TAUFAN İLE YEDİ GÜN- 5: HASTA

 5: Hasta

"Taufan!"

"Nee?... Yine ne yaptım?"

"Bir şey yapmadın aptal." Halilintar ona fark ettirmemek için sessizce kıkırdadı ve odanın kapısına yaslandı. "Gempa bizimle dışarı çıkacak. Geliyor musun? Yani Gempa'yla gelecek misin?"

"Bekle, 'siz' kelimesini kimler oluşturuyor?" diye sordu Taufan, yatağında baş aşağı sarkarak ona baktı. "Oh anladım, Emily, sen, ben, Gempa—"

"Ve Iman." diye ekledi Halilintar ama gözlerini kısmıştı. "İyi misin?" diye sordu aniden.

Taufan durdu ve şaşkınlıkla ona baktı. Sonra gülerek, "Biraz, çok az karnım ağrıyor, hepsi bu." dedi ve yataktan aşağı süzüldü. Kardeşine gururlu bir ifadeyle baktı ve sırıttı. "Senden daha iyi olduğum kesin. Baksana, gözlerinin altı torba torba olmuş ve siyah."

Ve tepki vermesine izin vermeden kaçtı.

"Korkarım yeni bir baş ağrısı yaklaşıyor..." diye mırıldandı Halilintar—öfkesini bastırmıştı. Şimdilik.

...

"Ah, merhaba millet. Sizi bu saatte beklemiyordum." dedi Emily gülümseyerek.

"Heyecandan kahvaltı edemedim bile." dedi Taufan gülerek.

"Evden çıkmak çok da uzun sürmüyor." dedi Halilintar ifadesiz gözlerle.

"Çok şükür işlerimi diğerlerine bırakabildim..." dedi Gempa memnun bir iç çekerek ve bu -Halilintar hariç- hepsinin gülmesine neden oldu.

"Sen nasılsın abla?" diye sordu Emily, Iman'a dönerek. Iman'la konuşurken masum, utangaç bir kızcağıza dönüşürdü.

"İyiyim tatlım. Sen nasılsın?" Iman kızın koluna girdi ve bir yandan sohbet ederken, yürümeye başladılar.

Taufan'la Gempa aynı anda Halilintar'a döndüler. O ise ima etmek istedikleri şeyi anlayamayarak, "Ne?" diye homurdandı. "Biz üçümüz takılacağız, onları takip etmemiz gerekmiyor."

"Emily'le haberleşen sen değil miydin?" diye sordu Taufan, dirseğiyle onu dürterek. "Onu yalnız bırakmaman gerekir~"

"İsh, ne alakası var? Bana mesaj atan oydu!" diye karşı çıktı Halilintar kaşlarını çatarak ancak işi gücü gıcıklık yapmak olan bir kardeşiniz varsa kurtuluşunuz yoktur.

Taufan onu ittirdi ve Iman'ın koluna girmesini sağlayarak geri çekildi. Kendisine çakmak çakmak gözlerle bakan kardeşine dilini çıkardı ve geri çekildi. Kıs kıs gülüyordu.

"Ah, bize katılman çok şaşırtıcı Hali." dedi Iman gülümseyerek, Taufan'ın oyununu sezmişti fakat hiçbir şeyden haberi olmayan Emily'nin sevindiğini görmüştü. Bu yüzden sol tarafında duran Emily'nin koluna girdi ve huysuzca kolunu geri çeken Halilintar'ı, kaçmaması için kolundan tuttu.

"Hehe..." Taufan ellerini beline yasladı ve gururlu bir şekilde sırıttı. Gempa ise yorgun bir iç çekti. "Eve döndüğümüzde seni büyük bir tehlike bekliyor olacak..."

"Umurumda değil." diye cevabını yapıştırdı Taufan, ona bıkkın bir bakış fırlatarak ve yüzünde tekrar haşarı sırıtışı belirdi. "Ah, bugün... Kötü geçecek gibiydi ama iyi geçiyor."

"Neden kötü geçsin ki?" diye sordu Gempa şaşkınlıkla fakat Taufan sorusuna cevap vermek yerine, kendi kendine konuşur gibi, "Sanırım o üçü beraber dolaşacaklar ve biz de kuyrukları gibi onların peşinden gideceğiz." dedi.

"Aslında Hali de aramızda katılacaktı ama sanırım ablam ona sıkı sıkı yapışmış." dedi Gempa gülümseyerek.

"Öf, Hali biraz da ablamla uğraşsın, hem yanımızda kalsa tadımızı kaçıracaktı... Neyse, madem onlar yürüyor, biz de yürüyelim." dedi Taufan hızlıca ve düşünceden düşünceye hızlı geçişi yüzünden kafası karışan Gempa'yı kolundan tutarak sürükledi.

...

"Ouf... Saatlerdir yürüyoruz Gempa... Ne zaman eve döneceğiz?..."

Bu sızlanma dolu ses, okuyucularımın da tahmin edebileceği gibi, Taufan'a aitti. Açıkçası bacakları yorulmamıştı, okulda futbol takımındayken böyle bir yürüyüş elbette bacaklarını etkilemezdi, ancak... Sabahki karın ağrısı geçmemiş, aksine gittikçe artmıştı.

"Biraz oturabiliriz." dedi Gempa endişeli bir şekilde -kardeşinin yüzünün tuhaf bir şekilde bembeyaz olduğunu fark etmişti- ve bilmem kaçıncı kez oturdular.

Taufan gözlerini kapattı ve nefes almak bile kendisini rahatsız ettiği için, küçük nefesler alarak dinlenmeye çalıştı. "Suyumuz var mı?..." diye sordu gözlerini açmadan.

"Az önce son yudumu da içtin." dedi Gempa, kardeşinin omzunu ovuşturarak. Tereddütlü olsa da, "İyi olduğundan emin misin kardeşim? Çok çabuk yoruluyorsun." diye ekledi.

"Kesinlikle iyiyim." dedi Taufan gözlerini açarak ve ayağa kalktı. "Hadi devam edelim, ablamlar çok uzaklaştılar."

"Peki..." Gempa ayağa kalktı ve onu takip etti ama hala tereddütlüydü. Taufan'ın bir an acıyla yüzünü buruşturduğunu görmüştü ve bu onu kaygılandırıyordu. Özellikle de kardeşi her şeyi içine atan biri olduğu için.

"Son zamanlarda daha iyi gibisin." dedi Gempa, çarşı taraflarına yöneldikleri sırada (Halilintar hala Iman tarafından tutuluyordu). "Sanki depresyon ilacından daha düşük dozda alıyorsun."

"Yani... Aslında çok bir şey değişmedi. Sadece Blaze'e denk gelince ilacımı içmeme izin vermiyor, hepsi bu." dedi Taufan omuz silkerek ve bunun üzerine ikisi de güldü.

"Zaten aynı evde yaşıyoruz kardeşim ya, Blaze'le karşılaşmama ihtimalin yok—"

Ancak Gempa sözünün devamını getiremedi, çünkü Taufan'ın yüzünün aniden bembeyaz olduğunu ve yürümeyi bıraktığını fark etmişti.

"Ne oldu?" diye sordu ve alnına dokunduğunda, terlediğini fark etti. "Taufan—"

"Şey... Yakınlarda bir yerde... Tuvalet var mı?" diye sordu Taufan gülerek fakat bu gülüş neşeden değil, panikten kaynaklanıyordu.

"Ah, şu kafede olmalı, neden—Taufan, koş!" dedi Gempa, ani aydınlanmanın etkisiyle panikleyerek ve ikili koşarak kafeye girdiler.

Onları gören Emily, "Ha? Neler oluyor?" diye sordu biraz paniğe kapılarak.

"Taufan." dedi Halilintar gözünü bile kırpmadan. "Sabahtan beri tuhaf tuhaf hareketler yapıp duruyordu zaten. Hastayken aklı bir karış havada oluyor."

"Haliii..." Iman biraz azarlar bir tavır takınmaya çalıştı ancak Halilintar'ın gerçeği tüm çiğliğiyle anlatış biçimi o kadar komikti ki, durup biraz güldü. "Öyle dememelisin, Taufan bunu—pffft... Allah iyiliğini versin, konuşamıyorum bile! Taufan bunu bizi endişelendirmemek için yapıyor."

"İyi olacak mı?" diye sordu Emily kaygıyla, kıyafetinin düğmesiyle oynayarak (ben oynarım, siz?).

"Olacak. Taufan güçlü ve şey... Kusmaya alışık sanırım. Değil mi Hali?" diye sordu Iman, Sori'yi anımsadığı için tuhaf bir şekilde gülerek ve Halilintar -yüzünü buruşturmuştu- başını sallayınca, doğru bilgiyi hatırlamanın rahatlığıyla iç çekti. "Ah... Yine de onları kontrol etsek iyi olur."

"Hadi." Emily her zamanki tez canlılığıyla ikisini de kolundan tuttu ve kafeye sürükledi.

...

Şükürler olsun ki, kafenin sahibi anlayışlı biriydi. Aceleden yalnızca tuvaletin yerini sorabilen Gempa'ya kibarca işaret etmiş ve bir şeye ihtiyaçları olursa isteyebileceğini de belirtmişti.

Gempa ona başını salladı fakat dinleyip dinlemediği meçhul.

"Sabah neden doğru düzgün yemediğin şimdi anlaşıldı..." dedi Gempa neredeyse azarlarcasına, Taufan'ın sırtını ovuştururken. "Hasta olduğun zaman bize söylemelisin diyeceğim de, bunu söylemekten dilimde tüy bitti."

Taufan öksürdü ve cevap vermedi. Not 1: kusmak yorucudur. Not 2: kusarken konuşamazsınız. Not 3: eğer Taufan'sanız kusarsınız ve kusarken de, kustuktan sonra da ağlarsınız (yeter artık, yazar olarak benim bile midem bulandı).

Şekil A'da da görüldüğü üzere, Taufan elini yıkamış olmasına ve Gempa'nın verdiği suyu içmesine rağmen bir türlü sakinleşememişti.

"Siz iyi misiniz?"

Gempa başını ovuşturmayı bıraktı ve başını kaldırdı. Halilintar önünde duruyordu. "Ah... Ben iyiyim, sadece Taufan..."

"Farkındayım." dedi Halilintar bıkkın bir sesle. En azından şimdilik Taufan'ı öfkesinden azat edecekti, hasta insanlara kızarak zulmetmek gibi bir huyu yoktu.

Taufan'ı yakın bir masaya oturttu ve sadece 'evet' veya 'hayır' diyebileceği sorular sormaya koyuldu (kimseye söylemeyin, bu Halilintar'ın yöntemi).

"İyi misin?"

"Hayır..."

"Görebiliyorum zaten... Tekrar kusacak gibi hissediyor musun?"

"Hayır..."

"Eve yürüyebilecek misin?"

"Sa-sanırım..."

"Evet mi hayır mı?"

"E-evet..."

"Pekala, o zaman eve dönüyoruz..." dedi Halilintar, ses tonu her zamanki gibi sertti ama bu kardeşine kızdığı için değildi—yani, öyleydi... Hasta olduğunu söylemeyip onlarla geldiği için kızmıştı.

"Hadi kardeşim." Gempa hala sakinleşmeye çalışan Taufan'ın koluna hafifçe dokundu. "Evde dinlenebileceksin."

"Tamam..." Taufan ayağa kalktı -en azından daha önceki gibi, her an yere çökecekmiş gibi yürümüyordu- ve onu takip etti.

"Şey... Bizim onlarla gitmemize gerek var mı?" diye fısıldadı Emily, Iman'a eğilerek.

Diğer ikisini takip edecek olan Halilintar -ki, onları duymuştu- durdu ve onlara dönmeden, "Gerek yok." dedi. Sonra da bir şey söylemeden devam etti.

"Taufan, o hasta olmasına rağmen bizim gezmeye devam ettiğimizi duyunca üzülmez mi?" diye sordu Emily, endişeyle.

Iman gülümseyerek başını iki yana salladı. "Hayır, üzülmez. Birincisi, Taufan bu hafta gezmenin tadını fazlasıyla çıkardı. İkincisi, eğer o hasta oldu diye gezmeyi bıraktığımızı öğrenirse daha da çok üzülür. Ayrıca hasta haliyle bizi düşünebileceğini sanmıyorum."

Böylelikle üç yediz eve dönerken, iki kız birlikte dolaşmaya devam ettiler.

...

Gempa kendisi için yemek getirdiği sırada, Taufan hüzünlü bir gülümsemeyle, "Sanırım yine her şeyi mahvettim değil mi?" diye sordu.

Akşam olmuş, güneş batmıştı. Taufan bir daha kusmamıştı belki ama ateşi yükselmiş, daha da halsiz düşmüştü.

"Her şeyi mahvetmedin." dedi Gempa gülümseyerek. "Aksine çok iyi idare ettin, saatlerce dayanmayı başardın. Ben olsam yapamazdım."

"Bunu öylesine söylüyorsun." dedi Taufan, gözlerini devirerek. Bir yandan yemek yiyordu—sonuçta yemeği sadece o daha iyi hissetsin diye bir şeyler söylemiyordu!

"Hiç de değil." dedi Gempa kendisine inanmadığı için surat asarak. "Değil mi Hali?"

Ancak bir karşılık alamadı.

"Şey, sanırım uyudu..." dedi Taufan, kıkırdayarak. "Neyse ki beni öldürmedi, çok kızacağından korkuyordum."

"İyileşmeni bekliyorum." diye bir cevap geldi ranzanın üstünden ve bunun üzerine Gempa güldü. "İkiniz de çok komiksiniz... Her neyse, ikiniz de biraz uyuyun. Ah, Hali, sen de yemek için aşağı in."

Taufan artık yemeklerin bulunmadığı tepsiyi ona geri verdi ve tekrar battaniyenin içine gömüldü. "Ah... İyi geceler..."

"İyi uykular." dedi Gempa anne tavuk moduna geçerek ve odadan çıktı.

...

Taufan erkenden yattığı için, saat on ikiye gelirken uyandı. Uyku arasında olmasına rağmen, çok önemli bir şeyi hissetmiş gibi hissediyordu ama ateşliyken ve çok hasta hissederken hatırlaması biraz zordu.

Neyi unutmuş olabilir?... Neydi o—

Taufan nefesi kesilerek doğruldu ve elini alnına vurdu. "İlaç!"

Bu sırada yatağında hala telefonuna bakmakta olan Halilintar duyabileceği bir sesle, "Ne var?" diye sordu.

"Hali?... Hala uyanık mısın?..." diye fısıldadı Taufan başını ovuşturarak, hasta olduğu için sesi pek çıkmıyordu.

"Evet... Neden kalktın?" diye sordu Halilintar, aşağı eğilip ona bakmaya yeltenmemişti bile ama soru sorması endişelendiğinin bir işareti sayılabilirdi.

"Depresyon ilacım... Sabah alacaktım... Unuttum..." dedi Taufan, biraz tereddütle. Kardeşinin, ilacını içmesine izin vermeyeceğinden korkuyordu.

"Sabah alırsın, bir günden bir şey olmaz." dedi Halilintar, sakince ve telefonuna bakmaya devam etti. Taufan ise kaygılı bir şekilde kalakalmıştı. Hem gerçekten onun dediği gibi yapmak istiyor, ama hem de ölesiye korkuyordu¹.

Yine de kardeşini dinlemeye karar verdi ve uyudu.

...

Taufan hemen iyileşmeyecekti ve kardeşleri hasta olduğu gerekçesiyle depresyon ilacını kullanmasına izin vermeyeceklerdi, bu yüzden de vücudu ani bir çöküş yaşayacaktı.

Taufan bunları yaşayacağını bilmiyordu ama ne kadar kötü hissederse hissetsin, diğerlerinin yanında olacağını biliyordu.

"Hasta oldum... Ama umurumda değil." -Taufan'ın Günlüğü.

Devam Edecek...

¹: Yüksek dozda antidepresan kullanan biri aniden bırakırsa, beyni büyük bir çöküş yaşar. Bunu araştırdığım için söylüyorum, yani kafadan attığımı veya işi dramatikleştirdiğimi iddia etmeyin.

Son iki bölümümüz kaldı ve ben çok... Ne hissettiğimi bilemedim XD Çok fazla angst yazdım. Neyse, daha olumlu bir şeyler görmek istiyorsanız hatiyazi.blogspot.com'a bakmanızı tavsiye ederim.

İletişim: mercan.tasarim11@gmail.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

XD

THE DANGERS OF PLAYİNG TOO MANY VİDEO GAMES

OVERLAPPİNG STORMS- 11