UNTİTLED TOLERANCE, UNTİTLED FİGHT
Buradan bunu yazmam için bana fikir veren arkadaşıma selam olsun...
Untitled Tolerance, Untitled Fight
İlk kez bir günlük yazıyorum, ne heyecanlı! Daha önce hiç günlük yazmamış biri olarak, asıl günlük yazılır bilmiyorum ama yine de deneyeceğim.
Buradan gelecekteki bene sesleniyorum: Hali hata yapıyorsa ve hatasında ısrar ediyorsa, onu bırakmadan önce üç kez düşün. Aslında iki kez düşünsen de olur ama yedek olarak bir kez daha düşünmeni tavsiye ederim.
Neyse, ne diyordum? Ha, doğru, Hali.
Her şey sona erdikten sonra yaşananlar kulağa oldukça komik geliyor ama yaşanırken hiç de komik değildi.
Sıradan bir sabah -bir cumartesi sabahı- henüz kahvaltı etmediğim için Hali'lerin evine gidebileceğimi düşündüm ve ona bununla ilgili bir mesaj attım.
Her zamanki gibi kısaca, 'tamam' dedi ve ben bunda bir tuhaflık göremeyerek, hazırlandım.
Çıkmadan önce bir şeye ihtiyaç olup olmadığını sormak için mesaj attım ama bu sefer görmedi. Bunun üzerine ben de Iman'ı aradım, ki itiraf etmeliyim, buna gerçekten şaşırmıştı. Normalde Hali'yi arayacağımı herkes biliyor ama bu sefer yapmamıştım. Bunun nedeni Hali'nin mesajıma cevap verdikten hemen sonra uyumuş olabileceğini düşünmüş olmamdı—ki bu doğruydu da.
Elimde sıcak ekmeklerin bulunduğu poşetlerine evlerine girdiğimde, onu göremedim. Her ne kadar hala uyuyor olabileceğini düşünsem de, biraz şakacı, biraz ciddi bir şekilde Iman'a nerede olduğunu sordum.
Iman kahvaltıyı hazırlarken her zamanki sakin ifadesiyle bana baktı ve beklediğim gibi, "Uyuyor." dedi. "Geceleri uyku eksikliği yaşadığı veya kalitesiz uyuduğu için bir türlü dinlenemiyor. Hatta bazen o kadar huysuzlaşıyor ki, eski Halilintar'ın geri geldiğini düşünüyorum."
Güldüm ama içten içe endişeleniyordum. Acaba ona mesaj atarak Hali'yi kızdırmış olabilir miydim?
Bunu biraz çekinerek de olsa, Iman'a sorduğumda, gülümseyerek başını iki yana salladı. "Sanmıyorum tatlım. Hem kızdıysa bile sen ona mesaj attığın için değil, uykusuz olduğu için sinirlenmiştir. İçin rahat olsun."
Bunun üzerine rahatladım ama bu rahatlığım fazla uzun sürmedi.
Yukarıdan birkaç patırtı ve bağırış sesleri geldi—ki bir tanesinin Halilintar'a ait olduğundan çok emindim.
Az sonra birinin... yani Taufan'ın merdivenlerden uçarcasına indiğini duyduk -inanılmaz korkmuş görünüyordu- ve hızlıca mutfağa girip, Iman'ın arkasına saklandı. "Abla... Abla beni koru... Hali beni öldürecek..."
"Yine ne yaptın Fan?" diye sordu Iman şüpheyle gözlerini kısarak fakat Taufan sinirle kaşlarını çatarak, "Niye ben suçlu oluyorum?" diye homurdandı. "Sadece kahvaltı için onu uyandırıyordum ve—Ya Allah!"
Hali'nin mutfağa girdiğini görünce, Iman'ın bacaklarına daha sıkı yapıştı.
Halilintar'ı sinirli gördüğüm nadir zamanlardan biriydi ve ben öylesine dehşete düşmüştüm ki, onu sakinleştirmeyi düşünemedim bile.
"Hali.:: Fazla tepki veriyorsun. Çocuk sadece seni uyandırmak istemiş." dedi Iman sakince fakat onun ne kadar gergin olduğunu gülümsemeyi başaramamasından anlayabiliyordum.
"Beni neredeyse boğuyor ama fazla tepki veren ben mi oluyorum?" diye çıkıştı Halilintar ve hemen ardından sinirli bir kahkaha attı.
Taufan ondan beklenemeyecek bir cesaretle, saklanmayı bırakıp, "Sen de bir türlü uyanmıyorsun!" diye kendini savundu.
Tam kendi kendime, 'az sonra ikisi' de birbirine girecek' dediğim sırada Iman ikisinin de başına vurdu. "Sabah sabah kavga ettiğinize değmez. Taufan, git diğerlerini uyandır ve Hali, ALLAH AŞKINA sakinleşmeye çalış. Her sabah sizinle uğraşmaktan gerçekten yoruldum."
İkisi de Iman'ın sözünü ikiletmeden giderken, ben gülümseyerek ona baktım. "Gerçekten her sabah böyleler mi?"
"Yani, bir süredir... Eskisinden daha ciddi kavgalar ettikleri kesin ama." dedi Iman, bıkkın bir iç çekerek.
"Halilintar zaten huysuz biriydi—ki uyku apnesi sorunu başladıktan sonra daha da kötüleşti. Taufan da Hali'den eskisi kadar çok korkmadığı için, çabuk pes etmiyor veya özür dilemiyor—aksine onu daha da fazla sinirlendirecek hareketlerde bulunuyor. Onun meydan okur tavrı Hali'yi iyice çıldırtıyor ve sonuç olarak ikisi de kedi köpek gibi kavga edip duruyorlar." Bir kez daha iç çekerek, krep pişirmeye geri döndü.
Kahvaltı vakti, herkesten önce Hali aşağı inince, Iman ve ben şaşkınlıkla birbirimize baktık. Iman kavgadan sonra onun daha huysuz olacağını ve kahvaltıya inmeyeceğini düşünmüştü, ben ise onun genelde kahvaltıya en son gelen kişi olduğunu hatırlıyordum.
Gerçi... Şuan pek havasında değil gibiydi. Baştan aşağı simsiyah giyinmiş, kapüşonunu da sıkı sıkıya örtmüş olan biri hakkında başka ne söylenebilirdi ki?
Hali masada, tam karşıma oturunca, Iman onun arkasında durarak, konuşmamı işaret etti fakat ben bunu yapabilecek cesareti kendimde bulamıyordum. Bu yüzden kaş göz işaretiyle bu isteğini reddettim.
Hali mi? O, kollarını masaya koymuş, başını da kollarına gömmüştü. Kendini dünyadan soyutlamış gibi görünüyordu ama içten içe bizi dinleyeceğini düşünüyordum.
"Yakında yıl sonu töreni var, değil mi?" diye sordu Iman, neşeli bir şekilde. Bu öylesine bir soru değildi, aklına bir şey gelmiş olmalıydı.
Başımı sallayarak onayladım. "Hm hm. Hatta bazı unutulmayan mezunlar da bu seneki törene gelecekmiş. Harika değil mi?"
"Kesinlikle öyle." dedi Iman gülerek, şüphesiz bazı mezunların kim olduğunu o da biliyordu.
Kahvaltı her zamanki gibi o kadar neşeli ve gürültülü geçti ki, ne konuşulduğunu hiç hatırlamıyorum. Tek hatırladığım şey, Hali'yle bir an göz göze gelmem ve bakışlarının keskinliğinden ürkerek, başımı eğmemdi.
Kahvaltıdan sonra herkes dağıldı, ben ise bulaşıkları yıkamada Iman'a yardım etmek için mutfakta kalmıştım. Şaşırtıcı bir şekilde, Hali de bize yardım ediyordu. Belki vakit öldürüyordu ya da belki de zihnini meşgul ederek, duygularına hakim olabiliyordu.
Nitekim Iman gözlerinde sinsi bir parıltıyla ikimizi yalnız bırakınca, ne yapmak istediğini anladım. Ama elimden gelen bir şey yoktu.
"Neden gelmek istedin?"
Şiddetle irkildim ve masayı toplayan Halilintar'a bakmamak için kendimi zar zor tutabildim. Ciddiyetle ama kekeleyerek, "D-daha kahvaltı etmemiştim." dedim. "Kahvaltıyı yalnız etmek yerine, size gelmeyi düşündüm."
"Ah, anlıyorum. Yani benimle bir ilgisi yok." dedi kayıtsız bir sesle ama alay ettiğini gayet iyi anlayabiliyordum. Kızaran yüzümü görmüş olmalıydı ve bu alay etmesinden bin kat daha kötüydü.
Utancımı bastırdıktan sonra, benimle alay ettiği elimdeki tabağı ona fırlatmamaya çalışarak, "Neden seninle alakası olsun ki?" diye homurdandım. "Seninle konuşmak istesem herhalde arardım, değil mi? Ayrıca sohbet etmek isteseydim kesinlikle seninle değil, Taufan'la sohbet ederdim. En azından o düzgünce cevap veriyor."
"Eh, benimle arkadaş olmayı tercih eden sensin. Bir de beni eleştiriyorsun." diye homurdandı fakat ona pabuç bırakacak değildim. "Belki de hanımefendilere nasıl davranılacağını bilmiyorsundur. Belki de ben de sana öğretmeye çalışıyorumdur."
"Kimsenin beni eğitmesine ihtiyacım yok." diye cevabını yapıştırdı—sinirden az kalsın elimdeki tabağı gerçekten ona fırlatacaktım. Neden hiçbir zaman eksik yanları olduğunu kabul etmiyordu?
"Benden çok fazla şey bekliyorsun." diye devam etti—muhtemelen normal bir sesle konuşmuştu ama ben o an oldukça soğuk konuştuğunu düşünerek, yerin dibine girmek ve bir asır boyunca çıkmamak istedim. Bu konuşma daha ne kadar böyle sürecekti? "Arkadaşlarının hayatına bu kadar karışıyorsan... Sanırım arkadaş olmamıza gerek yok Emily."
"Ooh, öyle mi? Sen de arkadaşların için biraz olsun kendini değiştiremiyor, kibarlaşamıyorsan benimle konuşmana gerek yok Halilintar."
Tabakları bıraktım ve ellerimi duruladıktan sonra, hızlıca Iman'ın yanına gittim. Eve gitmem gerektiğini birkaç kısa cümleyle açıkladım—neyse ki ısrar etmedi.
Eve gidene kadar gözyaşlarımı inanılmaz bir kuvvetle tuttuğumu söyleyebilirim.
Evet, belki de fevri hareket etmiştim, belki de Hali söylediklerini kastetmemişti bile ama beni böylesine sinirlendirdikten ve üzdükten sonra, orada daha fazla kalsaydım muhtemelen onu da sinirlendirir, sonuç olarak ikimiz de geri dönüşü olmayan, affedilemez şeyler söylerdik.
Düşüncesi bile ürpertici ama doğru. Ben mizacım gereği biraz tez canlı ve oldukça fevri biriyim. Her ne kadar bu konuda kendimi eğitsem de, karakter karakter. Kimse kişiliğini baştan düzenleyemez. Sadece kendimi eğitmiştim, o özelliği yok etmemiştim.
Umarım gelecekteki ben, Hali'ye iyi davranıyorumdur. Henüz hikaye bitmiş değil ama çok uykum geldi ve... Ehh, doğru. Hali'ye anlatmam gereken bir şey var. Sonra da yatacağım.
...Umarım Hali'nin de anlatacağı bir şeyi yoktur. Uyumak istiyorum.
Son (ama aynı zamanda değil).
Embéria Aéris.
Heheyyy, bunu çok hızlı yazdım. Neredeyse bir saat ama biraz daha fazla olabilir. Bence biraz sıkıcı oldu ama neyyyse. Romantizm fazla benim tarzım değil, angst'ı daha çok seviyorum ben!
İletişim: mercan.tasarim11@gmail.com
Yorumlar
Yorum Gönder