OVERLAPPİNG STORMS- 21
21: Kimin Doğum Günü?
Ertesi gün heyecanla geçecekti.
Angin, alarmı her zamankinden çok daha erken bir saatte çaldığında, şaşkınlıktan sinirlenemedi bile. Yavaşça doğrulurken, gözlerini ovuşturarak kendisiyle birlikte yatakta duran saatine baktı.
"Bunu dokuza kurduğumdan oldukça emindim...?"
Yanlışlıkla yediye ayarlamış olabileceğini düşünerek, uyumaya geri döndü.
Aynı şeyi, diğer altı kardeşinin¹ de yaşadığından habersizdi.
Sonunda dokuzda kalktığında, hala iki saat önce olduğu kadar uykuluydu. Tabii yine de kalkması gerekiyordu, sonuçta misafirleri vardı ve ayrıca disiplinli hayatını öylece geride bırakırsa Beliung'un ne tepki vereceğini bilmiyordu.
Pijamalarını değiştirmeye ve elini yüzünü yıkamaya üşenerek, yataktan atladığı gibi Gur'latan'lılara ait odaya girdi—eh, bu aynı zamanda yan oda oluyordu.
"Oh? Bugün erkencisin?" dedi Halilintar sırıtarak, bir yandan da yatağını toplarken—yani hayır, yatak örtüleriyle boğuşurken. Bulunduğu duruma aldırış ediyormuş gibi görünmüyordu.
"Fazla erken değil, her zaman kalktığım saat." Angin kıkırdarken, Voltra'nın yatağında olmadığını fark etti ve hemen sordu. "Abang Voltra nerede?"
"Bilmem. Sabah erkenden kalkmış, bir yere gitmiş." diye omuz silkti Halilintar, ses tonu oğlunun sürekli bir yerlere kaybolmasına artık alışmış olan bir anneyi anımsatıyordu. Haklıydı da, çünkü Voltra olmadık günlerde, olmadık yerlere gitme huyuna sahipti.
"Abang Bel de yatağında değildi." diye mırıldandı Angin Voltra'nın yatağına otururken, düşünceli bir şekilde.
"Belki de bu sefer Abang Beliung onu sürükledi." diye tahminde bulundu Halilintar fakat ileride de öğrenecekleri üzere, öyle değildi.
Nitekim yatak örtüleriyle boğuşma seansını bitirmişti.
"Neyse, hadi aşağı inelim."
Aşağıda onları ilginç bir manzara bekliyordu.
Kardeşlerin hepsi mutfakta toplanmış, hararetle fısıldaşıyorlardı. Ne söylediklerini anlamak güçtü -herkes aynı anda fısıldaşıyordu- ama önemli olduğu kesindi.
"Oh, bu ilginç..." diye düşündü Halilintar ama şimdi ağabey olarak, durumu öğrenmesi gerekiyordu.
Boğazını temizledi ve biraz sesini yükselterek, "Ne oluyor?" diye sordu. Oldukça ciddiydi ki, istediğinde gayet ciddi olduğunu da belirtmek gerekir.
"Bir şey olmuyor, sadece bu notun anlamını çözmeye çalışıyoruz!" dedi Thorn neşeyle, bunun üzerine hepsi soğuk terler döktü. Anlaşılan Halilintar'a söylemeyi düşünmemışlerdi.
Halilintar Thorn'ün başını okşadı -yoksa Thorn saf rolü oynayarak ona yardım ve yataklık mı ediyordu??- ve diğerlerine gözlerini kısarak baktı: yalan söyleme payınız yok bakışı.
Solar bıkkın bir iç çekerek -ki Halilintar'dan pek hazzetmeyen ve onu en çok kıskanan kişiydi- elinde tuttuğu notu ona uzattı. "Kendin bak."
"Ormana gelin." diye sesli okudu Halilintar. Başını kaldırdı ve boş gözlerle onlara baktı. "Çok fazla düşünüyorsunuz. Voltra bizi çağırıyor, hepsi bu."
"Ama sorun o değil." diye karşı çıktı Solar—sinirli gibi görünse de, doğru bir noktaya değineceği için gri gözleri memnuniyetle parlıyordu. "Altına not düşülmüş, görmedin mi? Muhtemelen yedi veya sekiz yıl önce, bugünün tarihinde yazılmış."
"Oh, anladım..." Halilintar gizemli bir şekilde güldükten sonra, notu Solar'a geri uzattı. "Rahatlayın, Voltra gerçekten bizi çağırıyor—güzel bir şey için."
Kardeşler onun bu davranışlarına bir anlam veremeseler de, en büyük olduğu için onu dinlemeye karar verdiler. Herkes kısa sürede hazırlandı ve evden çıkıp, hep beraber ormanda yürümeye başladılar.
İleride, ağaçların sık olduğu bir yerde onları bir sürpriz bekliyordu. Tam dört yetişkin -görünüşe göre ağabeylerinden bile büyüklerdi- yan yana sıralanmıştı.
Kardeşler şaşkınlıkla birbirlerine bakarken, bir tanesi neşeyle el salladı ve, "Hoş geldiniz!" diyerek onları karşıladı. "Çekinmenize gerek yok, gelin!"
Neyse ki Cheribar ve Chorall'ın orada olmasına güvenebildiler ve yaklaştılar.
Sık ağaçların arasından çıktıklarında, hiç beklemedikleri bir manzarayla karşılaştılar. Tüm ağabeyleri, yan yana durarak hilal oluşturmuş, onları bekliyorlardı. Ortadaysa, Beliung ve Angin'in geçen gün katlarını birlikte hazırladıkları, sonra yine Beliung tarafından tamamlanan katlı pasta duruyordu.
"O kadar şaşırdılar ki, tepki bile veremiyorlar." diye güldü Voltra ve gerçekten öyleydi de.
"En iyisi önce ne olduğunu açıklayalım." dedi Crystal nazikçe. "Bugün içimizden birinin doğum günü. Aynı zamanda Dünya'ya geldiği gün. Bunun anısına toplandık—ki aynı zamanda topluca durum değerlendirmesi yapacağız."
"Sanırım kimin kim olduğu konusunda hala kafaları karışık." dedi genç adamlardan biri gülümseyerek.
"Ah..." Crystal kızararak başını ovuşturdu ve güler yüzlü, altın rengi gözlere sahip, uzun boylu genci işaret ederek, "Bu... Bu benim ağabeyim... Kristal." dedi. "İsmimizin telaffuzu çok benzediği için genellikle... Takma adını kullanıyoruz."
Crsytal belirgin derecede gerilmişti ama Kristal oldukça rahat görünüyordu. Nazikçe gülümseyerek, "Takma adım Kriss." dedi. "Kristal'i anımsatması açısından bunu tercih ettim."
"Ve ben de Gamma ama tabii..." Daha ciddi ve soğuk görünen, gümüş gözlere ve perçemlerinde altın parıltılar dolaşan kahverengi saçlara sahip diğer genç çok hafifçe gülümsedi. "Beni kardeşimle karıştırmamanız için, ben de takma adımı kullanacağım."
"Ona Chiaro diyebilirsiniz." dedi Gamma suratını asarak. Anlaşılan pek iyi geçinemiyorlardı ama benzedikleri kesindi.
"Ah, hala ezberlemem gereken çok isim var ama artık kimin kim olduğunu biliyorum..." diye yüksek sesle düşündü Angin ve bu herkesin gülmesine neden oldu.
Rimba ve Thorn'ün ise daha önemli bir meselesi vardı.
"Uuh, Kriss...Gezegenleri gezdiğinizi duymuştum ama..." Rimba tereddütle Kriss'e doğru bir adım attı. "Rimbara'ya da uğradınız mı?"
"Ah, evet." dedi Kriss ve Chiaro aynı anda. Kriss güldükten sonra, Rimba'ya neşeli bir bakış attı. "Hatta... Birini bulduk ve seninle görüşmek isteyince, buraya getirdik... Daun!"
Kendisine seslenilen kişi, yakındaki bir ağaçtan aşağı atladı ve... Neşeyle el salladı. "Buradayım!"
Rimba da en az onun kadar neşeyle sırıtırken, Thorn kafası karışmış bir şekilde ağabeyine baktı. "Err... Daun bizim neyimiz oluyor abang?"
"Kardeşimiz!" Rimba sarılmak için kollarını kocaman açmış olmasına rağmen, Daun gözleri parlayarak Thorn'e baktı ve ona koştu. "Abang Thorn!"
İki kardeş kucaklaşırken, herkes donup kalmıştı.
Thorn'ün yanında duran Angin şok içerisinde, "Sen bizden büyük müydün Thorn?!" diye sordu.
"Ehehehe... Azıcık, gerçekten." Thorn kızararak yanağını ovuşturdu. "Yalnızca üç yaş büyüğüm."
Etrafa dalga dalga yayılan kahkahalara birisi katılmamıştı.
Beliung aralarından sessizce ayrıldı ve onlardan uzağa yürürken, başını çevirip onlara kısaca baktı. Sonra hemen bakışlarını kaçırdı ve koşarak uzaklaştı.
"Şimdi son durumu öğrenmek istiyorum." dedi Kriss ciddiyetle, bir süre sonra herkes sakinleştiğinde. "Örneğin herkes güçlerini kullanabiliyor mu? Tam kontrolü sağlayabilen var mı? Evet, Voltra?"
"Halilintar ikinci kademeye kadar kullanabiliyor ancak üçüncü kademede henüz tam kontrolü sağlayamıyor." diye açıklamaya koyuldu Voltra, ciddiyetle. Yetenekli element kullanıcıları olan Kriss, Chiaro, Cheribar ve Chorall bunu duyduğu için utançtan yerin dibine giren kardeşini görmezden gelerek, bakışlarını Beliung'un olduğunu umduğu yere çevirdi.
Fakat orada değildi.
"Ve ben de Rüzgar elementini kullanabiliyorum!" dedi Angin neşeli ve biraz da heyecanlı bir şekilde. Sonra gülümsemesi hafifçe solarken, başını eğdi. "Abang Beliung... Kullanamıyor."
"Oh." Dört genç birbirlerine anlamlı bakışlar attılar ama bir şey söylemediler.
"Gempa kontrolünü sağlayabiliyor fakat o da henüz üçüncü kademeye ulaşamadı." dedi Crystal sakince. Konuşurken bir kez olsun ağabeyine bakmamıştı—böyle durumda birini övmek zordur. "Ben üçüncü kademeyi de açtım. Bir sorunum yok."
"Eğitimin sonu yoktur, bu yüzden eğitimlere devam et." dedi Kriss ciddiyetle ve bu Crystal'in olduğu yerde kıpırdanmasına neden oldu. Açıkçası bu komik bir durumdu, çünkü Kriss onu bir çocuk gibi tembihliyordu.
"Blaze ne zaman güçlerini kullansa her tarafı yakıyor." diye şikayet etti Nova, ona sıra gelir gelmez. "Üçüncü kademeye gelirse korkarım orman yanıp kül olacak."
"Ve sen?" Cheribar sorgular biçimde kaşını kaldırarak, gergince sırıtan Nova'ya baktı. "Sen ne durumdasın?"
"Ehehehe... Üçüncü kademeyi kullanabiliyorum işte." diye geveledi Nova parmaklarıyla oynayarak fakat Blaze intikam alırcasına, ciddiyetle, "Bir keresinde neredeyse beni yakacaktı." dedi.
"Ice henüz üçüncü kademeyi açmadı, ben ise üçüncü kademeyi kontrol etmeyi geçen ay başardım." dedi Blizzard kısaca. Baraju'lu kardeşlerin üçü de öyleydi, hiçbir kelimeyi israf etmezlerdi.
"Ben ve Thorn üçüncü kademeyi kontrol edebiliyoruz." dedi Rimba gururlu bir tonda.
"Solar ikinci kademeyi kullandığında olması gerekenden fazla güç kaybediyor. Ben ise üçüncü kademeyi de kontrol edebiliyorum." dedi Gamma ciddiyetle.
"Pekala, bunu duymak güzel." Chiaro ayağa kalkarken, Kriss gülümseyerek hepsini süzdü. "Öyleyse şimdi herkes kendi kardeşleriyle vakit geçirmenin tadını çıkarsın!"
Beliung, tüm bu ciddi durum değerlendirmesini yakınlardaki bir ağacın üzerinde dinlemişti. Açıkçası ilgi duyarak dinlediği söylenemezdi, sadece duymuştu. Aklı tamamen başka bir yerdeydi ki—mutsuz ve kederli ifadesi de bunun bir kanıtıydı.
Gerçi, haklı olduğu da söylenebilirdi. Herkesin ağabeyi ve kardeşi yanındayken ve onun ailesi eksikken, nasıl her şeyi tamammış gibi mutlu olabilirdi ki?
"Abang?"
Aniden omzunda bir el hissedince, neredeyse ağaçtan aşağı düşecekti. Başını çevirdi ve aynı anda hem endişeli, hem de anlayışlı görünen Angin'e keskin bir bakış attı. "Beni düşürecektin."
"Biliyorum." diye mırıldandı Angin; başka bir şey söylemeden o da dala oturdu ve başını omzuna yasladı.
Beliung paniğin ve suçluluğun tekrar yükseldiğini hissederken, bu histen kurtulmak için Angin'i ittirdi. Onun üzgün bakışlarından ısrarla kaçınırken, dalda otururken ne kadar mümkünse, o kadar sırtını döndü. "Yalnız kalmak istiyorum."
Angin onu zorlamayarak, biraz uzaklaştı fakat dürüst olmak gerekirse, biraz incinmişti. Ağabeyinin sert konuşmayı bırakıp, sorunlarını anlatması gerektiğini düşünüyordu.
"Abang... Her seferinde ısrarla anlatmaktan kaçınıyorsun ama... Ben gerçekten ağabeyimize ne olduğunu merak ediyorum." diye fısıldadı bir süre sonra—muhtemelen kendi kendine konuşmuştu ama 'ağabeyimiz' kelimesi Beliung'un kanının buz kesmesine neden oldu.
Kendini toparlamaya zorladı ve zar zor, "Ona... Ne olduğunu bilmiyorum." diye fısıldadı. Yalan değildi ama öldüğünü söylemek daha dürüst ve gerçekçi olurdu. "Ben böyle konularda... Kanıtım olmadan konuşmam..."
"Ama ben onun yaşayıp yaşamadığını sormadım." diye karşı çıktı Angin, sesi birazcık yükselirken. "Ona ne olduğunu sordum. Yani, bizimle Dünya'ya gelmediğine göre gezegenimizde kalması için geçerli bir nedeni olmalı."
"Bunu... Bunu söyleyemem..." diye fısıldadı Beliung, elleriyle yüzünü örterken.
Angin suçlulukla başını eğdi. Yine fazla soru sormuş, ağabeyini incitmişti. Elbette neler yaşandığını çok merak ediyordu ama bunun için Beliung'u incitmeye gerek yoktu.
"Siz ikiniz burada ne yapıyorsunuz?"
Bu sefer ikisi de kesinlikle aşağıya yuvarlanacaktı ki, aniden arkalarında beliren kişi, yani... Voltra onları tuttu. Düzgünce oturduklarından emin olduktan sonra, aralarına oturdu ve bir kolunu Angin'in, diğerini Beliung'un omzuna attı. "Siz iki keder kuşları... Ne yapıyorsunuz burada? Cidden soruyorum."
"Abang Bel'le konuşmaya gelmiştim." diye mırıldandı Angin, omuz silkerek. Beliung ise hiçbir şey söylemedi ama Voltra'ya daha da çok yapıştığını söylersek abartmış olmayız.
"Ah..." Voltra anlayışla başını salladı ve bir süre, bir şey söylemeden az ötedeki kardeşleri (ve tabii ağabeylerini de) izledi.
Neden sonra, "Hep ağabeyim burada olsaydı ne olurdu diye düşünmüşümdür." dedi. "En azından bir süredir düşünüyordum. Tekrar ağabeyimin kardeşi olmayı isterdim açıkçası."
"Senin ağabeyine ihtiyacın yok..." diye fısıldadı Beliung, karışık duygularla, ama en çok da kıskançlıkla dolu bir sesle. "Sen güçlüsün, yeteneklisin... Benim gibi beceriksiz ve... zayıf değilsin..."
"Hadi canım oradan... Ne saçma, değil mi?" Voltra Angin'e göz kırpınca, çocuk ciddiyetle, "Haklılık payı olduğu kesin." dedi. "Ama kendisine haksızlık ettiği kısım haklılık payını geçiyor."
"Kendimi ve kardeşimi savunmak için ağabeyime ihtiyacım yok belki ama manevi ihtiyaçlarımı o karşılayabilirdi." diye devam etti Voltra—ağabeyinden bahsederken sesi yumuşuyordu. "Ama yanımda değil ve büyük ihtimalle yaşamıyor bile. Bu yüzden elimdeki sıcak yuvayla ve samimi arkadaşlarla yetinmeye karar verdim. Aynı zamanda Halilintar da var ve onu bu acıyı hissetmesini istemiyorum."
"Senin bu kadar derin düşüncelere sahip olabileceğin kimin aklına gelirdi..." dedi Angin ve bunun üzerine güldüler—Beliung bile sessizce gülerek onlara katıldı.
"Heyyy, pasta yemeyecek misiniz????"
Thorn'ün neşeli daveti üzerine, Voltra kardeşlerin olduğu yeri işaret ederek, "Hadi gidelim." dedi.
O dallara tutunarak aşağı inerken, Angin yere süzülmeye hazırlanan ağabeyinin kolunu tuttu. "Abang, bekle... Bugün kimin doğum günüydü?"
Beliung donup kalırken, istemsizce kardeşinin gözlerinin içine baktı. Sonra yavaşça başını eğerken, "Bugün... Benim doğum günüm." dedi yavaşça. "On dokuz yaşımı bitirdim ve buraya gelişimden bu yana... Tam dokuz yıl geçti."
Devam Edecek...
¹: Aslında arkadaşlar ama birbirlerine olan bağlılıkları kardeş gibi. Bu yüzden onlardan kardeş olarak bahsedeceğim.
Angst'ı bugün yazacağımı söylemedim sonuçta. Ama tabii angst sayılabilecek bir nokta varsa söyleyin, ben de bundan kıvanç duyayım. Hehe.
İletişim: mercan.tasarim11@gmail.com
Yorumlar
Yorum Gönder