadıklarını söylemişti. Muhtemelen ikisi de.
Bugünlük de bu kadar, daha fazla yazamayacağım. Duri'ye bitkilerini düzenlemesinde yardım edeceğime söz vermiştim.
Ah, kardeşim artık bitkilerinden güzel aranjmanlar hazırlıyor ve satıyor. Zevki çok iyi ve bitkileri çok iyi tanımasıyla nam salmaya başladı. Artık herkes aranjman veya bitkiler için ona danışıyor.
...
/Taufan'ın Günlüğü- Gün 3/
Bu sabah daha iyiyim. Belki de bunun nedeni, dün gece dayanamayıp depresyon ilacımdan oldukça yüksek bir doz almamdır.
Aslında... Bu ilacın çok üzücü bir hikayesi var denebilir.
Bana 'majör depresif bozukluk' tanısı konmadan önce, diğerleri bu durumun benim genel halim olduğunu düşünmeye başlamış ve beni olduğum halimle kabullenmişlerdi.
Ara sıra -onlara göre aşırı duygusallığım yüzünden- sürekli sarılma isteğine kapılıyordum ve şefkat ihtiyacım da bundan kaynaklanıyordu. Gempa'ya sık sık sarılırdım ve saçlarımı okşamasından hoşlanırdım. Daha az yalnız hissederdim ve adlandıramadığım o kötü hisle daha kolay başa çıkardım.
Geceleri bazen Halilintar'ı pencerenin önüne sürükler, onun gözetiminde pencere pervazına oturur ve dışarıyı seyrederdim (bunu birkaç kez yalnız başıma yaptığımda korktuklarını fark etmiştim, bu yüzden Hali'yi de peşimden sürüklüyordum).
Halilintar'ın dinlemiyormuş gibi görünmesine aldırmadan, saçma sapan düşünce akışımı dile döker, gevezelik ederdim. İçten içe onun beni dinlediğini biliyordum, yüz ifadesini görmesem bile.
Eninde sonunda sebepsiz bir ağlama nöbetine tutulur ve nefesim kesilene kadar hıçkırırdım. Kendimi durdurmaya çalıştığımda canım o kadar yanardı ki, öleceğimi sanırdım.
İşte tam o anda, Halilintar bir kolunu bana yavaşça dolar, beni kendi tarzında, sessizce teselli ederdi. Yavaş yavaş ona iyice sarılmama, gözyaşlarımı onun tişörtüne silmeme kızmazdı.
Genellikle bir süre sonra yavaşça uykuya dalardım ve sabah uyandığım zaman kendimi Hali'nin yatağında bulurdum. Beni ranzanın üstüne çıkaramayacağı için kendi yatağına yatırırdı.
Yaşım ilerledikçe tehlikeli olmaya başlayan davranışlarım, dikkat çekmeye başladı ve beni terapiye götürme kararı aldılar. Açıkçası bu kararı ne zaman aldılar bilmiyorum, ben yokken olmalı.
Bildiğim bir şey varsa, terapiye gideceğimi duyduğumda çok korkmamdı. Hayır, önyargılı değildim ama... Duygularımla yüzleşmekten korkuyordum. Ölmekten korkuyordum. Psikolojik hastalığımın olmasından, bu sebepten dolayı alay konusu olmaktan, zorbalığa uğramaktan korkuyordum. Her şeyden ve hiçbir şeyden korkuyordum. Kaygılıydım, çok kaygılıydım.
Ama aynı zamanda... beni iyileştirecek bir gönül doktoruna ihtiyacım vardı.
Daha ikinci seansta teşhis kondu, her şey çok açıktı. Tehlikeli davranışlarım, tutarsız duygularım, düzensiz yemek ve uyku rutinim, aniden, sebepsiz yere gelen ağlama nöbetlerim... Her şey aynı yola çıkıyordu.
İlk başata terapiyle halletmeye çalıştım ve bunu başardım—en azından o zamanlar başardığımı düşünüyordum. İlerledikçe başaramadığımı fark ettim. Kolay çöküyordum, moralimi bozmak bir bir yapbozu bozmak kadar kolaydı. Başa çıkamıyordum.
Bunun sonucunda terapi seanslarım tekrar sıklaştı ve tam sonuç, ya da benim tabirimle acı gerçek, tüm sertliğiyle yüzüme vurdu.
Benimki kronik bir rahatsızlıktı, bana yapışmıştı; bir travma ya da bir olay tetiklemiyordu. Kendiliğindendi. Anne ve babamdan ayrılmamın büyük bir etkisi vardı şüphesiz ama tamamen bu değildi.
Sonuç olarak, depresyon ilacı kullanmaya başlamam gerekmişti. Sinirlerimi biraz daha gevşetiyordu ve daha iyi hissetmemi sağlıyordu.
Yine de bu hiçbir şeyin çözümü değil elbette. Şuan da olduğu gibi.
...
/Taufan'ın Günlüğü- Gün 4/
Halilintar gittiğinden beri sözlü zorbalığa uğramaya başladım. Her konuda; zayıflığım, depresif, hassas oluşumla ve Halilintar olmadan hiçbir değerimin kalmayışıyla... Hepsi beni incitiyor. Korkarım aynı zamanda sert davranmaya da başladım.
İlk başta onları görmezden geliyordum fakat gittikçe dayanılmaz bir hal aldılar. Sonunda onlara giriştiğimi hatırlıyorum ama her ne olduysa, uyandığımda revirdeydim. Kaşım yarılmıştı ve çenemde belirgin bir şişlik vardı.
Sanırım çok kötü dayak yedim ama iyi açıdan bakalım, bir tanesinin suratına iyi bir tane çakmıştım. Gempa'yı endişelendirdiğim için üzgünüm ama. Keşke Gempa gibi kararlı ve disiplinli olabilseydim... Blaze gibi belalı ama güçlü olabilseydim. Keşke Ais kadar umursamaz olabilseydim. Keşke Duri kadar saf ve yardıma açık bir insan olabilseydim...
Keşke Halilintar gibi tavizsiz ve güçlü bir erkek olabilseydim.
Sanırım haklılar. Ben Hali olmadan bir hiçim.
(Günlüğün sonu)
...
"Taufan?"
İçeriden cevap gelmeyince, Gempa sessizce kapıyı araladı ve başını içeriye uzattı. Kardeşinin halini görünce, yüzüne yumuşak bir gülümseme yayıldı.
Taufan çalışma masasında uyuyakalmıştı. Başını kollarına koymuştu, üzerindeki yara izi hala belli olan kaşını uzun perçemleri örtmüştü. Yüzü yağmurda kalmışçasına ıslaktı.
Gempa yavaşça yaklaştı ve kardeşinin saçlarını karıştırdı. Dudaklarındaki gülümseme neredeyse yok olmuş, kaşları endişeyle çatılmıştı. "Ah Taufan..."
Gözü defterdeki son cümleye takıldı; okuduğunda nefesi kesildi ve içgüdüsel bir hareketle Taufan'ı kucakladı. Sadece mırıldanan ve hafifçe kıpırdanan çocuğun sırtını ovuştururken, öfke ve şefkatin karıştığı bir ifadeyle, dudakları ince bir çizgi şeklini almıştı. "Onlar haklı değiller Taufan... Lütfen güçlü kal, bizim için, kendin için..."
Bunları fısıldarken, Taufan'ın yanağını okşuyor, baş parmağıyla nazikçe gözyaşlarını siliyordu.
"Hmmh... Gem? Bu saatte ne yapıyorsun?" Taufan gözlerini ovuşturmayı bıraktı ve kaşlarını çatarak, anormak bir sessizlik içerisinde olan kardeşine baktı. "Gem?"
"Bir şey yok kardeşim. Yatağa geçmeye ne dersin?" Gempa gülümsedi ve kardeşinin başına küçük bir öpücük kondurdu—son zamanlarda ikisinin de sıkça tekrarladığı bir hareketti bu.
"Pekala..." Taufan yorgun gözlerle kardeşini süzdü ve yatağa yönelmeden önce saçlarını karıştırdı. "İyi geceler Gemma. Beni uyandırdığın için teşekkür ederim."
Gempa içtenlikle gülümsedi. Bu sözlerin altında, söylenebileceklerden çok daha fazlasının yattığını biliyordu.
Son.
Embéria Aéris.
Kayıp Fırtına Günlükleri, sanırım daha çok o 4 ayı ele alan bir seri olacak. Ve bu ilk bölümüydü. Kayıp Fırtına'yı okumayanlar, bekleyin ya da bekleyemiyorsanız mercantasarim11@gmail.com adresine mail atın. Olabildiğince açıklayacağım.
Yorumlar
Yorum Gönder