OVERLAPPİNG STORMS- 24
24: "Ge-geri mi döndün?... Her şeye rağmen?"
Angin TAPOPS'ta geçen ilk günü asla unutamayacaktı.
Saat altı buçukta sinir bozucu derecede yüksek sesteki alarm çalmış, yarı yarıya uykusuz geçen geceden dolayı hala uykulu olan Angin'in, akla gelebilecek tüm kötü kelimeleri zihninden geçirmesine neden olmuştu. Uyanmamak için ısrarcı olduğundan, Beliung tarafından duşa sürüklenmiş, uyanmak zorunda kalmıştı.
Beliung'u iyice sinirlendirdikten ve binbir eziyetle giyindikten sonra, TAPOPS'un merkezine, yani Komutan ve Amiralin genellikle bulunduğu geniş yere yürüdüler.
İstasyonun her yeri birbirine o kadar benziyordu ki, Angin Beliung'un elini tutmayacak olsaydı onu bile kaybedebilirdi (en azından öyle olacağını düşündü ve ağabeyinin eline daha sıkı yapıştı). Sağ, sol, düz, yine sağ, yine sol, düz, düz, düz... İstasyondaki labirentten hallice yollar başını döndürmüştü.
"Geldik." dedi Beliung kısaca, merkez odası denilen yerin önünde durduklarında. Kapının yanında duran el izinin sahibine göre kapıyı açan veya açmayan cihaza elini koydu ve kapı hemen açıldı.
Amiral ve Komutan onları bekliyorlardı.
Beliung dün yaptığı selamın aynısını yaparken hiçbir şey söylemedi. Angin de, çenesini kapalı tutması gerektiğini düşünerek sessiz kaldı ve ağabeyinin yaptığının aynısını yapmaya çalıştı.
"Hm. Rahat olabilirsiniz." dedi komutan ciddiyetle ve bunun üzerine Beliung daha normal bir şekilde durdu ama bunun dışında hiçbir şey yapmamış olması Angin'in gözünden kaçmamıştı.
Amiral ikisini de süzdükten sonra, korkutucu bir ciddiyet içerisinde, "Bir süreliğine ikinize görev vermeyeceğiz." dedi. "Eğitim odalarından birini kullanacak ve eğitim yapacaksınız. Kaptanlardan bir tanesi her zaman sizi izleyecek ve potansiyelinizi ölçecek. Bu sayede size, potansiyelinize uygun görevler verebileceğiz."
Beliung hafifçe başını salladı fakat sağ gözünün hafifçe seğirmesine bakılacak olursa, bu durumdan biraz rahatsızdı.
"Bu kadar. Çıkabilirsiniz."
İkisi çıktıkları anda, Beliung kardeşinin peşinden gelip gelmediğine dahi bakmadan, hızlı adımlarla ilerlemeye başladı.
"Abang! Beni bekle... Allah'ım, neden beni duymuyor?..." Angin kendi kendine söylenerek, gittikçe daha da hızlanan ağabeyine yetişmek için hafifçe koştu. "Abang, bekle dedim! Neden—"
"Hepsine küfretmek istiyorum..." diye homurdandı Beliung, zınk diye dururken—bu da Angin'in durmadan önce birkaç adım sendelemesine neden oldu.
Çocuk sinirle kollarını kavuşturarak, "Uf abang! Açık konuşsana biraz." diye söylendi.
"İnsanı ciddiyete alırlar mı hiç? İnsanın duygularını umursarlar mı hiç?" diye şiirimsi bir cevap verdi Beliung, sinirli bir şekilde ayağını yere vurarak. "Ne dediklerini duymadın mı? Kastettikleri şeyi anlamadın mı? Potansiyelimize uygun görevlermiş! Elbette ki biliyorlardı..." Acı acı gülerek sözlerii sonlandırdı.
Angin ağabeyinin durduk yerden sinirlenmesine alışmıştı, fakat yine de bunalmış hissetmekten kendini alamadı. "Abang, bana geliyor ki sen biraz paranoyak birisin..." diye mırıldandı ama ağabeyinin bakışlarını görünce başka bir şey söylemedi. "Hadi eğitim odasına gidelim ve karmaşık şeyler düşünmeyelim. Lütfen."
Beliung bir an ona baktı -mavi gözlerine bakarak ne hissettiğini anlamak mümkün değildi- ve sonra, "Tch, anlamanı beklememeliydim..." diye mırıldandı ve bir şey söylemeden eğitim odasına yürümeye başladı.
Angin suçluluk hissetse de, sebebini anlayamadı ve bunu düşünmeyi bırakıp, onu takip etti.
Eğitim odasının önünde durduklarında, Beliung elini, muhtemelen her kapının üzerinde olan el tanıma cihazına koydu ve otomatik kapı tıslayarak açılırken, içeri girdi.
"Vaay... Burası çok geniş." dedi Angin hayranlıkla, etrafı incelerken. Uzaya bakan büyük pencere dışında, yukarıda bir de kapalı izleme balkonu vardı. Muhtemelen eğitmenler tarafından kullanılıyordu.
"Bugünün eğitimi ikimiz için de fazlasıyla pratik olacak." dedi Beliung sakince. Angin bilmiyordu ama üzerinde hissettiği bakışlardan dolayı teni karıncalanıyor, huzursuzluk hissini bir türlü üzerinden atamıyordu. "Rüzgar güçlerini ne kadar kullanabiliyorsun, görelim."
Angin gülümseyerek rüzgarı ayaklarının altında topladı ve kendi etrafında döndü. Havada süzülerek bir takla attıktan sonra, zarifçe yere indi.
"Güzel." Beliung kardeşinin gösterdiği başarıdan dolayı memnun hissederek, eline aldığı not defterine hızlıca not aldı. Sonra ona baktı ve kaşını kaldırdı. "Atışların ne durumda? Biraz zorlandığını hatırlıyorum."
"E-eehh..." Angin mahcubiyetten kızarırken, tereddütle rüzgar küreleri oluşturdu ve ağabeyini fırlattı. Fakat fırlatırken neredeyse kendisi yere savruluyordu, ayrıca kürelerden bir tanesi bile Beliung'a isabet etmemişti.
Beliung bunu da not ederken, açık sözlülükle, "Atışlarda kötüsün." dedi. "Bunu geliştirmemiz gerekiyor. Rüzgar Taşıyıcısı olarak en çok atışlara ihtiyacın var."
"Sırada sen varsın abang. Benim yapacak bir şeyim kalmadı." dedi Angin gülümseyerek ve ağabeyinin isteksizce fırlattığı not defterini yakaladı.
"Pusaran Taufan¹!" dedi Beliung kararlı bir şekilde ve bunun üzerine aynı Angin gibi, rüzgar ayaklarının altında toplandı.
"Vaay... Seninki çok daha havalı abang." dedi Angin hayranlıkla ve bunu not etti.
"Perisai Taufan²!" dedi Beliung, kodureo makki'yi anımsatan bir hareketle ve her tarafını saran bir rüzgar kalkanı oluştu.
"Oooo, Anemóth..." diye mırıldandı Angin başını sallayarak ve bunu da hızlıca not etti.
"Bebola Taufan³!"
"Taufan Pengabur⁴!"
"Sedutan Taufan⁵!"
"Tolakan Taufan⁶!"
"Cakera Udara⁷!"
O kadar fazla hareket vardı ki, Angin'in kafası karışmıştı.
"Gerudi⁸—!"
Belki de bu yüzden ağabeyinin gücünü fazla kullanmaması gerektiğini unutmuştu.
Beliung aniden duraksadı ve birkaç istemsiz adım attıktan sonra, yere çöktü.
"Abang!" Angin ağabeyinin yanına koşarken, kalbi panikten göğsünden fırlayacakmışçasına atmaya başlamıştı.
İki elini göğsüne bastırmış, inleyen Beliung'un onu duymasına imkan yoktu.
Angin ne olacağını kestiremiyordu, bu yüzden yalnızca ağabeyinin omzunu tutarak, yanında durabildi. Neler olduğunu defalarca sormasına rağmen bir cevap alamamıştı.
Neden sonra Beliung bir eliyle ağzını kapatırken, ayağa kalkmayı denedi fakat başarısız olarak yere çöktü. "Angin... Bir... Bir kovaya ihtiyacım var..." diyerek kardeşinden istemeyi denedi fakat paniklemiş çocuğun daha yeni yeni alıştığı bu yerde kova bulabilmesine imkan yoktu.
"O zaman... revire git..." diye mırıldandı Beliung, elini ağzından çekmişti ama ifadesine bakılırsa, hala çok acı çekiyordu. "Orada birini bul ve... kova da getirmesini söyleyerek... geri gel..."
Angin hızlıca başını salladıktan sonra, revirin neresi olduğunu bilmemesine rağmen eğitim odasından dışarı fırladı.
Beliung metal zemine uzandı ve yalnız kaldığı için rahatladı ancak hala acıdan kıvranıyordu. Aslında az önce de yere uzanıp kıvranma isteği duymuştu -acısını hafifletiyordu... azıcık- fakat zaten paniklemiş olan kardeşini daha fazla endişelendirmek istememişti.
Ne var ki boğazında bir yerlerde takılıp kalmış olan ve nefes almasını dahi zorlaştıran şeyden kurtulması gerekiyordu.
Görüşü bulanıklaşmaya başladı ve bayılacağı konusunda endişelendiği için, ellerinden destek alarak doğrulmaya çalıştı. Bu kritik anda, birinin adını söylediğini duydu.
"Taufan—misin? Kalk—cek."
Gelenin Angin olmadığı kesindi, sesi ona benzemiyordu—ayrıca bulanık görüşüne rağmen karşısındakinin bir yetişkin olduğunu ayırt edebilmişti. Söylediğini net bir şekilde duyamamıştı ama kalkması gerektiğini söylediğini anlamakta fazla zorlanmamıştı.
Fakat doğrulduğu anda acı daha da keskinleşti -kalbine binlerce kez ok saplanıyormuşçasına berbat bir histi- ve Beliung elinde olmadan, yüksek sesle inledi.
"Biliyorum, acıyor ama her zaman övündüğün o soğukkanlılığını koruman gerekiyor." dedi kişi, muhtemelen onları gözetleyen kişi de buydu ama öylesine şefkatliydi ki, Beliung neredeyse ağlayacaktı.
"Şimdi seni bu acıdan kurtaralım..." diye mırıldandı kişi, Beliung yalnızca başını sallayabildi. Bunu kesinlikle yapması gerekiyordu ve eğer biri ona yardım etmezse yapamazdı.
Bunu nasıl yapacağını fark ettiğindeyse...
"...Ha?"
O ana kadar sıkıca kapattığı gözleri, şaşkınlıkla açıldı. Başını kaldırıp baktı; yüzünü seçemese de, gülümsediğini az buçuk anlayabilmişti.
"Şaşırmana gerek yok, Windaralılar hakkında deneyim sahibi biriyim." dedi kişi, onun şaşkınlığını fark etmişti. "Köprücük kemikleri ve omuzlar arasında bir yere bastırdığımda... Seni o acıdan kurtarabileceğim ama doğru noktayı hatırlamıyorum..."
Beliung kendini iyice o kişinin gevezeliğine kaptırmışken, o kişi doğru noktaya doğru baskıyı yapmayı başardı ve bu Beliung'u şiddetle ürpermesine neden oldu.
Her zamanki gibi, rahatsız edici bir panik, nefeslerinin hızlanmasına neden olurken, "Ku-ku-kusacağım..." diye fısıldadı.
"Hey hey, sorun değil..." Bereket versin kişinin yanında bir kova vardı ve birinin yanında kusmasından rahatsız oluyormuş gibi görünmüyordu. Zaten bu normal bir kusma değildi.
Sonunda Beliung kendine gelebildiğinde, sırtını ovuşturdu ve ona bir şişe uzattı. "İç bunu. İyi gelecektir."
Beliung şişeyi alırken, başını kaldırıp kişiye baktı ve her şey için teşekkür etmek amacıyla ağzını açtı. Ancak ağzından beklenmedik bir kelime çıktı.
"A-abang?..."
"İyi misin?" diye sordu kişi, kaşlarını çatarak fakat Beliung cevap vermek yerine, kişiye sıkıca sarıldı ve karmaşık duygular içerisinde ağlamaya başladı. "Ge-geri mi döndün?... Her şeye rağmen?"
"Sanırım on dokuz yaşındaki bir insan da saçmalayabilir ve tabii ağlayabilir de." dedi kişi gülerek ve ağlayan gencin omzunu okşadı. "Yine başardın, Taufan."
...
"Abang... Abang! Beni duyuyor musun?"
Beliung yavaşça gözlerini aralarken, sersemce kendisine seslenen kişiye baktı. "Ne?..."
Bu Angin'di. Ağabeyi değil.
Kesinlikle tekrar halüsinasyon görmeye başlamıştı.
"Geldim. Birini bulmayı başardım." dedi Angin, endişeli bir ifadeyle.
Beliung aynı sersemlikle, yanındaki uzaylı kadına baktı. Sonra doğruldu—hayır, yani evet; acısı geçmişti. Öyleyse o şey bir halüsinasyon değil miydi, yoksa bir yere kusmuştu da haberi mi yoktu?...
Ama bunları söylemek yerine, "Ben... Şuan daha iyiyim Angin." dedi. "Teşekkür ederim ama... Artık yalnızca dinlenmem yeterli olur."
"Peki. Geçmiş olsun efendim. İyi günler." Revir görevlisi uzaylı revire geri dönerken, Angin ağabeyinin kalkmasına yardım etti. Sendelemesinden korktuğu için, ağabeyinin belini sıkıca tutarken, "Neyi kaçırdım abang?" diye sordu. "Giderken resmen yüzünün rengi değişmişti. Şimdiyse normal görünüyorsun. Ne oldu?"
"Ben, biri... Bilmiyorum." diye itiraf etti Beliung, ki haklıydı da. "Tüm bunlar bir halüsinasyon mu, yoksa gerçek mi bilmiyorum ama... Biri rahatlayabilmem için kusmama yardım etti."
"Kusmana mı?" Angin kafa karışıklığı içerisinde başını yana eğdi. "İlk önce hasta oldun, sonra kontrolünü kaybettin ve şimdi de kustun. Neden—"
"Damarlarımda, kanla beraber dolaşan rüzgar elementi istikrarsızlaşmış olmalı ki, tıkanıklığa sebep oldu." diye açıkladı Beliung, bitkince. "İstikrarsızlık gösteren rüzgar elementi kanla karışır ve pıhtı gibi bir şeye dönüşür. Rüzgar Taşıyıcısının da, bu pıhtı benzeri şeyden, biri tarafından kusturularak kurtulması gerekir."
"Acayip ve ürkütücü..." diye mırıldandı Angin. "Peki—"
"Sadece bana özel durum, en azından bu nesilde." dedi Beliung inanılmaz bir yılgınlıkla. "Eski nesillerde de karşılaşılmış ama nadiren."
"Neyse... Geldik abang."
Odalarına girdiler ve Beliung üstünü değiştirmeden, yatağına yığıldı. Acısı geçmişti ama hala huzursuz hissediyordu. Hem duygusal, hem de fiziksel olarak.
Neden sonra kıyafetlerini değiştirdi ve hemen tekrar yatağına gömüldü. O günün bununla sınırlı kalmayacağını hissediyordu ve tahmini onu yanıltmadı da. Angin'in haberi yoktu -asla da olmayacaktı- ama Beliung o gece iki kez daha kustu.
Sonuncusunda tamamen rahatlamıştı ama bu duygusal acısını daha da arttırmıştı. Kalbi ona aynı soruyu defalarca sormuştu.
"Ondan nefret ederek doğru mu yapıyorsun?..."
Devam Edecek...
¹: Pusaran Taufan, yani Kasırga Girdabı. Rüzgar Taşıyıcısının vücudunun yarısını saran girdap şeklindeki rüzgarı tarif etmek için kullanılır. Yazarınız bu tabiri ayaklarının altında şeklinde belirtse de, doğru tabir vücudunun yarısını kaplıyor oluşudur. Orijinal çizgi filmde atak olarak da geçer (BoBoiBoy). Farklı anlamlarda da kullanılır—daha fazlası için sorunuz: Embéria.
²: Perisai Taufan, yani Kasırga Kalkanı. Rüzgar Taşıyıcısının etrafını saran bir küre gibidir aslında. Çok güçlü olursa dışarıdan gelen saldırıları, saldırana geri yansıtabilir ve zarar verebilir. Kırılması zor bir kalkandır.
³: Bebola Taufan, yani Kasırga Topu. Rüzgar küreleri olarak bahsedilen şeyle aynıdır. Hava akımının küre şeklini almasıyla oluşan, atılan kişiyi ittirebilen veya tutabilen güçlü bir saldırıdır.
⁴: Taufan Pengabur, yani Kasırga Sisi. Geniş bir alanı kaplar ve kuvvetli bir rüzgar oluşturarak, hedefin görüşünü ve hareketini kısıtlar. Takım çalışması için birebirdir.
⁵: Sedutan Taufan, yani Kasırga Emişi. Hortum şeklindeki bu saldırı, hedefi olduğu yerden alıp başka yere sürükleyebilir.
⁶: Tolakan Taufan, yani Kasırga İtişi veya Patlaması. İsabet ettiği kişiyi güçlü bir rüzgarla geri fırlatır.
⁷: Cakera Udara, yani Rüzgar Diski (Diskleri). Bir shuriken'i anımsatan ama daha büyük ve daha yuvarlağı anımsatan bir şekle sahiptir. İsabet ettiği şeyi kesebilir, zarar verebilir veya en azından ittirebilir.
⁸: Tamamlanmış haliyle, Gerudi Taufan veya Gerudi Mega Taufan, yani Kasırga Matkabı veya Mega Kasırga Matkabı. Kullanıcının elinde tünel kazma makinelerini anımsatan, ucu sivri rüzgarlar oluşmasıyla olur ve delicidir.
Heheheee, bu uzun sözlüğü de okuduğunuza göre ben kaçar. Daha fazlasını merak ederseniz sormaktan çekinmeyin ve lütfen beni öldürmeyin. Bu sahnelerin bir gün yazılması gerekiyordu.
İletişim: mercan.tasarim11@gmail.com
Yorumlar
Yorum Gönder