TAUFAN İLE YEDİ GÜN-1: PASTA
Yeni bir seriye daha hoş geldinizz~ Bu Hacebar ile ortak yazacağımız bir seri olup, her hafta bir bölüm yayınlanacaktır.
1: Pasta
Taufan'ın bir günü genellikle nasıl geçiyor?
Bu soruyu kardeşlerine sorduğunuzda, birbirinden farklı, oldukça ilginç cevaplar alırsınız. Halilintar'a göre Taufan gününü insanlara şakalar yaparak, Gempa'ya göre mutfakta bir şeyler pişirerek, Blaze'e göre onlara neşe verici şeyler anlatarak, Ais'a göre şikayet ederek, Duri'ye göre onlarla oyun oynayarak ve Solar'a göre ders çalışmaya çalışarak geçirir.
Ama aslında Taufan'ı tanımlayan şey, bunlardan yalnızca biri değildir. Bunların hepsi bir bütün olarak Taufan'ı oluşturan unsurlardır.
İşte bu serimizde, o unsurlardan bahsedeceğiz.
...
Günlerden cumartesiydi. Taufan'ın en sevdiği günlerden biri. Okul yoktu ve istediğini yapabiliyordu. Ama kesinlikle uyumak değil, hayır. Taufan kısa tatilini uyumaya harcamak istemiyordu. Birkaç aydan biraz daha uzun süredir düzgünce uyuyamıyordu zaten.
Melek gibi bir ruh haliyle uyandığı söylenemezdi ama gülümsemeye o kadar alışkındı ki, görseydiniz oldukça mutlu olduğunu düşünebilirdiniz. Uykusuz bir ikiziniz varsa ve zaten asık suratlıysa, sizin de surat asmanıza gerek yoktur. Taufan'ın mottosu buydu.
Bugün pasta yapmayı planlıyordu ve kimsenin onu rahatsız etmemesini umuyordu. Gerçi, cumartesi günleri kahvaltıyı geç yiyor veya atlıyorlardı, bu yüzden endişelenmesine gerek yoktu.
Tam önlüğünü üstüne geçirmiş, malzemeleri hazırlarken, birinin ayak seslerini duydu ve iç çekerek kapıya döndü. "Günaydın—"
"Günaydın Fanfan!" Ne var ki Duri ondan daha sıcakkanlıydı. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, ona sıkıca sarıldı -bir nedeni yoktu- ve mutfakta kullandığı önlüğüyle tezgahı fark ederek, kesinlikle sahte olmayan bir şekilde gülümsedi. "Ne yapacaksın?"
"Pasta." dedi Taufan, gözlerinde memnuniyet dolu bir parıltı oluşurken.
Duri malzemeleri hazırlamaya devam eden kardeşini izlerken, "Peki ben de yardım edebilir miyim?" diye sordu.
"Tabii..." Taufan ağır ağır başını salladı ve yumurtaların sarısıyla akını ayırma işlemine odaklandı. Dikkat etmezse ikisi birbirine karışırdı ve o zaman istediği pandispanya hamurunu elde edemezdi.
"Pekala Duri..." Taufan düşünceli bir şekilde parmaklarını ovuştururken, kardeşine baktı. "Yumurtaları çırpabilir misin? İçindeki şeker eriyene ve yumurta köpük köpük olana kadar yani... Ben de bu sırada fırını ve kullanacağım tepsileri ayarlayayım."
"Tamam!" Duri neşeyle Taufan'ın kendisine uzattığı çırpma makinesini aldı ve dikkatle çalıştırdı.
"Fan~"
Taufan bir sorun olmamasını umarak, Duri'ye döndü. "Ne oldu?"
Duri, "Bu çok güzel kabarıyor~" deyince neredeyse düşüp bayılacaktı. İstemsizce gülerken, tepsileri bıraktı ve yaklaşıp Duri'nin yanaklarını sıktı. "Beni endişelendirdin~"
"E-eeh, endişeli olan sensin!" diye şikayet etti Duri ve bunun üzerine ikisi de kahkaha attı.
"Hadi bitirelim şu pastayı, diğerleri görecek olursa daha pişmeden pastamızın sonu gelir." dedi Taufan ve yumurtanın sarısını da çırpmasını hatırlatarak, bir sonraki adımda kullanacağı malzemeleri hazırlamaya girişti.
Unu, kabartma tozunu ve vanilyayı bir kaba eledikten sonra, çırpma makinesini Duri'den aldı ve yerine koydu. Şimdi yumurtaların sarısıyla aklarını birbirine karıştırma zamanıydı.
Bu şöyle oluyordu: çırpılmış yumurta sarılarını, krema gibi görünen yumurta aklarının üzerine boşaltıyor ve spatulayla, yavaşça karıştırıyordu. Sonunda öylesine hafif bir hamur elde ediyordu ki, bir bardak un onu kıvama sokmaya yetiyordu.
"İşte bu pandispanya hamurumuz." dedi Taufan gülümseyerek, karışımı tepsiye boşaltırken. "Bu pişerken biz de ikinci karışımı hazırlayacağız ki, herkesin doya doya yiyebileceği iki katlı bir pasta olsun."
"Kremasını ne zaman hazırlayacağız Fanfan?" diye sordu Duri merakla ve bu Taufan'ın yarı yarıya çığlık atmasına neden oldu. "Aaaa! Krema yapmayı unuttum!"
"Hava Kafalının Her Zamanki Dramatik Tepkileri." dedi Duri, neredeyse ona ait olmayacak, ciddi ama alaycı bir sesle ve bu Taufan'ın hem şaşkınlık, hem de biraz öfkeyle ona dönmesine neden oldu. "Ne? Sana kim söyledi bunu?"
"Halilintar." diye cevapladı Duri masumca, adı geçen yedizi ele verdiğinin farkında değildi.
"Hah, başka kim olabilirdi ki?..." Taufan homurdandı ve tepsiyi fırına koydu. Sonra Duri'ye bakarak, "Bu sefer keki hazırlamaya ne dersin? diye teklif etti. "Tek başına?"
"B-ben mi?" Duri bu sefer gergin bir şekilde güldü. "Sen olmadan nasıl pasta yapabilirim? Hiçbir şey bilmiyorum."
"Hadi ama, o kadar da zor olmamalı. Beni defalarca izledin." diye güldü Taufan ama yine de ikinci keki de hazırladı.
Pişirme aşaması da sona erip, kekler soğumaya bırakıldıktan sonra, Taufan kremayı hazırlamaya geçti.
Duri onu izlemeyi gerçekten seviyordu, kullanacağı malzemeler uzakta veya yukarıdaysa, onları rüzgarıyla alması çok havalıydı. Sürekli gülümsemesi de güzeldi tabii ama Duri bile bunda bir yanlışlık olduğunu sezebiliyordu.
"Vee~ kremamız da hazır~" Taufan neşeyle kardeşine baktı. "Pastayı birleştirmeye hazır mısın Duri?"
"Bu çok hızlıydı..." Duri fevri bir hareketle parmağını kremaya batırıp yaladıktan sonra, şaşkınlıkla, kaşını kaldırarak kendisini izleyen Taufan'a döndü. "Soğumuş. Bu kadar hızlı soğutmayı nasıl başardın?"
Taufan Solar'ı taklit ederek, kendini beğenmiş bir şekilde sırıttı. "Sen beni ne sanıyorsun? Tabii ki rüzgar üfleyerek soğuttum."
"Oh... Yani bu yüzden yemekler aşırı sıcak olduğunda Gempa seni çağırıyor..." diye mırıldandı Duri, hafifçe başını sallayarak ve bu Taufan'ın kızararak kıkırdamasına neden oldu. "Yoo, ne alakası var?... Neyse neyse, şu pastayı tamamlayalım."
Pastayı birleştirmek şu anlama geliyordu: ilk keki soğuk sütle ıslatmak, üstüne Taufan'ın yeni tarifi olan kremayı sürmek, kremanın üstüne meyveler serpiştirmek ve son olarak ikinci keki de üzerine koyarak kapatmaktı.
Taufan kremanın üstüne kapattığı keki de sütle ıslattıktan sonra, içinde geçen gün hazırladığı özel kremanın bulunduğu kabı dolaptan çıkardı. Bu kremayı kullanarak pastanın etrafını güzelce kapladıktan sonra yine geçen akşam hazırladığı çilek sosunu dolaptan çıkardı ve son dokunuşu yaptı.
"İşte hazır." Taufan rahatlayarak iç çekerken, biraz gururla pastasına baktı. Üzerindeki kırmızı çilek sosuyla, gerçekten iştah açıcı görünüyordu.
"Vaaay~ Enfes görünüyor Taufan." diye samimiyetle övdü Duri -ki ona tam adıyla hitap etmesi bunu gösteriyordu- ve bunun üzerine Taufan içtenlikle gülümsedi. "Beğenmene sevindim ama bana epey yardımın dokunduğu için, ben de teşekkür etmeliyim Duri. Diğerleri sorarsa bunu söylemekten çekinme."
Pastanın üstünü başka bir tepsiyle kapattılar ve dolaba koydular. Daha sonra ikisi de mutfak masasının banklarından birine oturdular ve birbirlerine yaslanarak dinlenirken, uyuyakaldılar.
Eh, saat hala erkendi ve pasta yapmak pek de kolay bir iş değildi.
...
"Taufan... Hey, Taufan..."
"Ha?..." Taufan hala uyku akan gözlerini ovuştururken, kendisine seslenene baktı. "Gem?..."
"Kahvaltı zamanı." dedi Gempa, gülümseyerek ve bunun üzerine etrafına bakan Taufan, diğer kardeşlerinin de masada oturduklarını fark etti. "Eh?... EH?! Beni daha erken uyandırabilirdiniz!"
"Uyanacağını düşündüm ama çok derin uyuyor gibiydin, hiçbir sese uyanmadın. Hatta Hali gelip seni dürttü ama kıpırdamadın bile." Gempa gülerek anlatırken, adı geçen kardeş kendi kendine homurdanarak gözlerini devirdi.
"Peki..." Taufan diğerleri gibi yemeğe başlarken, aklı pastadaydı. Bu seferki pastanın belli bir özelliği vardı ama kimse bilmiyordu.
...
"Vaay, Taufan, bunu ne zaman yaptın?" Bu tepki, akşam yemeğinden sonra Taufan'ın ortaya çıkardığı pastayı gören Blaze'e aitti. Blaze Taufan'ın pastalarına her zaman bayılırdı ve şuanda da kehribar gözleri iştahla parlıyordu. "Çok güzel görünüyor... Gempa, hemen yiyebilir miyiz??"
Gempa gülerek başını sallarken, Taufan sakince, "Teşekkür ederim." dedi ama bakışları Halilintar'a kayarken, yüzüne kocaman bir sırıtış yayıldı.
İkizi, 'Ne?' dercesine omuz silkince, kıkırdadı. "Aslında... Bugünkü pastanın bir özelliği var."
"Dur tahmin edeyim..." Ais esnedi ve onun kendisine dik dik bakmasına aldırmadan, parmağıyla Halilintar'ı işaret etti. "İçinde onun sevdiği bir şey var."
"A-ama—ama nasıl?!" Taufan hayal kırıklığı içerisinde yere çöküp sızlanırken, Ais sakince, "Ona baktın." dedi. "Sonra da sırıttın. Başka ne olabilirdi ki?"
"Peki—yani tamam, doğru bildin. İçinde çilekli krema var." dedi Taufan sakin kalmaya çalışarak ama hayal kırıklığı yüzünden suratı asılmıştı.
"Doğru. Hazırladığı kremaya çilek katmıştı." diye düşündü Duri fakat düşüncesini dile getirmedi.
Taufan herkese dilim kesip verdikten sonra, kendisi de bir dilim alarak, masanın başındaki sandalyeye oturdu. Bu sayede herkesi görebilecekti.
Bu sırada, iştahla dudaklarını yalayan Blaze, hevesle pastadan bir çatal aldı ve... Yüzünde tuhaf bir ifade oluştu. Yine de muhtemelen kardeşinin diğer pastalarının hatırına, yemeye çalıştı.
Fakat Taufan kardeşlerinin yüzlerinde oluşan ifadeyi fark etmişti, bu yüzden kendisi de pastadan bir çatal aldı. Yüzünü buruştururken, kendi kendine, "Bunun tadı çok kötü..." diye mırıldandı. Diğerlerine dönerken, "Bitirmeye çalışmayın—" diyecek oldu fakat hepsi zaten onu izliyordu. İyi ama neden?
"Eğer keklerden biri inanılmaz derecede tuzlu olmasaydı... Çok daha güzel olabilirdi." dedi Blaze dürüstçe ama Taufan'ın yüzü düşünce ve diğerleri uyaran bakışlar atınca, hızlıca, "AMA şuan da oldukça güzel." diye ekledi.
Bunun üzerine Taufan canlanarak, "İkinci dilimi isteyen var mı?" diye sordu ama kardeşler... tereddütlü görünüyorlardı. Biri hariç.
Halilintar tabağını uzatırken, az önce gözüne kestirdiği dilimi işaret ederek, "Şu köşedeki dilimi ver." dedi ama bu hareketi herkesin dikkatini çekmişti.
En büyük yediz bıkkınca gözlerini devirdikten sonra, tabağını aldı ve sessizce yemeye koyuldu. Taufan yanına oturunca -oraya oturabilmek için Ais'ı ikna etmişti- rahatsızlığını bastırmaya çalıştı. "Eper gözetlemeye geldiysen git."
"Hayır, sadece gerçekten beğenip beğenmediğini merak ediyorum." dedi Taufan, aynı onunki gibi bir umursamazlıkla. "Bu çilekli kremayı ilk defa denedim ve güzel olması gerekiyordu. Keklerden bir tanesine yanlışlıkla tuz koyarak bunu mahvetmemem gerekiyordu."
"Eğer o kadar üzülüyorsan, seni daha fazla üzmek için söyleyeyim: gerçekten kötü." dedi Halilintar, son kısmı iyice vurgulayarak ama beklediği öfke dolu tepki yerine, derin bir iç çekiş aldı.
Şaşkınlıkla başını çevirip baktığında, kardeşinin başını eline yaslamış, kederle pastaya baktığını fark etti. "...Doğru. Gerçekten tam bir hayal kırıklığıydı. Sadece senin damak zevkine uyacak bir şey yapmak istemiştim ama tabii ki başarısız oldum."
"Hey, sadece şaka yapmıştım." dedi Halilintar sertçe, onu hayal kırıklığından uzaklaştırmak istercesine ittirerek. "İlk seferlerde her zaman sorun çıkar (bunu yapan kişi sensen, bu olasılık her zaman vardır). Çilekli olduğu için beğendiğim doğru ama çikolatalı pastayı da yerdim. Ayrıca, oldukça güzeldi—tatlıyla beraber gelen o tuz tadını beğenmedim desem yalan olur. Ben aşırı tatlı pastaları sevmem."
Elbette Halilintar bunların hepsini aynı anda söylememişti ama Taufan umutla kardeşine baktı. "Gerçekten beğendin mi yani?"
Halilintar diğerlerinin bakışları yüzünden kızarmasına rağmen, cesurca ve kararlılıkla, "Evet, kesinlikle." dedi ve bir daha konuşmadı. Herkes gülerken, o da sessizce kıkırdayarak diğerlerine katıldı ve Taufan'ın yüzünde oluşan neşeden dolayı memnuniyet duydu.
Pastanın tamamı o gün bitmedi ama kimsenin sorun ettiği yoktu. Öyle bir pastadan çok fazla yiyemiyorlardı ama her şeye rağmen güzel olduğu için, iki gün yemeye hayır demezlerdi. Hem Gempa'nın dediğine göre, pasta bekledikçe daha da güzelleşiyordu.
Taufan o gün günlüğüne sadece şu satırı yazdı.
"Bugün Duri'yle pasta yaptım. Keklerden birine tuz kattığım için biraz kötü oldu ama Hali beğendi. Bu yüzden pastamın yalnızca büyük bir hayal kırıklığı olduğunu söyleyemem, çünkü o pasta Hali içindi ve Hali onu beğendi."
Devam Edecek...
Aynı seriyi, farklı fikirlerle Hacebar ile birlikte yazacağız. Merak ediyorsanız hatiyazi.blogspot.com'a bakabilirsiniz.
İletişim: mercan.tasarim11@gmail.com
Yorumlar
Yorum Gönder