OVERLAPPİNG STORMS- 31
31:
"Buna inanacağımı düşünmen çok saçma." diye mırıldandı Taufan, yavaşça doğrulurken. Bitkin olabilirdi ama anemosis onu durdurabilecek kadar güçlü değildi artık.
"Öyle düşünmedim zaten." dedi Kaptan Luís adındaki kişi, ona alan bırakmak için birkaç adım geri çekilerek. "Sonuçta, sen çok şüpheci birisin Taufan."
"Eh?" Taufan şaşkınlıkla başını kaldırdı ve Kaptan Luís'in koyu kahverengi gözlerine baktı. "Adımı—hayır, şüpheci olduğumu nereden biliyorsun?!"
"Size söylemedim mi? Ben TAPOPS'taki eğitimleriniz sırasında sizi gözetleyen kişiyim." dedi Kaptan Luís gülümseyerek. Bir şekilde hem kendini beğenmiş, hem de şefkatli görünmeyi başarıyordu. "Ama sen her zamanki gibi benden şüphe ettin."
"Bu doğru olabilir..." dedi Taufan soğukça, göz ucuyla Angin'i kontrol ettikten sonra tekrar yabancıya döndü. "Şüpheci biriyim ve kimseye asla tamamen güvenmem!"
"Abang, bekle!" Angin saldırmak için ileri atılan ağabeyinin kolunu tuttu—bu onun durması için yeterliydi ama sinirli olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
Öfkeyle soluyarak, kendisini engellediği için ona delici bir bakış attı. "Ne var Angin?"
"Eğer gerçekten TAPOPS'un kaptanıysa ona zarar veremeyiz. O iyi biri abang, bunu hissedebiliyorum." dedi Angin, neredeyse yalvarır bir tonda. "Onunla savaşma... Lütfen beni dinle abang—"
"İyi mi, kötü mü buna ben karar veririm." dedi Taufan kardeşinin yalvaran bakışlarını görmezden gelerek ve kolunu kurtarıp, tekrar ileri atıldı.
"Savaş, öyle mi? Heh." Kaptan Luís kıkırdadı ve üzerine yürüyen Taufan'ın yanından hızla koşarak geçti. Şimdi birbirleriyle yer değiştirmişlerdi, Luís'inse sırtı rakibine dönüktü.
"Kaçma!" diye tısladı Taufan, uzun zamandır savaşmayan biri olarak sık sık fevri davranıyordu.
"Çok deneyimsizsin Taufan." dedi Kaptan Luís üzgün ve düşünceli bir ses tonuyla. "Bu konuda gerçekten kendini geliştirmelisin. Gerçek savaşlara katılarak yani... Eminim birkaç yara senin için iyi bir tecrübe olur."
"İsh, sus artık!" Taufan iyice sinirlenerek, yeterince yaklaştığını düşündüğü Kaptan Luís'e adamakıllı bir yumruk attı fakat kaçırdığı bir nokta vardı.
Luís tamamen içgüdüsel bir hareketle, hızla arkasına döndü ve koluyla kendini korudu. Taufan'ın gözleri kocaman açılmıştı ama bu şaşkınlıktan kaynaklanmıyordu.
Luís'in, karın, kol, bacak gibi bazı bölgelerinde çelikten, oldukça sağlam bir zırh vardı ve Taufan tam olarak o sert zırhın parçalarından birine vurmuştu.
"Haih..." Kaptan Luís'in şakacı ifadesi silindi ve yüzüne gerçekten ciddi ve biraz da azarlar bir ifade yerleşti. "Sana dedim, çok şüphecisin. Şimdi boş yere canını yakmış oldun."
"E-ergh..." Taufan ona cevap vermek için ağzını açtı fakat ağzından gerçek bir inleme kaçtı. O çeliğin sertliğinde elini kırmış bile olabilirdi ama önemli olan bu değildi!
Kaptan Luís ve Angin sağ ve soldan olmak üzere iki taraftan ona yaklaşmaya başlayınca, Taufan'ın ifadesi aniden değişti. Hem şaşkın, hem de korkmuş görünüyordu.
Ne oluyor böyle? diye düşündü Angin kaşlarını çatarak. Fark etmedikleri şey, gencin tuhaf, açık mavi renkte parlamaya başlayan irisleriydi.
Taufan'ın nefesleri hızlanmaya başlamıştı. Kardeşine tereddütlü bir bakış attı ve koşarak, şaşıran Kaptan Luís'e sıkıca sarıldı.
"Ne oluyor?" diye sordu Angin, bu sefer sesli bir şekilde ve onlara doğru bir adım attı.
"Emin değilim..." Kaptan Luís düşünceli bir şekilde gözlerini kıstı, Angin yaklaştıkça Taufan'ın daha da korkmuş göründüğünü, nefeslerinin panikten dolayı düzensizleştiğini fark etmişti. "Sanırım bu anemosis'in etkilerinden biri. Şaşırman gayet doğal, bu pek bilinen bir belirti değil... Taufan şuan halüsinasyon görüyor. Muhtemelen eski anılarından biri."
"Peki ne yapmalıyız?" diye sordu Angin, endişeli bir şekilde ve daha da yaklaşıp ağabeyinin omzuna dokundu.
Taufan irkildi ve Kaptan Luís'e o kadar sıkı tutundu ki, genç adamı neredeyse yere düşürecekti.
"Önce onu sakinleştirmeliyiz ama biraz uzakta durman gerek." dedi Luís ciddiyetle. "Taufan seni kim olarak görüyor, bilmiyorum ama o kişi her kimse, onu istemediği açık."
"Peki peki..." Angin biraz uzağa geri çekilirken, kaygıyla izlemeye koyuldu.
"Taufan... Hey, Taufan..." Kaptan Luís genci omuzlarından tutarak kendisinden uzaklaştırdı ve sıra dışı, parlak mavi rengindeki gözlerinin içine baktı. "Beni duyuyorsun değil mi? Ben kimim?"
"A-annem... Değil misin?" dedi Taufan, tereddütle kaşlarını çatarak.
Ah harika, diye düşündü Luís, onun için üzülerek. Gencin geçmişini biliyordu, bu yüzden annesini kaybettiğini de biliyordu. "Peki... Sakinleş, Taufan. Güvendeyiz. Bunu etrafına bakarak görebilirsin."
"Ben... Burası çok karanlık." diye mırıldandı Taufan kafa karışıklığı içerisinde. Gözlerini kırpıştırarak uzun süre etrafına baktıktan ve boşluğu yokladıktan sonra -çünkü karanlıktaydı-, göz rengi normale, koyu maviye döndü. Birkaç kararsız adım attıktan sonra, aniden yere çöktü.
"Angin, buraya gel." dedi Kaptan Luís, gözünü Taufan'dan ayırmadan. "Sonunda bayıldı. Sanırım enerjisi tamamen bitti."
"Olabilir. Onu eve götürelim." dedi Angin, ağabeyine acıyarak bakarken. "Yatağı ona iyi gelecek."
"Bir yetişkini çocuk gibi kucaklamak çok zor tabii..." dedi Luís esprili bir şekilde, Taufan'ı kaldırırken.
Angin de kıkırdadı ve başını salladı. "Doğru. Ama abang Taufan aşırı zayıf görünmese de, çok hafiftir."
Eve girişleri ise tamamen başka bir meseleydi. Daha doğrusu, onları gören Crystal'in tepkisi müthişti.
"Angin! Taufan—ve—" Crystal heyecandan ve panikten bir türlü konuşamayınca, susmaya karar verdi ve beklentiyle onlara baktı.
"Angin, durumu onlara açıklayabilir misin? Taufan'ın elini kontrol etmem gerek." diye fısıldadı Luís ve Angin'i peşinden sürükleyerek -yoksa üst katta etrafı kuşatılırdı- uzaklaştı.
Angin Luís'e odalarını gösterdikten sonra, merakla başına üşüşen diğerlerine her şeyi kısaca özetledi. Sonra odaya girdi ve kapıyı kapatarak, meraklıları dışarıda bıraktı.
"Durumu nasıl, Kaptan?"
Kaptan Luís, Taufan'ın koyu mavi, parlak rüzgar desenli, kolsuz ceketini ve eldivenlerini çıkarmış, elini inceliyordu.
Ona bakmadan, "Kırılmamış." dedi sakince. "Ama çatlak var ve sanırım uzun süre acıyacak."
"Orası öyle ama konu abang Taufan'sa, onu durdurabilecek çok az şey vardır." dedi Angin gülerek ve sessizce, ağabeyinin elini saran Luís'i izledi. "Bir dakika—elinin kırılmadığını nereden biliyorsun?"
"Böyle." Kaptan Luís belinde asılı duran küçük çantadan bir gözlük çıkardı. "Bu TAPOPS yapımı, özel bir gözlük. Kırık-çıkıkların ciddi olup olmadığını anlayabilmek için yapılmış, X-Ray ışınını devreye sokunca kemikleri, bir röntgen cihazı gibi görebiliyorsun."
"Ah, anladım..."
"Tamam, elini de sardığımıza göre işimiz bitti." Kaptan Luís kıkırdadı ve Taufan'ın saçlarını karıştırdı. "Sanırım bugün için gerekli gözyaşını döktü, değil mi?"
Angin ağabeyinin ışıktan rahatsız olmaması için güneşliği çekerken, "Gerek yoktu, zaten kabusları ona yetiyor." diye homurdandı ama aslında ciddi değildi.
"Kabus mu görüyor?" Luís şaşkınlıkla, duraksayan çocuğa baktı. "Ne zamandan beri?"
"Bu gerçekten zor bir soru. Ama sanırım Windara'yı terk ettiğinden beri." dedi Angin düşünceli, biraz da kederli bir sesle ve acıyarak, sakince uyuyan Taufan'a baktı. "Sanırım insanları TSSB dedikleri şey onda var."
"Bu kadar umutsuz olma, yaşadıklarını yaşasaydın ona hak verirdin." dedi Luís, sesi anlayışla yumuşarken. Çocuğun şaşkınlıkla kendisine bakakaldığını görünce güldü. "Ne? TAPOPS'taki hemen herkes Windara'da yaşananları biliyor."
"Öyle mi?... Abang Taufan da ısrarla beden saklıyor..." diye mırıldandı Angin, üzgünce.
"Üzülme, eminim bunu yapmasının bir nedeni vardır." dedi Luís ve ayağa kalktı. "Hadi diğerleriyle konuşalım. Taufan'ın dinlenmesi şimdilik yeterli olacak."
...
"A-ah..." Taufan yavaşça gözlerini açarken, inledi. Birinci olarak, bedeni saatlerce taş taşımışçasına yorgundu, ikinci olaraksa sağ elini kıpırdatmaya çalıştığında korkunç bir acı hissediyordu.
Doğrulmaya çalışınca, başına keskin bir acı saplandı ve bu onu tekrar uzanmaya itti. "Neler oluyor...? En son ne oldu?..."
Olanları yavaşça ve sırasıyla hatırladı. Eğitim, Kaptan Luís, anemosis'in bilinmeyen ve en tehlikeli belirtisi, yani halüsinasyonlar...
Tam olarak ne gördüğünü hatırlayamadı ama zaten hatırlamak da istemiyordu.
Üstünde yalnızca beyaz gömleği vardı, ceketi çıkarılmıştı. Halbuki Taufan yalnızca yazın en sıcak günlerinde kısa giyinirdi—kışın ortasında bu kadar ince giyinmezdi.
Tekrar başı zonklasa da, yatağından kalktı ve diğerlerini aramak için odadan çıktı.
Sesler aşağı kattan geldiğine göre, herkes oradaydı.
Aşağı inip, salona girince herkesin bakışları otomatik olarak ona yöneldi ve sustular.
"Sen... Kimsin?" diye sordu Taufan Kaptan Luís'e bakarak. Sesi beklediğinden daha kısık çıkmıştı.
"Taufan, senin dinlenmen gerekiyordu. İyi görünmüyorsun." dedi Crystal endişeli bir şekilde fakat Taufan onu dinlemedi. Sadece Luís'e yaklaştı ve oturduğu koltuğun önünde dikildi. "Evet?"
"Ben birden fazla şeyim." dedi Luís neşeyle, Taufan'ın sorgular bakışlarından korkmuş gibi görünmüyordu. "TAPOPS'ta kaptanım ve sizi gözetleyen kişiydim. Tatiliniz bittikten sonra da eğitim koçunuz olacağım."
"Umarım öyledir..." dedi Taufan soğukça ve onu bırakıp, Voltra'nın yanına oturdu. Her zamanki gibi, surat asmakla meşguldü. Belli bir nedeni yoktu, sadece Luís'ten hoşlanmamıştı.
Herkes kendi arasında konuşurken, Voltra omzuna yaslanmış, belki de kestiren Taufan' eğilerek, "İyi olduğundan emin misin?" diye fısıldadı.
"İyi olduğumu düşünme bile..." diye homurdandı Taufan keyifsizce ve tekrar konuşmadı. Keyifsiz, yorgun ve incinmişti.
"Peki peki peki... Öyleyse uyumaya devam et. Ben buradan kalkmayacağım." dedi Voltra ve diğerlerine odaklandı. Taufan da, en çok güvendiği kişiye yaslanarak uyumaya devam etti.
"Vaay, yani aynı zamanda TAPOPS'u Dünya temsilcisi misin?" diye sordu Angin, Luís'in kendisi hakkında anlattıklarını dinlerken. Sizli-bizli, resmi konuşmayı tamamen unutmuştular, kaptan-öğrenci ilişkileri, samimi bir arkadaş ilişkisine dönüşmüştü.
"Evet. Dünya'ya düzenlenen saldırıları takip ediyor ve burayı koruyorum. Ama tabii tek başıma değil, bir ekibim var." dedi Luís gülümseyerek. Mavi gözleri hayranlıkla parlayan çocuğa bir an baktı ve sevecen bir ifadeyle saçlarını karıştırdı. "Sen çok sevimli bir çocuksun."
"Haha, olabilir. O açıdan abang Taufan'a benziyorum..." diye güldü Angin, ne söylediğini fark etmeden ve bilmiş bir şekilde Luís'i süzdü. "Sanırım biz iyi anlaşacağız."
"Galiba öyle." dedi Luís, onun gibi gülerek. "Hatta—"
Sözünü bir bağırış böldü.
Herkes şaşkınlıkla dururken, Angin elini alnına yapıştırarak iç çekti. "İşte tam olarak böyle kabus görüyor..."
Luís endişeyle Taufan'a baktı. Durumu bu kadar kötü müydü?
Uyanan genç, Voltra'nın omzundan kalkmış, şaşkın ve ürkek bakışlarla etrafa bakıyordu. Neden sonra kalabalığın baskısından bunalmış göründü ve etrafında kuvvetli ama zararsız bir rüzgar oluştu. Taufan hızlıca süzülerek aralarından geçti ve üst kata kaçtı.
"Yalnız kalmaya ihtiyacı var." dedi Angin, ayağa kalkan Luís'i kolundan tutarak. "Böyle bir durumda en iyisi onu yalnız bırakmak."
"Olabilir ama yalnız kalmayı isteyip istemediğini bilmiyorsunuz." dedi Kaptan Luís sakince ve yukarı çıktı. Angin ise, çaresizce kanepeye yığıldı. "Umarım onu daha fazla sinirlendirmez..."
Bu sırada çoktan yukarı çıkmış olan Kaptan Luís kapıyı tıklatarak, "İçeri girebilir miyim?" diye sordu fakat ses gelmedi. Bunun üzerine Luís sakinliğini koruyarak, "Kapıyı açmazsan ya da gel demezsen girmeyeceğim." diye ekledi.
"Ne yapıyorsan yap..." diye seslendi içerideki Taufan, ama ses tonuna bakılırsa, izin vermekten ziyade, onu kovmak istiyordu.
Kaptan Luís içeri girdi ve yatağına gömülmüş olan Taufan'a anlayışlı bir bakış attı. "Sorun nedir?"
"Seni ilgilendirmez." diye cevap verdi Taufan soğukça, ona dönmeye tenezzül bile etmeden. Ne var ki titreyen sesi onu ele veriyordu. "Kabus gördüğümü bilmiyormuş gibi konuşuyorsun. Bildiği acı bir gerçeği kabullenemediği için bilmiyormuş gibi yapan kişilerden nefret ediyorum."
"Onların bu davranışından nefret ediyorsun." dedi Kaptan Luís yavaşça ve kapıyı kapatıp, ağır adımlarla yaklaştı. "Ama ben sorunlarını bilmiyormuş gibi yapmak için veya başına yeni bir iş açmak için değil, sorunlarını çözmek için buradayım."
"Beni böyle görmemen gerekiyordu. Ben kimseye böyle görünmem." diye devam etti Taufan aynı soğuklukla ama bu sefer sesinde biraz hayal kırıklığı ve utanç vardı. "Zannettiğin gibi değilim ben, güçlü biriyim... Öyle olmak istiyordum, küçüklüğümden beri... Ama sen benim en zayıf iki anımı gördün."
"Herkesin zayıflıkları olabilir." dedi Luís ciddiyetle. "Güçlü olmak demek, hiçbir zayıflığının olmadığı anlamına gelmez. Zayıflıklarını kabul etmek ve kendini geliştirmeye çalışmak da güçlü olduğunu gösterir. Teslim olup zorlu ve monoton bir hayat yaşamayı seçmemişsindir çünkü."
"Kendini geliştirsem de ne değişecek ki?..." diye mırıldandı Taufan, sesi belirgin derecede titrerken, hıçkırdı. "Bu kabuslar sonsuza kadar sürecek..."
"Olabilir. Ama bu dünyada her şeyin bir sonu vardır, bir de bunu düşün." dedi Luís aynı sükunetle. Taufan cevap vermeyip, sessizce ağlamayı sürdürürken, o da sessizce bekledi.
Taufan yavaşça doğruldu. "B-benim çok fazla sorunum var." dedi sesi titreyerek.
"Ve buna rağmen oldukça soğukkanlı birisin." dedi Luís dürüstçe.
"Umurumda değil." Taufan sakinleştiği için, eski kinayeli ve huysuz haline geri döndü ve onu görmüyormuş gibi davranarak odadan çıktı.
Ama içten içe Luís de, Taufan da hissetmişlerdi.
Anlaşacaklardı.
Devam Edecek...
Hihi, güzel oldu bence.
İletişim: mercan.tasarim11@gmail.com
Yorumlar
Yorum Gönder